Son günlerde sağlık sorunlarım ve iş yoğunluğum nedeniyle gündemi takip edemedim. Ancak bir savaş veya soğuk rüzgar esintileri dolaşıp duruyor. Gündemden bağımlı olarak ne söylenir veya nasıl yorumlanır ayrı konu ama gündemden bağımsız olan bazı diplomasi ve dış politika gerçekleri vardır ki, onları vurgulamak istiyorum. Zira iç politika kaplan hızıyla gelişirken, dış politika kaplumbağa hızıyla gelişir. Ve ayrıca, dış politikada ezberler kolay kolay bozulmaz, hatta son derece istisnaidir.
O halde, şimdi hemen dış politikanın ‘Dominant Grisi’ne ilişkin gerçekleri ortaya koyalım:
1. İran ve Türkiye bin yıllık büyük devletlerdir. Her iki ülke hem devlet, hem medeniyet hem de binlerce yıllık kültürlerdir. Dünyada üklere baktığımızda gerçek anlamda medeniyet derinliğine sahip devletleri saydığımızda, karşımıza otuzdan fazla ülke çıkmayacaktır. İran ve Türkiye işte bunlardan birisidir. Birisinin kökü devlet geleneği olarak Osmanlıdan Selçukluya, Selçuklulardan Karahanlılara dayanır. Öbürünün kökü, de, Sa’sani Pers İmparatorluğuna kadar gider. Yani her iki devletlerin kökeninde imparatorluk derinliği bulunmaktadır. Bu özelliklere sahip iki devlet küçük sorunların dışında asırlarca barış içinde yaşamışlardır. Her iki devletin birbiri üzerinde emelleri bulunmamaktadır. Hemen şimdi İran’ın Rejim ihracına yönelik son 50 yıla yakın bir emeli olduğu söylenebilir. Ona kalırsa, Türkiye de dahil her ülke kendi rejiminin dünyadaki diğer ülkelerde de yürürlükte olmasını ister/bekler. Bu tercihlere o ülkelerde yaşayan insanlar özgür iradeleriyle karar verirler. Nitekim öyle de. Bu nedenle İranla soğuk bir gerilim veya bunalıma girmeyi Türkiye Cumhuriyeti aklından bile geçirmez, İran Cumhuriyeti de geçirmez. (geçiremez)
2. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti AK Parti nin yönetimindedir. AK Parti’nin ise, çocukluk ve gençlik dönemleri, (Ak Parti’nin yönetim kadrolarında bulunanların çocukluk ve gençlik dönemleri) İran yönetimine sempatik duygu ve eylemlerle geçmiştir. Hiç kimse MSP nin, MNP nin RP nin FP nin SP nin içinden çıkma bir partinin İran Rejimine karşı düşmanca bir tavır içinde olduğunu söyleyemez. RP ve sonrası AK parti İranla her zaman iyi geçinmişlerdir. Üstüne üstlük, bu günkü İktidarda olan AK Partinin Dışişleri Bakanı (Şahsımın doktoradan hocası olan) Prof.Dr. Ahmet DAVUDOĞLU dur. Sayın Davudoğlu da, kendini tam olarak Ortadoğu ve Asya ülkeleri üzerine tartışmasız çok iyi yetiştirmiş kılı kırk yaran bir politika hatta taktik anlayışına sahip birisidir. Sayın Davudoğlu’nun şahsını tam anlamıyla iyi niyetli ve küresel sorunların çözümü noktasında hakça davranacak bir kişilik olarak görüyorum. Böylesi bir sıcak ve de sempatik kişilerin bir araya geldiği kurumların, soğuk bir iklim ortaya çıkarması asla beklenilemez. Olsa olsa, yarım yüzyılı aşkın sıcak iklime rağmen, buna uymayan kısa dönemlik taktikler yapılabilir.
