Aslında okuyucu yorumlarına cevap vermek gibi bir alışkanlığım yok. Biliyorum ki birileri makaleden alacağını almamışsa onun bir şeye ikna edilmesi gerekmez. Zamana bırakmakta fayda var.
Hadise de Hadise başlıklı makalenin altına yorum yapan suna rumuzlu bir okuyucu kendi penceresinden bakarak yorumlamış. Öyle olması da gerek.
Her insan kendisinin dışarıya farklı u-yansıtır. Biliriz ki hiç birimizde toplumda kendimizi dışa yansıttığımız gibi değilizdir. Gerçek kişiliğimiz gerçek fikrimiz düşüncemiz her zaman için dışarıya ya tam kapalıdır ya eksik yansımaktadır.
Veya kısaca herkesin kendisinin bir takdim ediş biçimi vardır. Herkes farklı bir pencereden bakar a hayata. Bu fert planında böyledir.
Milletler arenasındaki tanınma olayı ise fazla farklı değildir. Fark şurada dır ki devlet fertleri değil milletin değerlerini esas alarak kendisini milletler arası arenada takdim eder. Siyasi politik ve kültürel alanda dünyaya bizi tanıtmak isteyen devlet bizim ortak değerlerimizi esas alarak buna göre bir dışa yansıma gerçekleştirir. Bu Milletimizin menfaatlerine olacaktır
Burada konumuzla direk alakalı bir tarihi olayı düşmekte fayda vardır. Umarım suna rumuzu ile yorum yapan okuyucumuz pencereyi değiştirerek hayata ve hadiselere farklı bakmaya başlar.
Şubat 1892 tahmin edeceğiniz gibi Abdulhamid dönemi. ABD başkanlığına gelen Theodore Roosevelt Chicago da uluslararası bir fuar düzenledi. Amacı ABD nin gücünün dünya devletlerine göstermekti. Bunun amacı elbette sadece güç gösterisi değildi. Aynı zamanda politik ve siyası amaçları vardı. Nitekim o dönemde halen daha devlet olarak statü kazanmamasına rağmen Mısır’ı devlet olarak kabul edip Mısırı da fuara davet etmişlerdi. Tabii Osmanlıyı ’da. Osmanlı Meclisi bir plan yaparak Yıldız sarayına Abdulhamid hanın huzuruna geldiler. Chicago fuarına nasıl katılacakları hakkında sultana bilgi verdiler. Verdikleri bilgi şu idi; Sema eden dervişler, nargile içen işsizler, Yaşlı köylü kadınları. Eşekle odun taşıyan oduncular.“
Abdulhamid han hükümetin hazırladığı bu Türk köyü projesinin görünce hiddetle ayağa kalkar ve der ki;
“Efendiler. Uluslar arası arenada bir devlet ve Türk milleti böyle tanıtılmaz. Burada bilim ve teknolojiye açık, kadim kültür ile bilimi buluşturan bir ülke imajı vermemiz gerekir. Gelenek ve göreneklerimize tümünü İslami değerlerimiz içinde hercümerç ederek dünyaya takdim etmemiz gerekir. Bunun için önce Sultanahmet mimari projesinin öne çıkaracak şekilde bir Osmanlı çarşısı yapılacak. Buradaki iki dikili taş ile Süleymaniye Camii sininde küçük bir maketi yapılacak. Arapça ve Türkçe yayınlanan iki gazete çıkarılsın tanıtım amaçlı. Bir tiyatro kurulsun. Hemen yanına memleketimiz tanıdan büyük bir fotoğraf galerisi kurulsun. Soylu atlarımızı tanıtan büyük bir meydan kiralansın. Fes haneden ay yıldızlı bayrağımız büyük bir şekilde işlensin görkemli bir yere asılsın. Vitrin camlarına ay yıldız işlensin. Tersane i hümayun da üretilen torpidolarımızdan ikişer adet teşhir edilsin Girit sabunu, yangın söndürme cihazları ve yangın söndürme aracımız tanıtılsın. Hareke de Kosova da ve Trabzon da imal edilen halılarımız el işlemelerimiz ve tekstil mamullerimiz teşhir edilsin. Kuyumcularımızın el işlemesi altınlarımız tanıtılsın. Telgraf ve elektronik malzemelerimiz yün pamuk haşhaş gibi mamullerimiz tanıtılsın. Bir Osmanlı Kruvazör nün maketi hazırlansın teşhir edilsin.
