İbrahim Gibi Baba, İsmail Gibi Oğul Olabilme – I

Mehmet Ballı

Mehmet BALLI
TÜRKİYE GÜNDEMİ

Bayramlarımız milletçe kaynaşmamızın en güzel sosyal aktivitesidir. Milli ve Dini bayramlarımız hep coşkulu geçer. Ramazan Bayramı Orucun şevkiyle, Kurban Bayramı ise kesilen Kurbanın coşkusuyla dolu dolu geçer.

Kurban bayramında kesilen Kurbanın hikayesi bizim için çok önemlidir. Hz. İbrahim’in Oğul Hz. İsmail’i Kurban etmek istemesinin hikmeti vesilesi insanlık açısından çok ibretlik bir vakıadır. Benim bu makalede vurgulamak istediğimse, Hz. İbrahim gibi bir ‘sözünün eri’ baba, Hz. İsmail gibi de ‘itaat eden’ bir oğul olabilmenin örnekliğini irdeleyerek işlemek istiyorum..

Hicri Takvimin son ayı olan Zilhicce’nin onunda başlayıp ve dört gün davam eden Kurban Bayramına, bu günlerde Kurban kesildiği için bu ad verilmiştir.

Hazreti İbrahim Aleyhisselam’ın, Allah’u Tealanın emriyle oğlu İsmail Aleyhisselamı kurban etmek istemesi, O’nunda buna razı olması ve nihayet Allah Tealâ’ya karşı gösterilen bu büyük sadâkatin karşılığı olarak koç kurban edilmesinin hatırasını taşımakta ve mü’minler bu günlerde kurban kesmek suretiyle baba oğul bu iki Peygamberin Rab’lerine karşı verdikleri başarılı imtihanın sevincini yaşamaktadırlar
Bütün dünya müslümanları bu günde, Allah Tealâ için kurban keserler Böylece Allah Tealâ’nın rızasını kazanmak ve Hak’ka yaklaşmak için bu dini vecibelerini yerine getirirler
Bu vesile ile İbrahim Aleyhisselam’ın sünnetinden olan bu kurban kıssasının tarihçesine kısaca bir göz atarak ve ayetlerin ışığında tahlil ederek kendi yaşantımızla bir bağlantı kuralım.

Rivayete göre: İbrahim Aleyhisselam hicretten sonra artık kavminden ve akrabasından uzak kalmıştı. Bu büyük adam böylesine bir yalnızlık içinde yaşamakta iken Rabbine yönelmiş, tüm benliği ile ibadet ediyordu Bu arada Allahu Teala’ya müracaatta bulunarak kendisinden sonra kalacak hayırlı ve salih bir evlat niyet etti.

-“Rabbim, Bana salihlerden olacak bir evlat ver” (Saffat: 100)
Cenabı Hak kendisine bir oğlan verirse, onu Allah Celle Celalühu’nun yolunda kurban edeceğine dair de söz verdi
Allahu Teala, bu derece hasretle kalben dua eden, Halil’inin duasını kabul buyurdu
-“Biz de O’nu yumuşak huylu bir oğul ile müjdeledik” (Saffat: 101)

Ve bir zaman sonra bir evlat verildi Uzun yıllar çocuğu olmamış ve yaşlılığında böyle bir evlada kavuşmuş olan İbrahim Aleyhisselam’ın da ne kadar sevinç duyduğunu elbette tahmin edebiliriz

Aradan seneler geçti ve İsmail Aleyhisselam serpildi, büyüdü, yürüme çağına geldi İbrahim Aleyhisselam daha önce yaptığı adağını unutmuş olduğu halde eski adeti üzere Mekke’yi Mükerreme’ yi ziyarete gitmişti Bu ziyareti esnasında Mekke’nin kurban kesilen yerinde uykuya daldığı bir sırada rüyasında şöyle bir hitap işitti

-Ya İbrahim!
Nezrini yerine getir Allah’ın emrine binaen oğlunu kurban et ”
Uykudan uyanınca uykusunun Rahmani olup olmaması hususunda şüpheye düştü

(Fahri Razi, Hazîn ve Kâdi Beydâvî’nin açıkladıklarına göre İbrahim Aleyhisselam bu rüyayı arefe gününden bir gün evvel görmüştü )

Fakat bu rüya Rahmani midir, yoksa şeytani mi? diyerek şüpheye düştü Onun için bir güne yani “Zilhicce’nin sekizinci gününe” Terviye günü denir Terviye, şek (evham) mânasındadır

İbrahim Aleyhisselam arefe günü tekrar bu rüyayı görünce bunun Rahmani olduğunu anladı Bu sebeple, bu güne de Arefe (bildi mânasında) dendi

Mesele anlaşıldı Emir Rahmânî’dir Lâkin zamanı belli değil Üçüncü gün aynı rüyayı tekrar görünce, demek ki emir o gün yerine getirilecek; İsmail Aleyhisselam’ı o gün kurban etmeye götürdü
(Bu güne de “Nahr” günü denildi )

