“Mizahsız bir ülkede yaşanmaz ama sürekli mizaha ihtiyaç duyulan ülkede hiç yaşanmaz” der Alman tiyatrocu mizahçı Brecht.
Bir ülkenin hukuk devleti çok çok güzel bir özelliktir. Türkiye Cumhuriyeti eksiklikleri olsa da bir hukuk devletidir. Hukuk devleti olduğu konusunda ciddiye alınır bir tereddüt gösterilemez. “Güçlünün borusunun öttüğü” evrensel ve küresel gerçeği zaten Türkiye’nin hukuk devleti olması konusunda bir sorun ortaya çıkarmaz.
Türkiye’nin “hukuk devleti”nin yanında “kanun devleti” olduğunu da itiraf etmeliyiz. Bilmeyenler için veya bu ayrımı yapamayanlar için belirtmekte fayda var. Hukuk devleti hukukun her şeyin üstünde olduğu bir devlet iken kanun devleti de ne oluyor sorusu sorulabilir. “Kanun devleti, hukuk devletinin “azmanlaşmış” görüntüsüdür” diyerek olguyu basitçe ifade etmiş olalım.
Kanun devletinde hukuk idealize edilir ama bu fazlasıyla idealize edildiğinden dolayı amaç ve araç yer değişmiş olur. Kanunlar hukuku korumanın ve üstün tutmanın amacı iken, kanunları korumak hukuku korumaya tercih edilmiş olur. Bu da kanunların ruhunu algılamada körelme demektir. Zira her çıkan hukuksal düzenlemenin bir amacı bir de gerekçesi bulunmaktadır. Kanun uygulayıcıların bunları görmeyip veya dikkate almayıp ta salt ve saf olarak kanunu yüzeysel olarak okuyup o şekilde algılayarak idarenin “takdir” yetkisini kullanmasıyla “kanun devletini” ortaya çıkarmış olur.
Buraya kadar “hukuk devleti” ile “kanun devleti” ayrımını yaptık. Peki yargı devleti ne olabilir. Şimdi bu ayrımı yapmak istiyorum.
Nasıl ki kanun devleti hukuk devletinin azmanlaşmış hali ise, yargı devleti de hukuk devletinin fazla kullanılması sonucu çok basit tabirle sistemin yalama yapması durumudur. Başlık sonrası cümlemizde dile getirdiğimiz mizah konusundaki gerçek ortaya çıkar karşımıza. O gerçeği de şu şekilde ifade edebiliriz. “Hukuk devleti olmayan bir ülkede yaşanılamaz, ama sürekli hukuka ihtiyaç duyulan bu mekanizmaların kullanıldığı bir ülkede hiç yaşanılamaz” veciz sözümü ifade etmiş olayım. İşte hukuk mekanizmalarının sürekli olarak kullanılmasına ihtiyaç duyulduğu, adliyelerin gerekli gereksiz bir çok dava ile meşgul olmaya başlamasıyla “yargı devleti” ortaya çıkmış olmaktadır.
İşte bu durum da hayra alamet değildir. Bütün bunları şunun için oraya koydum. Son zamanlarda daha özelde son iki senedir haberleri taradığımızda adliye mekanizmasının genel haberlerin içinde o kadar çok yer tuttuğu bir gerçek ki, ülkemizin bu gidişatının hayra alamet olmadığının altını çizmeliyiz.
Yarın Tuzla Tersanesi olgusunu, ertesi gün de yine mahkeme salonlarının fiziksel özelliklerini ele alalım.