Evet, cennet mekân olsun sultanın sun cümlesi nedir biliyor musunuz?
“Kenarda köşede bir yer istemiyorum. Osmanlı devletine ve milletine yakışır şekilde fuarın en pahalı yeri en görkemli yer kiralansın”
Evet Abdulhamid han ve biz böyle tanınıyoruz. Bizi onlar bu haysiyetli duruşlarımız ile tandılar. İşte bu duruş ki Osmanlıyı otuz kusür yıl yıkılmaktan kurtarmıştır.
Acaba gelecekteki yabancı milletlerin nesilleri bizi nasıl tanıyacaklar.
Sahnede kalça kıvırmamızla değil mi; ?
Bu fuara katılım biçimine baktığımı zaman devletlerin münasebetlerinde ve bir birlerine karşı tanıtımlarında esas alınan faktörler arasında Hadisenin göbeği yok.
Şimdi okuyucumun eleştirisindeki ifade den anladığım kadarı ile Hadise eurovizyon yarışmasında Türkiye nin tanınmasına katkıda bulunacak. Herhalde bunu demek istedi. Okuyucunun eleştirisi şöyle
”yazdıklarınıza katılmıyorum. tamam hadisenin fiziği gerçekten muhteşem ama sesinin de hiçe saymamak gerekir. kırın artık şu kapıları da ufkunuzu açın biraz. Türkiye nin tanınması için iyi bir fırsat yakalamışız siz bunu desteklemek yerine kösteklemeyi tercih edenlerdensiniz… İnsanları karamsarlığa itmeyi neden düşünürsünüz bunu anlamam bir türlü… Bırakın bütün bunları da insanların başarılarıyla gurur duymaya bakın. Evet, ne yazık ki biz çoktan kaybetmişiz”
Evet çoktan kaybettik. 1933 yılında yanılmıyorsam dünya güzellik yarışmasında bir kız gönderdik ve birinci geldik. Birincilik veren jürinin daha sonraki açıklamaları ise benim haysiyetime dokundu. Sizi bilemem. “Türk kızına birincilik verme sebebimiz çok açıktır. Sadece Türk milletinin podyuma çıkartmayı başardığımız için onlara bunu verdik dediler ve bir daha da katıldığımız tüm dünya güzellik yarışmalarında vermediler.
Şimdi Hadise Türkiye yi kültürel olarak mı temsil ediyor. Hayır. Çünkü ne şarkısı ne dansı ne de tarzı bizim kültürümüz değil
Politik olarak mı bizi temsil edecek
O zaman geceyi Putin’in yatağında geçirmesi gerekir. Çünkü biz Rusları Katarina ile tanıdık ya. Sağ olsum Baltacı Mehmet Paşa
Ekonomik olarak mı bizi temsil ediyor.
Siyasi olarak mı?
Sahi Hadisenin orda hadise çıkartması ülkeye ne faydası var
Geldiğimiz noktayı göstermek için deyin. Dünyaya gösterecek Ahlak ve milli değerlerimiz kalmadığı için bunu bulduk deyin
Avrupa ya yaranmak için istedikleri şekle geldiğimiz göstermek için deyin.
Tarihimizin ve geleceğimizin içine ettiğimizi dünya alem görsün diye deyin ama sakın ülke tanıtımı demeyin. Günümüz nesilleri için aslında dünyaya tanınmak ve dünyayı tanımak ne yazık ki göbekten aşağı bloke edilen akıllarının yettiği kadardır.
Biz 1800 yıllarında da dünyanın öbür ucundan tanınan bir millet idik. Afrika nın diğer ucuna kadar her yerde Türk milleti tanınır.
Bunun için sahneye köçek göndermeye gerek yok.