İnsanlık hayatında bir eşi görülmemiş çapta büyük, aynı zamanda şerefli bir hadiseyi, bakınız Allahu Teala’ya Müslüman ümmete bir emsal örneği olarak nasıl sunuyor:
– “Vaktâ ki çocuk babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyamda seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin? dedi O da cevaben: “Ey Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın”, dedi (Saffat:102)

İbrahim aleyhisselam, oğlu Hz.İsmail’in endamındaki cemal ve kemalini görünce, babalık sevgisi ile oğluna karşı muhabbet uyanır. Bu huzur ve rahatlık içinde uyur. Rüyada, oğlu Hz.İsmail’i kurban ederken görür. Hanımı Hz.Hacer’in yanına gider.
– Ey Hacer, gözümün nuru oğlum İsmail’e en iyi elbisesini giydir, saçını tara, onu bir dostun ziyaretine götüreceğim, bir bıçak ve ip de getir.
– Bıçak ve iple bu nasıl misafirliğe gidiş?
– Belki Allahü teâlâ bize bir koyun verir.

İblis (Şeytan), bunu duyunca, bana iş düştü diyerek Hz. Hacer’in yanına gelir.
– Ey Hacer, İbrahim, İsmail’i nereye götürdü?
– Ziyarete.
– Hayır, kurban etmeye…
– Nasıl olur? Bir baba, oğlunu kurban eder mi?
– Ama (Rabbim emretti) diyor.
– Eğer Allahü teâlâ emretmişse, Ona bin can feda olsun.

İblis (Şeytan), bu sefer Hz.İbrahim’e gidip der ki:
– Oğlunu nereye götürüyorsun?
– Ziyarete.
– Hayır kurban edeceksin, o rüya şeytanidir.
– Hayır, gördüğüm rüya Rahmani idi.
– Oğlunu kesmene gönlün razı mı?
– Ey melun, şunu yakînen bil ki, dünyadaki herkes benim evladım olsa ve Rabbim hepsini kurban etmemi emretse, hepsini kurban ederim.

Şeytan, Hz.İbrahim’den ümidini kesip, Hz.İsmail’in yanına gelir:
– Ey İsmail, nereye böyle?
– Ziyarete.
– Hayır baban, seni kesecek.
– Beni niçin kesecek?
– (Rabbim emretti) diyor.
– Eğer Allahü teâlâ emretmişse, bin canım dosta feda olsun.

İblis (Şeytan) ın vesvesesi bitmeyince Hz.İsmail, babasına der ki:
– Bu beni rahatsız ediyor.
– Ona taş at, uzaklaşsın.

Taş atıp Mina’ya geldiklerinde, Hz.İbrahim oğluna der ki:
– Canım yavrum, başımızda bela var. Bilemiyorum niçin had cezasına müstehak oldun?
– Babacığım, bu sözden kan kokusu geliyor.
– Oğlum, rüyada, seni boğazladığımı görüyorum. Ne dersin? (Saffat 102)
– İnsan, sitem kamçısını yemedikçe kımıldamaz. Babacığım, sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredicilerden bulacaksın. Başımı vermek benim için bir an sürer. Ama kendi elinle oğlunu kurban etmek, gönlüne zor ve ağır gelebilir. Üç arzum var:

Birincisi: Ellerimi ve ayaklarımı sıkı bağla!
– Yavrucuğum, dosta giderken ağlayıp, feryat edilmez.
– Belki hançerem [gırtlağım] hançerine dayanamaz, elimi, ayağımı oynatır da seni üzerim.

İkincisi: Beni yüzü koyun yatır, yüzümü görme, ben de yüzünü görmeyeyim ki, belki coşarım da, senin babalık sevgin harekete gelir, ikimiz de, emri yerine getirmekte kusur ederiz.

Üçüncüsü: Annem beni göremeyince dayanamaz, onu teselli et ve iyilikte bulun.

Melekler de ağlamıştı
Hz.İsmail ağlarken melekler de ağlar. Babası, bıçağı boğazı üzerine koyunca, oğlu güler.
– Yavrucuğum, bu halde iken niçin gülüyorsun?
– Gördüm ki bıçakta Besmele yazılı, dostun ismi yazılı olan bıçak, nasıl keser?

Hz.İbrahim, olanca kuvveti ile bıçağı çakar, bıçağın ağzı döner ve kesmez. Kızıp, bıçağı yere çalar. Bıçak Allahü teâlânın emriyle dile gelip der ki:
– Bana niçin kızıyorsun? Sana kes diye emreden, bana da kesme diye emrediyor.
O zaman şu lütuf nidası erişti:
(Ey İbrahim, gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Güzel amel işleyeni işte böyle mükafatlandırırız. Bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik)

Hz.İbrahim, gökten inen koçu yakalayınca, oğlunun bağlarının çözüldüğünü görür.
– Yavrucuğum, bağlarını kim çözdü?
– Beni ölümden kurtaran dost, bağlarımı çözdü.
– Ey oğlum, şimdi dua et, ne istersen Allahü teâlâ kabul eder.

Hz.İsmail şöyle dua etti:
(Ya Rabbi, Kıyamette, mümin olan herkesi mağfiret eyle!)
(Bütün müminleri mağfiret ettim ve bağışladım) müjdesi geldi. (R.Nasıhin)

Devam Edecek…

print

Bir cevap yazın