Her Geçen Koca Yılların Döktüğü Hatırlar

Dökülen her bir takvim yaprağı, doğan günün ardından gecenin karanlığına mahkum ışıklar, saatlerin zembereğinin her bir tıklaması, saniyenin her vuruşları yeninin sahteliğine yaramakta.

Yayladaki tek göz barakasında zamanla kaşarlanmış, yılların çizgisini alnında biriktirmiş bir çift gözün içinden okuduğunuz koca yılların örseleyemediği duyguları okursunuz bir bir. Adına “değer” dedikleri, “hal-hatır” dedikleri, “insanlık” dedikleri, “mertlik” dedikleri ama, para demedikleri, servet demedikleri, menfaat demedikleri şeylerin yüzüne düşen izlerinde kaybolursunuz.

Artık takvim yaprakları alıp götürmekte benden. Her düşen takvim yaprakları düşen her yapağın buruşması değil dalından. Alemin cilalanmış cicili bicili ama bir o kadar da yapay ve sahte, sahte olduğu kadar da sinsi değerleri doluşmakta her duvara asılan takvim sayfaları arasına.

İsyan etsem de yeniye, kafamı iki elimin arasına alıp gözbebeklerimi ufka kilitleyerek düşünmekteyim şimdilerde. Yeninin oluk oluk akıttığı sahtelik cerahatinin korkusunu iliklerimde duymaktayım. Yetmiyormuş gibi küçüklüğümde bana alınan yeni pantolonu giymemek için eski pantolonuma tapındığım günlerin anısıyla, “yeni” ye olan ürküntülerimin içinde kıvranmaktayım.

İmalattan hatalı karakterimin DNA kıvrımları arasındaki izlerden çıkamayışıma mı, çıkmayı başardığımdaki hayatla olan bomboş bakışıma mı ağıt yakayım bilemiyorum. Bilemediklerimin acısının üstüne tuz biber ektiğim bildiklerimin beynimi zonklatmasının sersemliğini yaşıyorum.

Şimdilerde yeninin sahteliğinden sıyrılmak için yürüyorum adımlarımı saymadan. Biliyorum ki, saymak bu zamana özgü. Ölçmek bu zamanın acizliği… Bir kır kahvesine taşıyor ayaklarım beni. Yayladaki tek gözlü barakasından ayda bir çıkan,  yüzündeki çiziklerinde kaybolduğum oduncu gömleğiyle ve zikzaklı fesiyle eskiye özlemlerimin sığınak noktası olan Bahri amcanın 60 senedir içtiği sarma cıgarasının kalınlaştırdığı sesini duymak istiyorum.

2009 yılının son yaprakları dökülüyor bir bir. Bense Bahri Amca ile, kır kahvesinin otuz yıldır yanan sağı solu delinmiş sobasının başında hasbihal etmekteyim. Köprüler yakmaktayım bir bir köprüler atmaktayım her daim. Bir yandan tavşan kanı acı çayın yudumu dilimi buruştururken  bir yandan da yeni yılın sahtelikleri kalbimi buruşturmakta.

Bu pazar kahve içmiyorum dostlar. Acı çay içiyorum. 2010 un müstakbel acılarına. Arabesk duygularıma zoraki ortak olduğunuz için yine de teşekkür eder esenlik dilerim.

Not
Bu yazı, http://www.bilgiagi.net, http://www.bilgievreni.com, http://www.kamudanhaber.com, http://www.haberanaliz.net, http://www.siyasalforum.net, http://www.gunesgazetesi.net, http://www.gercekgazete.web.tr, http://www.ahmetfidan.com ile, Gerçek Gazete, Balıkesir Demokrat, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

print

Bir cevap yazın