Hayırdır inşallah!
Ve kendimi çaresiz hissettiğimde de kullanırım bu iki kelimeyi. Sonu hayra çıksın diye…
Aslında hemen hemen hepimiz kendimizi çaresiz hissettiğimizde ve içinde bulunduğumuz durumu en az sıkıntı ile atlatmak istediğimizde “hayırdır inşallah” deriz ve çoğunlukla o sıkıntılı durumdan kendimize hayırlı bir pay çıkarmayı düşünüp konuyu aleyhimize çevirmeye çalışırız.
Bunları neden mi söylüyorum? Geçen gün başıma öyle bir şey geldi ki…
Bir köprü altında, durakta otobüs bekliyorum. Transferli biletimin süresinin bitmesinde az kalmıştı. Acaba yetişir mi yetişmez mi diye düşünürken son birkaç dakika içinde otobüs durağa yanaştı. Ön kapı açıldı ve ben aceleyle tam adımımı atarken yukarıdan kafama pat diye yumuşak bir şey düştü. Neyin düştüğünü anlamakta gecikmemiştim tabii, ama otobüse adım atmıştım bir kere. Geri dönüş yoktu. Otobüs hareket etti.
“Ah güvercin, sırası mıydı şimdi!” diye söylene söylene çantamdan otobüs biletimi çıkarıp kullandım ve yerine koydum. Yakınımda bulunanların kafamdaki o pisliği görmemiş olmaları mümkün değildi. Kendimi çok çaresiz ve komik hissediyordum. Acaba ne düşünüyorlar, için için gülüyorlar mı, yoksa yerinde olmak istemezdik mi diyorlar. Ya benim hissettiklerim? Bir yandan otobüsün sarsıntıları arasında demirlere tutunmaya çalışıyorum bir yandan da çantamdan selpak mendil çıkarmaya. Bir elimle demire tutunuyorum diğer elimle o sıkıntı arasında küçücük çantamda bulmaya zorlandığım mendilimle saçlarımın dibine konuşlanmış o sevimsiz nesneyi temizlemeye. Ben sildikçe daha da yayılıyordu, biliyordum. İçimdeki sıkıntı daha da artmıştı. Kafamı kirli hissetmemden çok ya şimdi bu kuş pisliğinde kuş gribi mikrobu varsa diye tatsız düşünceler de gelip geçiyordu aklımdan. O sırada yanımda ayakta duran bir genç kızın bana kolonyalı mendil uzattığını fark ettim. “Alın bununla silin,” dedi. Kendimi çok iğrenç hissettiğim bir anda birinin benimle ilgilenmesi içimi çok rahatlatmıştı. Ona minnettar bir şekilde teşekkür ettim ve yine tek elimle mücadele ederek mendili poşetinden çıkardım.
Şoförün yanında ayakta duruyordum. Arkamdaki yolculara dönüp bakamıyordum bile ama onların bana meraklı meraklı baktıklarını hissedebiliyordum. Kuru selpakla sildiğim yerlere iyice bulaşmış olan güvercinin pisliğini bu kez de kolonyalı mendille çıkarmaya çalıştım ve mendili uzatan kıza “Çıktı mı?” diye sordum. Şoförün hemen yanındaki aynayı işaret ederek “Önünüzdeki aynaya bakarak temizleyin, daha kolay olur,” dedi ve bir adım geri çekildi. Aynaya baktığımda ne kadar iğrenç bir halde olduğumu gördüm ve mümkün olduğunca çabuk ve iyi temizlemeye çalışarak kabasını aldım. İneceğim durağa geldiğimde mendili veren genç kıza tekrar tekrar teşekkür ederek otobüsten aşağıya atlarcasına indim ve koşarak eve geldim. Saçlarımı defalarca şampuanladım.
