İran Devrimi

31 yıl önce 1979’da Ayetüllah Humeyni’nin İran’a dönmesi ile büyük bir halk devrimi yaşanmıştır. Gerçekten İran devrimi, İslami içeriği ile halka dayanması ile, silahlı veya silahsız bir grubun değil halkın kahir ekseri yetinin katılımı ile en az içeriği kadar öne çıkan İslami sloganları ve vur guları ile de her hangi bir devrimle mukayese edilemeyecek üstünlüğe ve ayrıcalığa sahip olmuştur.

Halkın bu ölçüde coşkulu katılımı nasıl sağlanmıştır? Bu sorunun cevabı elbette Devrim öncesinde ki Şahlığın, tranlığında, yaptıklarında saklıdır. Bir ülkenin yalnızca bir kişiye ait sayılması, ülkenin bütün nimetlerinin o kişinin ayakları altında bulundurulması, zengin bir ülkede, halkın büyük çoğunluğunun can yakan bir sefalet içinde olması, tranın acımasızlığı ile vahşeti ile bütün tağutlarla yarışması ve halkın başka bir seçeneğinin, çaresinin kalmayışı böyle büyük bir devrimi ortaya çıkarmıştır.

Devrime liderlik eden kadro özellikle lider Ayetüllah Humeyni’de bu çapta bir devrimin oluşmasına birinci derecede katkı sağlamıştır. Büyük acılara, kayıplara, başta oğlu ve yakın arkadaşları olmak üzere çok sayıda insa nın acımasızca katledilmesine rağmen yolundan amacından asla vazgeç meyişi ve kararlılığı ile halka büyük bir umut ve güven vermiştir. İslam Devriminin ancak “bir kereye mahsus” oda Hz. Peygamber gibi istisnai bir kişinin önderliği sebebiyle ve ancak tarihte bir kere tahakkuk ede bildiği iddialarına karşılık, “uygun bir ortamda, uygun bir kadro ile ve meşru bir yöntemle” çalışılması halinde İslam Devriminin tekrarlanabilece ğinin misalini oluşturmuştur.

Zorda kalan tağutun bütün ayartıcı, saptırıcı katliamlarına, hilelerine rağmen Ayetüllah Humeyni, yalnızca kendi bildiği ve inandığı doğrulara olan sadakati ile halkın coşkulu katılımı ile bu devrime önderlik etmiştir. Şahın ülkede iken ve ülkeden kaçtıktan sonra bile yaptığı bütün hileli aldatıcı teklifleri siyasi bir akılla zamanında fark etmiş ve elinin tersi ile itmesini bilmiştir.

Devrimle birlikte İran’da tesis edilen düzen için çok şey söylenmiştir. Ama Humeyninin sürgün iken yaşadığı mütevazi hayatında bir değişik liğin olmadığını da herkes teslim etmiştir. İktidar nimetlerinin yoldan çıka ran özelliklerine aldanmayışı halkının ona olan bağlılığını da sürdürmüş tür.

İran Devriminin en çok önde tuttuğu sloganlar: Azadi, İstiklal, İslam Cumhuriyeti, Ne Şia Ne Sünni illa İslam ilk akla gelenlerdi. Şah gibi İran’ı kan denizine çeviren bir tağutun idaresinde hangi insan, hangi müslü man yaşarda bu sloganlarla özetlenen görüşlere kayıtsız kalabilirdi? Nitekim İran halkı da kayıtsız kalmamış büyük bir coşkuyla bu sloganlar da özetlenen anlam dünyasına, bazen işkence hanelerde sakatlanarak, bazen sokaklarda tank ve panzerlerin altında ezilerek te olsa canla başla, koşarak katılmıştır.

İran Devriminin üzerinden 31 bahar geçmiştir. Kışın son demi ve baharın başlangıcı sayılan Şubat’la birlikte gelen bu baharla birlikte Şubat Dev rimi İran’da gerçekleşmiştir. Humeyninin dönmesinden sonra sokaklarda onun bağlıları ile Şah kalıntıları arasında on gün kıya süren bir çeşit iç savaş yaşanmıştır. Devrimciler başarılı olmuş bütün iktidar odaklarını teslim almıştır. Bu sokak çatışmaları daha sonraki dönemde “Şafakta on gün” adıyla her yıl, devrim yıl dönümü törenleri olarak kutlanmaya devam edilmektedir.

İran’da Devrimci yönetimden sonra olup bitenler gözlemcileri genel olarak ikiye bölmüştür. Bir gruba göre, İran’da her şey, devrim amaçları doğrultusunda halkın heyecanlı desteği ile yoluna devam etmektedir. Diğer gruba göre ise Devrimci yönetim amaçlarını, heyecanlarını yitir miştir. Birinci grubun İran’daki mukabili mevcut iktidar iken ikinci grubun mütekabili ise daha çok İran’daki muhalefet temsil etmektedir.

