Mustafa KÖSE
TARİH BİLİNCİ
I.Dünya Savaşı’nda, Rus İşgaline Karşı Harşıt Çayı Savunması, Halkımızın ve Yörenin Durumu II
Dünden Devam… İKİ TOP MERMİSİNİN AÇTIĞI YARA:
“İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı ki henüz okul yoktu köyde. Hacı bey Dayı’yı hoca olarak tutardı Ağcakise Mahallesi. Bize hem dini bilgiler verir, hem de okuma yazma öğretirdi. Kendisi askerlikte öğrenmişti okuma yazmayı..Aslancık-Ağcakise, Harşıt yatağından on dakikalık yokuştan sonra mahalle camisine ulaşılır ve ufacık düzlüğünde soluklanılır. Camisi olduğu için ” Cami Düzü ” denilir oraya. Hacı bey Dayı’nın bizi okuttuğu mektepti ayni zamanda …Caminin karşıya bakan duvarında iki büyük delik vardı. Eğreti taşlarla kapatılmıştı delikler. Sordum bir gün Hacı bey Dayı’ya. — Bu delikler nedir Hocam ? — Evladım, bizim camimiz gazidir. Ruslar karşı yamaçları işgal edince, her tarafı bombalarlardı. Görünür yere çıkamazdık hiç ; mavzerler patlardı.. Senin doğduğun ev de bizim askerlerin karargahıydı. Göz önünde değildi babanın yaşadığı ev.. Cami duvarında gördüğün o iki delik , Rusların attığı iki top mermisinin açtığı yaradır. Bizimkiler o delikleri bilerek sıvamadılar..
Ağcakise Camii bugünde hizmetini sürdürüyor.. Çocukluğumun geçtiği eski ev ise yıkılmıştır. Özellikle tarımın desteksiz kalışı köylülerin göçlerine neden olmuş, birçok aile hatıralarda kalmıştır.
KATLİAMIN BÖYLESİ:
“Köyüm, Ortacami, Karakaya bölgesinde… uslar, dağlardan ateş ederek geldi- ğinde, köylüler ancak duyabilmişti. Çoluk çocuğu alıp köylü kaçıyor. Kaçabilen köylüler Espiye, Yağlıdere ve Dereli’ye gittiler. Yani Harşıt’ın batısına… Benim akrabalarım Dereliye gitti. Köyde kaçamayanlar esir olarak kaldılar. Bunlar, yaşlılar ve çocukların çoğu “sıtmadan” ölmüş. Rus askerleri ki içlerinde Ermeni çok, kendilerinde olan, kendileri kullandıkları halde, hasta kadın ve çocuklarımıza “kinin ilacı” vermiyorlar. Bizimkiler göz göre göre öldüler. Ermeniler Ruslardan daha çok Ermeniler, esir aldıkları kadınlarımıza tecavüz ettiler. Zorla kullandılar. Onları zor işlerde çalıştırdılar, ancak bir öğün tayın verdiler… Halkımız tarlalardan, ormanlardan ot yediler. İnekleri takip ediyorlar onların yediği otları yiyorlardı. Ekim devrimi neticesi buradan giderlerken,(Rus ordusunun iç hali halk tarafından pek bilinmiyordu.) Rus komutanların, askerlerin büyük bölümü gitmişler…
Ermeniler ve yanlarında kalanlar karada yağma ve katliam yaptılar. Karakaya bölgesindeki, İmatlı köyünde, işgalden beri kullandıkları 9 kadınımızı gazyağı döküp yakıyorlar. Bunlardan yanan bir tanesi mucize eseri kurtuldu. Ağzı, gözü, yüzü, vücudunda derin yanık izleri vardı. Bu kadın 1956 yılında öldü. Kadını ismi Nazife YILDIZ… Nazife hanım o kadar anlatmasa da, köyden Hasan KUTLU bu olayları sürekli halkımıza anlatırdı. Rus Ordusu, giderken köylerde tahrip etmedikleri ev, mal bırakmadılar. Kalırken de kullanmadıkları evleri yaktılar. İşe yarar eşyaları, değerli ne varsa götürdüler… Savaş esnasında otorite boşluğundan her kesimde eşkiyalık, soygunculuk yaygınmış. Güçlü olan zayıfı soymuş, ezmiş. Ermeni çeteleri kendi soydaşlarını bile soydular. Hatta Ermeni tehcir kafilelerini Ermeni çeteleri kendileri de soymuştur. Bu başıboş dönemde nahoş acı olaylar her kesimde olmuştur. Topal Osman insan öldürmek için bir faaliyet içinde değildi. Ancak bu dönemde soğuktan, yokluktan, hastalıktan çok daha fazla insanlar ölmüştür. Eğribel diye bir geçit vardır. Dereli yolunda, Kümbet yaylasında… Orada çok soğuk olur. Tehcir kafileleri burada tipiye tutulur, birçokları donarak ölür. Orda hem Ermeniler hem onları götüren askerlerimiz donarak birlikte ölmüştür. Hiç bir zaman askerlerimiz sivillere kurşun atarak öldürmemiştir, hatta hasta ve yaralıları sırtlarında taşımışlardır(2).