Evde kimse yoktu. Durumumu mutlaka birileriyle paylaşmak istiyordum. Hemen bilgisayarı açtım ve MSN’ye girdim. Orada mutlaka anlatabileceğim birileri vardır dedim. Evet, kendime en yakın hissettiğim biri vardı; yeğenim. Merhabalaştık. Hal hatır faslından sonra “Sorma canım…” diyerek başıma geleni anlatmaya başladım. O, hemen: “Hayırdır inşallah teyzecim, kısmet var kısmet. Senin başına talih kuşu konacak.” dedi. “Ne kısmeti?” dedim. “Bilmiyor musun teyzeciğim, insanın kafasına kuş pislerse muhakkak zengin olacak demektir, bak bu gün lotonun son günü. Birazdan makinalar kapanacak. Bu gün Cumartesi, akşama çekiliş var. Hemen çık ve loto oyna. Bir kolon da benim için oyna olur mu teyzeciğim.”
Şans oyunlarına karşı pek hevesli değilimdir; çünkü şans oyunlarında kazandığım hiç görülmemiştir. Yalnız, şu krizi dolu dolu yaşadığımız son günlerde yeğenimin önerisi hiç de yabana atılacak bir düşünce değildi.
Bu tür düşüncelere pek meyletmesem de bir anda içime bir ümit ışığı doğdu. “Olabilir mi acaba?” dedim. O ana kadar hissettiğim olumsuz düşünceler ve talihsizlik olarak adlandırdığım durumum yerini birden “Belki hayırlara vesile olur, ” düşüncesine bıraktı. Saate baktım, evet loto makinelerinin kapanmasına az bir süre kalmıştı. Hemen mantomu ve çantamı kaptığım gibi en yakınımızda bulunan loto bayiine gittim. İçerisi oldukça kalabalıktı. Herkesin elinde birkaç kupon ve bir tükenmez kalem, numaraları karalıyorlardı. Masaya, kâğıtların bulunduğu bölüme yaklaştım. Birkaç kupon aldım. En son üç yıl önce loto oynadığım için numaraların üzerinin nasıl karalanacağını da unutmuşum. Bayii sahibinden yardım alarak beş kolon kendim için, ayrı bir kupona da bir kolon yeğenim için oynadım.
İçimdeki umut ışığı gittikçe büyüyordu. Beş kolondan belki birine isabet eder diyordum. Çıkacak olsa tek kolona da çıkar, şans bu hiç belli mi olur? Gözlerim ışıl ışıl bakıyordu artık etrafa. Neredeyse kafama kuş pisledi diye sevinir hale gelmiştim. Akşamı, çekiliş saatini iple çekiyordum. Saatler geçmek bilmiyordu bir türlü. Ben kırk yılda bir bu işlere kalkışmıştım, her hafta oynayanlar ne heyecanlar yaşıyordu, kim bilir.
O akşam karşılaştığım, telefonlaştığım ve hane halkındaki herkese durumu anlattım ve loto oynadığımı söyledim. Hepsi aynı şeyi söylüyordu: “Ne kadar iyi yapmışsın, her şeyde bir hayır vardır. Belki kafana talih kuşu konacaktır, haydi şansın bol olsun”.
Çekiliş saatine kadar ne hayaller kurduğumu tahmin edebiliyorsunuzdur mutlaka. Katlar aldım, yatlar aldım, fabrikalar kurdum, ailemdeki bütün fertleri ihya ettim, bütün fakirleri doyurdum, bütün çocukları giydirdim, hayır kurumlarına para bağışladım, okullar yaptırdım, kriz döneminde işsizlere iş alanları açtım; hatta bir ara paraları alıp ortadan kaybolmayı bile düşündüm.
Kuponlar elimde ekranın karşısından hiç ayrılmadım. Çekilişi büyük bir heyecanla izledim. Sonucu siz de merak ediyorsunuz değil mi?
Yeğenimin kolonuna bir tek numara bile isabet etmemişti. Benimkine ise sadece iki kolonda iki numara çıkmıştı.
Hevesim, hayallerim, ümitlerim kocaman bir sıfır olmuştu. Birden çok yükseklerde uçan ben, kendime gelmiştim.
Ne mi yaptım? Önce halime güldüm, ardından kuponları yırttım, sonra da kuşların ne kadar saygısız olduğunu düşündüm.