Kitlesel protestolar Tahran sokaklarında yeniden boy gösterdi. Batı medyası olaylara geniş yer ayırdı. Aşure günü İran’ın ana şehirlerinde gerçekleşen kitlesel protesto ve güvenlik görevlilerinin sert müdahalede bulunduğu görüntüler Batılı haber kanallarının birinci haber malzemesi oldu.
Aşura günü çıkan çatışmalarda ölüler olduğu bildirildi. Sayıca az olmasına rağmen 12 Haziran 2009’dan beri sürdürülen gösterilerin temelinde cumhurbaşkanlığı seçimlerine itiraz olduğu bildirilmektedir. Kaybeden reformcu adayların İranlıların duygularına karşı olmadığı, aksine bunu savunmak için hareket ettiklerini söylüyorlar. Bunun için uzun süredir görevdeki İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad ve onun politikalarına karşı, seçim yasalarının değiştirilmesi, seçimin yenilenmesi, seçim sonucunda sahtekârlık yapıldığı iddiası ile seçimin yeniden yapılması istekleri ile sokaklara çıktılar. Batı medyası bu görüşlere her gün yer verirken dünyaya bunun propagandasını yapıp, gösterilerin “özgürlük ve demokrasi” için, İran halkının iradesine temsil ettiğini savunuyorlar.
Seçimlerin Batı kapsamında olmasını isteyen Batı, İslam devrimi karşında durarak Türkiye’ye benzer (!) özgür ve liberal bir istekle reformcuları desteklemektedirler. Aslında bu mücadele ta eskilere dayanmaktadır. Batı İran ile yıllardır bu temelde mücadelesine devam etmektedir. Şah’ın düşüşünün nedenlerinden bir tanesi insanları liberalleştirme talep ediyor olduğudur. Eğer reformist bu kadar grup batı tarafından desteklenirse onlar çoğunluk olacaktı ve ülkeyi yönetecekti.
Batılı muhabirler, bazı gurupların özgürlük ve demokrasinin şevkli birer destekçisi olduğunu bilmektedirler. Bu özgürlükçüler Tahran’da yüksek kesimler arasında bulunabilir, öğrencilerin arasında bunlardan mevcuttur. Birçoğu, İngilizceyi güzel konuşur. Batı bunları diplomat veya medya kurumları hizmetlerine erişilebilir yapmak için çaba sarfeder. Batılılarla konuşabilen olanlardır, böyle insanlar Batılılardan bir devrimin hazırlığı için bilgi alır. Onlar yenilikçiler olup İran Devriminin yanında duranlar değillerdir.
Son ayaklanmalarda batı kaynaklı web siteleri de kullanılmıştır.
İran’da Batı girişimi yeni değildir. Batının İran’ın iç işlerine yakın tarih boyunca sürekli müdahalesi vardır. 1953 yılında ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) İran’a karışmaya başlamıştır. İran petrolleri millileştirilmiş, böylece İngilizlerin etkisi İran üzerinde kırılmıştır. Avrupa yanlısı Rıza Pehlevi’nin devrilmesi için ABD o dönem 75 milyon dolar harcamada bulunmuştur. Mayıs 2007 yılında, ABC News kanalı Başkan Bush’un İran rejimine karşı gizli bir CIA programında yetkili olduğunu bildirdi. İranlı muhalif gruplar gizli fonlarla ve ek olarak Amerika Birleşik Devletlerince çeşitli yollarla tek tek desteklenmiştir.
Perde arkasında ABD destekli İran rejimi Avrupalıların tehdidi altındadır. İngiltere ve Fransa İran’da Amerikan menfaatlerini vurmak için her fırsatı değerlendirirler. İngiliz deniz komandoları Körfezde İran sınırlarına tecavüz etmekte, İran dönem dönem bazı İngiliz askerlerini tutuklamaktadır. Fransa muhalif gruplara yönelik etkin girişimlerde bulunarak ayaklanmalarda dolaylı yönden kışkırtıcı görev üslenmektedir. Ayrıca İran’ın nükleer tesisler inşa etmesi ve bu teknoloji geliştirmek istemesi Avrupalıların baskısı altındadır. Buna yönelik yaptırımlar ise dönem dönem ABD’nin girişimleri ile askıya alınabilmektedir.
Seçimlerle kamuoyuna yansıyan huzursuzluğun derinliklerine bakıldığında devletin birçok alanda başarısızlıklarının da etkili olduğu görülür. 22 milyar dolar dış borcu olan İran ekonomik sorunlarını petrol ve gaz gelirleri ile çözmek için esaslı bir çalışma yürütmüş değildir. Günümüz itibari ile petrol zengini İran gibi bir ülkede 3 milyon işsiz bulunmaktadır. Altyapı birçok alanda yetersiz, halkın ihtiyaçları yerine getirilmiş değildir.
İran nüfusun %30’u İslam devrimine şahitlik etmiş, % 70’i de 1979 sonrası doğmuştur. Yeni gelen nesil ekonomik politikalarda başarısız olan hatta sorunları olan bir süreç içerisinde dünya ile tanışıyor.