İran yönetimi önce silahlı ciddi bir muhalefet hareketi ile karşılaşmış daha bunu bitiremeden başlayan Irak savaşı ise ülkenin insan ve doğal kaynaklarına büyük zararlar vermiştir. Savaşın sonunda İran kayıplarının karşılığında hiçbir şey elde edememiştir. Savaşla başlayan içe kapanma artarak devam etmiştir.

Devrimle birlikte İran’ın dış ilişkilerinin büyük ölçüde devrimci amaçların rağmına kurgulandığı, yönetimin giderek İran ulusal çıkarlarını birinci derecede tercih sebebi saydığı kanaati gittikçe yaygınlaşmıştır. İran yönetimi için Rusya ile kurulan iyi ilişkiler Çeçenistan gibi Müslüman azınlıkların acılarından, uğradıkları soykırımlardan daha önemli sayılmıştır. Azerbaycan, Ermenistan savaşında, İran gizli açık Ermenistan’ın yanında yer alabilmiştir. Ambargo altındaki Ermenistan’ın en büyük dış ticaret yaptığı ülke İran oluştur. Devrimin daha üçüncü yılında Suriye’de Hama’da, Müslüman Kardeşlerin şehir halkı ile birlikte topluca yok edilmeleri, 30 bin civarında insanın katledilmesine rağmen İran Suriye ilişkilerinin artarak devam etmesi, İran dışında kalan İslami grupların İran’daki devrimci yönetimin amaçlarını sorgulamalarına yol açmıştır.

Afganistan’ın ABD tarafından işgali esnasında zaman zaman İran hava sahasının kullanıldığı iddiaları ve İran’ın buna tepkisiz kalması, İran’a çok yakın olan bazı grupların Irak’ta işgalci ABD ile işbirliğine gitmesi ve işgalci ABD ile birlikte hükümet olmaları, İran’ın her yerde her yerde her zaman ABD’ye muhalefet etmediği kanaatlerini güçlendirmiştir.

Geçen 30 yıllık süre içinde İran sahip olduğu doğal kaynaklara mütena sip bir gelişme gösterememiştir. Mevcut gidişle ciddi bir ekonomik gelişme göstermesi ise son derece kuşkuludur. Adalet ve özgürlük alanında da gittikçe artan bir gerileme gözlenmektedir. İktidarı elinde tutan dar bir kadronun iktidarın nimetlerini har vurup harman savurduğu iddiaları daha çok seslendirilmektedir.

İran halkının genel durumu da devrimci heyecan ve amaçlara giderek yabancılaşmaktadır. Ülkenin güneydoğusundaki Beluç azınlık ile İran askeri güçleri arasında ciddi bir savaş uzun dönemden beri devam etmektedir. Aynı durum Güneybatıdaki Kürt azınlık içinde geçerlidir. Farslardan sonra (belki onlar kadar) ikinci unsuru oluşturan Türkler ise Tahran’da yayınlanan bir gazetedeki karikatüre göre “hamam böceği” konumundadırlar.

Günümüz İran’ında sokaklardaki muhalefet, devrim günlerindeki sloganları haykırmaktadır: Adalet ve özgürlük. Buna karşılık Adalet ve özgürlük istekleri Ahmedinecad yönetimince: “ABD’nin emriyle sergilenen iğrenç bir maskeli balo” diye tahkir edilmekte ve kan dökülerek susturulmaya çalışılmaktadır. İran iktidar çevreleri ve onları “devrimci amçlar uğruna” huşu ve heyecanla alkışlayanlar muhalefet için benzeri aşağılayıcı ifadeleri kullanmakta ve muhalefetin içinde münafıkların, kafirlerin, ABD ve AB yanlısı odakların bulunduğunu iddia etmektedirler. Oysa bu iddia sahiplerinin dikkat etmedikleri bir husus var. Oda devrim öncesi İran’da sokaklarda benzeri gösteriler olurken dönemin devrimci önderleri sokak gösterilerine katılanların amaçlarını, örgütlerini sorgulamadan herkesi çağırmış olmalarıdır. Humeyni önderliğinde herkes sokak gösterilerine katılırken, o dönemde din, iman, siyasi görüş ayrılığı sorulmaz önemsenmez iken, şimdi muhalefetten, bunun istenilmesi ibretlik bir olaya benzemektedir. Kendini koruyamayan, taraftarlarını sokaklarda ve cezaevlerinde ölümlerden koruyamayan muhalefet sokak göstericilerinin amaçlarından ve örgütlerinden nasıl sorumlu sayılabilir?