3. Amerika, tek süper güç olsa da, büyük zaafları olan bir topluluk devletidir. Yeni modern anlamda bir imparatorluk olmasa bile, gerçek anlamda Amerika’nın Amerikan İmparatorluğu değil de Büyük İsrail İmparatorluğu kurmayı düşündükleri yüzyıllık gerçeklerdir. Bu gerçeği gündeme ilişkin gerçeklerle üst üste getirdiğimizde, Amerika Türkiye’yi İran’a karşı hiç bir zaman yanına çekemez, çekemeyeceğini kendisi de çok iyi bilmektedir. Türk Hükumeti ise, ufak veya büyük vaadlerle bazı tavizleri vermiş veya vermekte olabilir. Ama son raddede Türkiye’nin tavrı tereddütsüz olarak İran’ın yanında olacaktır. Bunun son yüzyılda kurulmuş Irak devleti ile Amerika’nın savaşına hiç ama hiç benzemeyeceğini bizzat taraflar çok iyi bilmektedir.
4. Türkiye’ni İslam toprakları üzerinde rol model konumu, bölgede düzen ve istikrarı sağlama fonksiyonu ise başkaca bir gerçektir. Ak Parti iktidarı döneminde, şu ya da bu şekilde, bilerek veya bilmeyerek hiç bir uçağın İncirlikten kalkıp İran’ı vurması düşünülmemelidir. Bu tam anlamıyla AK Partinin, Sayın Başbakan’ın bakanların kendi kendilerini inkar etmeleri demektir. Böylesi bir durumu, eşyanın tabiatına aykırı deyimiyle netleştirebilirim.
5. Yalnız şunu belirtmek gerek ki, Obama Bölge için bir şans gibi görülse de, aslında bölge ülkeleri için büyük bir risk tir. Zira, Obama’nın bölgeye bakışı politikası ile Amerika’nın bakışı veya politikasının üst üste örtüşeceğini beklemek çok fazlaca saflık olur. Hatta öyle ki, DERİN AMERİKA, SIRF ORTADOĞUDA TUTUNABİLMEK İÇİN BİLE OBAMANIN MÜSLÜMAN KÖKENLİ OLMASINA RAĞMEN BAŞKAN SEÇİLMESİNE GÖZ YUMMUŞTUR. Kaldı ki, Obama’nın siyahi ve hafif müslüman cici yüzü, Ortadoğu için dibe vurmuş bir Amerikan imajının kurtarıcı kişiliğiydi.
Obama’nın yaklaşımları, tutumları önemli ölçüde Türkiye ve Türk halkı tarafından sempatik karşılansa bile, Obamanın kendisi, bu anlamda riskin en tatlı, en sempatik, en cilalı görünümüdür.
Türkiye ve Türk halkı, Ortadoğu ve Arap halkı, Pamuk Prenses saflığıyla parlak, sulu, kırmızı ve cezbedici olan bu elmayı yiyecek mi yemeyecek mi göreceğiz.
Elinde pasparlak kırmızı elmayı bölge halkına yedirmeye çalışan SAM amcanın kendine, o (zehirli) elmayı yedirebilecek kurnaz birilerinin çıkmasını bekliyoruz. Neticede elma da gözümüzün önünde, kalp ve kasaları (cüzdanları okşayan) güzel sözcükler de ortada. SAM Amaca zaten gözümüzün arkasına hiç geçmiyor ki. Gelişmelerin bilinçli hak ve aydınlar olarak adım adım takipçisiyiz.
Son Not: İç politika gri rengi sevse de, dış politika gri rengi sevmekle kalmaz TAPAR.
Esen kalınız efendim.
Not:
Bu yazı, www.bilgiagi.net, www.timeturk.com, www.bilgievreni.com, www.kamudanhaber.com, www.haberanaliz.net, www.siyasalforum.net, www.gunesgazetesi.net , www.gercekgazete.web.tr, ile, Gerçek Gazete, Balıkesir Demokrat, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.