Muhafazakârlar da bu nesle hitap ediyor. Bu doğrultuda kurulan gruplar ekonomik çözümler yerine reformcu, özgürlükçü, kadınlara daha çok haklar gibi sloganlarla sokaklara çıkıyorlar. Bu çatışmalar bir yerde ekonomik sıkıntıların üstünü kapatmaya yaramıyor da değil. Devlet ve muhalefet çatışması toplumda isyana yönelik birikimleri törpülüyor. Kabaran duygular birilerinin elinde şekillenerek halkın yükselen tansiyonu düşürülüyor. Şunu rahatça söyleyebiliriz ki; Bazı reform sloganı atan reformistler devlet yanlısı siyasi partilerde çalışıyor veya kilit bakanlıklarda yer almaktadırlar.
İran’da temel sorun aslında İran halkının şu ana kadar gelen hükümetler tarafından başarısız şekilde yönetiliyor olmasıdır. Muhammed Rıza Pehlevi döneminde ilerleme adına İran’ın modernizasyonu üzerinde duruldu. Bu modernleşme birçok alanda ve sosyal reformlardı. Ancak hiçbir şekilde yerli sanayisini oluşturma yoluna gidilmedi, onca zenginliğine rağmen sanayi ve teknolojide dışa bağımlı kaldı. Çok ilginçtir; çıkan petrollerin arıtma tesisleri dahi yapılmış veya geliştirilmiş değildir. Ufak çaplı kurulan birkaç fabrika toplumun işgücü veya ihtiyaçları için yeterli değildir.
Körfezde keşfedilen yeni petrol yataklarından gelen gelir artan yoksulluk ve yoksulluğu durdurmak için kullanılmadı.
Şah döneminde mevcut ekonomik yapı tarım üzerine inşa edildi. Bunda kırsal kesimlerde daha çok yer edinen Molla yapılanmasını memnun etmek veya onları bu alanda bir uğraş içerisinde tutmak gibi bir amaç gütmüş olabilir. Şah 1960’ta sosyal reformlar üzerinde durmuş, Batı kültürüne özentiyi topluma yaymaya çalışmıştır. Batı ürünü reformların uygulanması hatta Şah’ın bu işe ailesini sembol olarak kullanmaya başlaması çoğunluğu Müslüman olan nüfus tarafından olumlu karşılanmamış, yabancılaşmaya yönelik Şah’ın uygulamalarına karşı ayaklanmalar baş göstermiş, Şah’da buna kaba güce başvurmakla cevap vermiştir.
Modern bir ekonomiye sahip olmayan Şah’ın yönetimi despot bir yapıya bürünmüş, meselelere alternatif çözümler arama yerine otoritesinin gücünü kullanarak halkın üzerinde etkin olma yoluna gitmiştir.
Ayetullah Humeyni’nin ‘sembolize’ ettiği ‘İslami Hareket’ Şah iktidarının sonunu getirdi.
İslam Devriminden sonra güç kavgası yıllarca sürdü. Humeyni yönetimi Şah yönetiminden kalan güç odaklarını dağıtmak ve yerine yerleşmek için enerjisini bu yönde sarfetti. İngilizlerin Saddam yönetimini cesaretlendirmesi ile İran 8 yıl sürecek bir savaşın içerisine çekildi.
10 yıl süreyle sürgünde kalan Humeyni’nin devlet yönetimi adına hiçbir tecrübeye ulaşmadığını devrimden sonra yapılan işler ortaya koymuştur. İslam sloganlaştırılarak halk bunla meşgul edilirken insanların ekonomik yaşam standartlarının düzeltilmesi noktasında belirli adımlar atılamadı. Şah gibi Humeyni’de milletin ekonomik sorunları çözmek için hiçbir şey yapmadı.
1997’de reformcular iktidara ezici zaferle Muhammed Hatemi’yi getirdi. Çok sayıda öğrenci reform destekçisi olarak Hatemi’yi izledi. Hatemi açıkça angajmanı için kampanyalarında özgürlük ve demokrasi, Batı değerlerini kullandı. ABD ile çatışma içerisinde gözüken Hatemi yönetimi halkı yıllarca ABD düşmanlığı ile oyaladı. Bu konuda sloganların dışında ciddi bir adım attığı da söylenemez. İran-ABD arasında güvensizlik, düşmanlık sürekli işlenirken İran ABD ekseninden uzaklaşmış değildi. Görünüşte Bush’un gelmesi ile de ABD-İran ilişkileri hiç düzelmedi. Bu süreç zarfında da İran ekonomisinde düzelmeler görüldüğü söylenemez.
Bir yenilik olsun diye muhafazakâr biri olan Ahmedinejad iktidara taşındı. Ahmedinecad ödün vermez bir tavır içerisinde sadece ABD’ye saldırmakla kalmadı İsrail varlığı için de ağır ifadeler kullandı. Bu, halkı sokaklara dökmenin bir yoludur. Meseleler çözülmüş olmasa da halkın dikkatleri sloganlarla dağıtılmıştır.