Devrim yıllarındaki “Şafakta ki on günler”, İran halkı için artık bir tarih olmuştur. Çünkü sokaklarda yüz binler yine adalet ve özgürlük isteği ile yürümeye devam etmektedir. Bu muhalefeti ve adalet/özgürlük isteğini bastırmaya çalışanlar ise düne göre oldukça farklı kimselerdir.

İran Devrimi, İslami bir içerikle yola çıkmış, giderek içine kapanarak, İslami içerikten yalnızca Şia anlayışına gelinmiş diğer anlayışlar önemsenmez ve ciddiye alınmaz iken bu tutum İran yönetiminin ülke içinde ve dışında en önemli tercihini oluşturmuştur. Filistin’deki Hamas dışında, İran yönetimi için dünyada ilgiye değer gruplar yalnızca Şii azınlıklar olmuştur. Buna karşılık Ermenistan ve Azerbaycan savaşı söz konusu olduğunda ise, Azerilerin büyük çoğunluğunun Şii oluşu unutulmuş İran’ın ulusa çıkarları daha öncelikli sayılarak Azerbaycan’a karşı ve ona rağmen Ermenistan ile artan ticari, siyasi ilişkiler devam ettirilmiştir. Yine İran içinde, Şii olmalarına rağmen Azerileri, giderek “tahta kurusu” sayan bir tutum güçlendiğini göstermektedir. İran içindeki muhalefet ise, Fars ve Şii olmasına bakılmaksızın “ABD’nin emriyle sergilenen iğrenç bir maskeli balo” diye acımasızca ezilmeye susturulmaya çalışılmaktadır.

Komşu İran’a barış adalet özgürlük ve refah içinde yeni ve umutlu gelecekler dilerim. Bu dilekleri kapsamayan bir yönetimin İslami vasfının ise çok su götüreceği açıktır.

K A Y N A K Ç A

1-Ali Bulaç, Hedefteki Ülke, İran, İslam, Devrim ve Cumhuriyet, Çıra Yayınları, İstanbul 2009.

2-Asaf Hseyin, İran’da Devrim ve Karşı Devrim, Pınar Yayınları, İstanbul 2009.

3-Ayetüllah Humeyni, İslam Fıkhında Devlet, Düşünce Yayınları, İstanbul 1980.

4-Ervand Abrahamian, Modern İran Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2009.

5-Ervand Abrahamian, Humeynizim. (Çev: Mehmet Toprak), Metis Yayınları 2002.

6-Hamit Algar, İslam Devriminin Kökleri, Endişe Yayınları, Ankara 1990.

7-Hamit İnayet, Çağdaş İslami Siyai Düşünce, Yöneliş Yayınları, İstanbul 1988.

8-Hamid Dabashi, İran Kentlenmiş Halk, Metis yayınları, İstanbul.

9-Henry Munson, Ortadoğuda İslam ve Devrim, Akademi Yayınları, İstanbul 1990.

10-İsmail Aka, İran’da Türkmen Hakimiyeti, Ankara 2001.

11-Murtaza Mutahhari, İslam Devrimi, Akademi Yayınları, İstanbul 1989.

12-M. Taki Müderrisi, İslam ve Devrim, (Çeviren: Sefer Turan) Bengisu Yayınları, İstanbul 1991.

13-M. Haseneyn Heykel, Bir Devrimin Anlatılamış Öyküsü, Nehir Yayınları, İstanbul 1988.

14-Osman G. Özgüdenli, Orta Çağ Türk İran Tarihi, İstanbul 2001.

15-Ömer Faruk Görçün, 1979 İslam Devrimi Sonrası Türkiye İran ilişkileri, Beta Yayınları, İstanbul 2008.

16-Remzi Kılıç, Kanuni Devri Osmanlı İran Münasebetleri, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2005.

17-Richard Tabber, İran Sınır Boylarında Göçebeler, İmge Kitapevi Yayıncılık, İstanbul 2004.

18-Serpil Üşür, İran Devrimi, Belge Yayınları, İstanbul 1992.

19- Stephen Kinzer, Şah’ın Bütün Adamları, İletişim Yayınları 2004.

20-Şemseddin Günaltay, İran Tarihi, TTK, Ankara 1987.

21-Turgut Tülümen, İran Devrimi Hatıraları, Boğaz içi Yayınları, İstanbul Tarihsiz.

22-Yalçın Sarıkaya, Tarihi ve Jeopolitik Yönleriyle İran’da Milliyetçilik, Ötüken Neşriyat, İstanbul Tarihsiz.

print

Bir cevap yazın