HER TÜRLÜ YOKLUK GÜNLERİ:
“Savaş Yılları: Zeytinyağı ve gaz yoktu… Şişeyle satılır, zor alınırdı. Cam lamba yoktu… Tenekeden isli. Kandiller, gaz lambaları… Hiçbir evin içinde tuvalet yoktu… dışarıda yapılıyordu…. Süte kalın tuz konuyordu… İnce Tuz bile yoktu… Muhacirlikten köyüne dönenler bilhassa Harşıt boylarındaki köyler ve civarlarında pek çok gömülmemiş ya da az gömülmüş cesetle karşılaştılar… Sineklerin dolaştığı yerler ceset doluydu… İnsanlar bu cesetleri genelde toplu halde gömüp ortalığı temizlediler. Evlerin önemli bir kısmı yıkık ya da yanmıştı. Sağlam duranlar ise içi yağmalanmış, kalan eşyalar kırık, kir, toz içindeydi. Bunları yeniden düzenlemek ve eski haline dönüştürmek malzeme yokluğunda zorlukla yapılıyordu… Bölgede ailesinden Şehit vermeyen, ya da açlık ve hastalıktan ölü, kayıp vermeyen yok gibiydi… Bazı aileler tamamen sönmüştü… İnsanlar ahırlarda, sıcak diye yatıyorlardı, soba bile yoktu.
Kurtuluş Savaşı’nın bittiği günlerde de, yokluk ve yoksulluk almış başını gitmişti. Evler her yan yıkıntı içindeydi. Kıyafet, giyim yok gibiydi. Bir çift çamaşır bile zorlukla bulunuyordu… Muhacirlik edip köyüne dönen Mehmet Amca, ailesi ile köyüne döndüğünde, kıyafet ve çamaşırlarını sakladığı yerden çıkardı. Mehmet amca köyü terk ederken lazım olur diye, kıyafet ve çamaşırları düzenli bir şekilde paketlemiş, bohçalamış, evin arkasında toprağa gömmüştü. Tabi ki pek çokları köylerini gelen düşman karşısında terk ederken bunu yapamamıştı… Mehmet amca bu tırılları(ince basma), çamaşır ve kıyafetleri fazla olanları komşularına verince, herkes çok aşırı sevindi ve büyük bir açığı giderdi. Vatandaşın hali perişanlıktı. Esasında kıyafet eksiği o kadar ileri düzeydeydiki … Namahrem yerleri kapansın diye tırıllar veriliyordu, saklayanlar tarafından..Yani don, kilot dahi yoktu… Çocuklar çıplak, karın üzerinde oynuyor, ancak yüzlerinden kan fışkırıyordu… Düğünlere ceketle gidildiğinden, evde ekseri bir ceket olduğundan, düğünlere evdeki gençler ceketi sırayla giyerek gidiyorlardı… O günler işte. Daha ne diyeyim…”Tabi bugün o günleri yaşayan bir iki kocaman (yaşlı, ihtiyar kişi) dışında kimse kalmamış, o günleri anlatılanlardan hatırlayan, şehit ve gazilerimizin çocuk- larından, torunlarından alıyoruz bu bilgileri.. 37. Tümen…. 42., 47. Gönülü Alaylar.. İşin gerçeği yöredeki Ulusumuzun hemen her kesimi Milis Yarbay Topal Osman Ağa’nın Kahramanlıklarında hem fikir.. Tabi o günler bir varoluş yok oluş savaşıydı.. diye yaşanan acıları yorumluyor.. “…
Eğer Topal Osman olmasaymış, Giresun yöresini bırakın, Tüm Karadeniz’de Türk köyleri kan gölüne dönermiş. … Rusların batıya ilerleyememesi yöresel direniş örgütlerindendir. Özellikle Topal Osman Çetesi bir yandan Ruslara aman vermezken, diğer yandan işbirlikçi Rumların azgın çetelerine karşı bir koruyucu kalkan olmuştur.”
HARŞIT ÇAY’INA KADAR SAVAŞ:
Sahil Cephesinde, denizden muhriplerin bombardıman desteği ile taarruz eden Ruslar, 23 Temmuz 1916’da Türk savunma hatlarını, Sis Dağı- Çavuşlu Deresi hattına çekilmeye mecbur ettiler. Sahil Cephesinde, Çavuşlu Deresi boyunca, 30 Temmuzdan 2 Ağustosa kadar kanlı çatışmalar oldu. Ruslar ağır kayıplar verdiler. Geri çekilen Ruslar, Tirebolu ve Giresun’u da bombardıman eden donanmanın desteği ile tekrar saldırdılar ve Görele’ye kadar ilerlediler. Sahildeki çatışmalar, Ağustos, eylül aylarında Görele ve Çanakçı deresi bölgelerinde şiddetli olmuştur, ancak Ruslar 21 Ekim 1916’da Harşıt çayına kadar ilerlediler.
HARŞIT ÇAY’I YÜKSELİNCE :
Esasında o zamanlar üzerine henüz barajlar yapılmamış, dizginlenmemiş olan Harşıt Çayı sonbaharda yağmurların artmasıyla iyiden iyiye hırçınlasır, suları yükselir yer yer girdaplar oluşur. Harşıt Çayı dediysek, Harşıt ya da Harşit, suyu bol yükseklerden eğimle hızlı akan bir nehirdir, Karadeniz’e yaklaştıkça eni 30-50 metreleri bulur. Baharda dağlarda bilhassa o yıl kar çok yağmışsa, karların erimesiyle debisi, su seviyesi iyice yükselir. İşte Halkımız yaygın bir şekilde inanıp, anlatıyor. O sene bir yağmurlar yağmış hiç dinmemiş, Harşıt yükselmiş, kükremiş, düşmana geçit vermemiş.. Cephe oluşturmak için doğal bir engel, siper oluşturan Harşıt suları da görülmemiş bir şekilde yükselerek İşgalcilere dur demiş..Bugün bu topraklar isimsiz ve kayıp şehit mezarlarıyla dolu, bu savaşta sağ kalanlar ise Kuva-yı Milliye’nin oluşmasında büyük katkı sağlayan askerlerimiz.