İran ekonomisi enerji sektörlerinde vazgeçilmez olan gaz ve petrole dayanmaktadır. Suudi Arabistan ve Rusya’dan sonra dünyanın en büyük gaz ve petrol rezervlerine sahiptir.
Ancak 1940’larda inşa edilen enerji altyapısı harap bir durumdadır. Enflasyon ve işsizlik sürekli artmaktadır. Ahmedinejad ekonomiyi düzeltme vaatleri ile de iktidara geldi. Fakat vaatlerini yerine getirecek yeterli ekonomik gücün olmadığını gördü. Teknolojiye sahip olmadığı gibi elde etme noktasında da sıkıntılar yaşamaktadır. Kısa bir süre içerisinde eskimiş olan endüstri çarkını değiştirmesi mümkün görülmüyor. Dolayısı ile de işsizlik sayısı günden güne artıyor.
İnsanlar için Batı hala cazibesini koruyor. Askerden kaçan insanların sayısı günden güne artıyor. Yurtdışına kaçışlar önlenemiyor. Tam sayı tespit edilemese de yapılan anketlere göre (500 bin) kadınların fuhuş sektörüne kaydığı üzerinde duruluyor. Bunun nedeni olarak da yoksulluk ve boşanma gösterilmektedir. Evlenmemek için kaçan genç kızların sayısı da hızla artmaktadır. Geçici evlilik toplumda yaygın bir hale gelmiştir. Ayrıca İran’da çok büyük bir uyuşturucu sorunu var. İran hükümetine göre 1,2 milyon kişi uyuşturucu bağımlısı. HIV hastası sayısı artıyor. Alkol yaygın olarak kullanılabiliyor.
Bütün bunlar batının gözünden kaçmamaktadır. Batı bunları haber konusu, tartışma konusu yaparak İran halkının özgür olmak istediğini sürekli dile getirmektedir.
Ahmedinejad ekonomik başarısızlıkları nedeniyle kendini istediği gibi ortaya koymuş değildir. Ekonomik vaatlerini yerine getiremeyince onu karşısında patlamaya hazır bir bomba olarak buldu.
Ahmedinejad’ın 12 Haziran 2009 seçim zaferi İran’ın başarısız politikalarının bir devamı olarak birçok kişi tarafından görülür. Ahmedinejad 3 milyon işsiz için şu ana kadar hiçbir şey yapmadı. Bu tıkanmışlık gösteriler için bir seçim malzemesi oldu. Batı basını için de bir fırsat.
Mahmud Ahmedinejad ekonomiyi canlandırmak için verdiği vaatleri hayata geçirememesi muhafazakârların başarısızlığını simgeliyor. İran toplumu, her ne kadar İslami eğilimleri ağır basan bir toplum olsa da eğitimli orta sınıflar fakirlik gibi sosyal sorunların Batı sistemleri çerçevesinde çözüleceğine inanıyor. İslam’ı ve ekonomiyi ayrı ayrı düşünüyor. Bu da onları yönetimden İslam’ın uzaklaştırılması anlayışına sürüklüyor. Fakat Batı karşıtı olan İran halkı için muhafazakârlarla bağımlılıkları ve ilişkileri ağır basmaktadır.
Muhafazakârlar ABD karşıtı gözükseler de ABD ile bölgedeki çıkarları koruma noktasında sahne arkasında birlikte çalışmaktadırlar. Tahran İslam Yüksek Konseyi yönetime destek vermektedir. Irak’ta bir parti Tahran’a destek vermeye devam etmektedir. 1988 yılında Irak’ın Şii kesimi Güney İran’ın etkisini sürdürmek için hazırlandı. Amerika’nın siyasetinin bölgede etkili olabilmesi için ISCI (Irak’ta bir parti) Güney grupları ile birçok defa toplantılar düzenledi.
İran Afganistan’da Amerika’nın birçok işinde kolaylık sağladı, Amerika’nın hatalarını örtbas etti. Ayrıca İran Afganistan’ın yeniden yapılanması kapsamında Kabil’deki eğitim programlarına Herat ve Kandahar bölgelerinde katılım sağladı. Şimdiye kadar, İran yaptığı işlerle bölgede Amerika için en dost ülkelerden bir tanesidir.
Şunu belirtelim ki; muhafazakârlar arasında İran’da İslam dünyasını kendi amaçları için kullanan liderler mevcuttur. Onlar İslam Ümmetini başarısız, güçsüz göstermek için onların samimi duyguları ile oynuyor.
Samimiyetsiz liderleri Allah-u Teala mutlaka cezalandıracaktır. Onlar hak ettiklerini mutlaka bulacaklardır.
Eğer İran insanları değiştirmek istiyorsa sicilli/sicili kabarık Batı’yı taklit hatasından kurtulmalıdır.