İran’da Tarih Nasıl Yazılır? – I

İran…

1638 Kasr-ı Şirin Antlaşmasından başka hakkında bir şey bilmediğimiz tarihin en kadim ülkelerinden birisi. Bizim de bin yıllık komşumuz.

 Jeo ön takısıyla başlayan kelimelerle söze başlar başlamaz kendimizi dünyanın merkezine oturttuğumuz mevcut jeo çevremizde İran çok ilginç bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dünyada başka ülke yoktur ki; hem coğrafyasından öteye genişleyemesin, hem de sahip olduğu coğrafyadan içeri başkaları giremesin. Bu özelliklere sahip nadir ülkelerden birisidir İran. Sahip olduğu jeo değerler onu, 20. yüzyılda üzerine en çok konuşulan ülkelerinden birisi yapmıştır ve o jeo değerler hem kendi genişleme sınırını belirlemiş hem de o sınırlardan içeri kimse tam olarak girememiştir. Ama yirminci yüzyılda bu coğrafyada çok büyük kavgalar olmuş oluk oluk kanlar akmıştır.

Düşünsenize, tarihin en büyük imparatorluklarından birisi olan Osmanlı İmparatorluğu, 1638’den beri mevcut sınırı bir adım öteye geçememiş. İran’da hanedan kime geçerse geçsin, hem kuzeyden hem de doğudan sınırları çok değişmemiş, gelen gitmiş ama İran haritası hep yerinde kalmıştır.

İran ile bir kere bilinmesi gereken ilk şey;

İslamlıktan bu yana İran yönetimi 1925 tarihine kadar hiç bir zaman tam olarak Persler’de (Aryenler) olmamıştır.

Özellikle 1501’de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın torunu İsmail Safavi’nin (Şah İsmail Hatai) safkan Türk şehri Tebriz’i ele geçirip kendini İran’a şah ilan etmesiyle, İran’da hem büyük bir siyasi birlik hem de kesin olarak Türk idaresi dönemi başlamıştır.  Daha sonra 1700’lü yıllarda kısa sürelerle İran’da hakimiyet kuran Hotakiler Hanedanı, Avşar Hanedanlığı, Zend Hanedanlığı gibi yönetimlerin ardından yönetimi 1781 yılında Kaçar Hanedanlığı devralmıştır.

Kaçarlar Dönemi 1925 yılına kadar sürmüştür. Ama İran günümüzdeki gel-gitli macerasına petrol’ün batı tarafından keşfinin bir yansıması olan 1906/7 Meşrutiyet Olayları ile başlamıştır. Bizi asıl ilgilendiren de bundan sonrasıdır.

1907-1925 arası İran’ın, İngiltere ile Rusya arasında gidip geldiği yıllardır. Ancak 1925 yılında Rıza Han, İran’da kendisini “şah” ilan ederek İran’da Şahlık Rejimi’ni kurdu ve kendisine Şehinşah (Şahların Şahı), Sayah-eh-Kodah (Allah’ın Yeryüzündeki Gölgesi) gibi ünvanlar vererek İran’da tarihi kırılma sayılabilecek yeni bir dönemi başlattı.

Çünkü Şah Rıza, kendisine bu ünvanların haricinde daha da önemli bir ünvan daha verdi: Pehlevi.

Pehlevi kelimesi, İran’ın İslam öncesi dönemlerini ve sadece Aryen ulusunu simgelemek için özellikle seçilmiştir. Çünkü İran o güne kadar çok uluslu bir imparatorluk idi ve Pehlevilik ile birlikte İran’da Türk hakimiyeti de sona ermiştir.

Rıza Han, kendini şah olarak tahta geçirdikten sonra oğlu Muhammed Rıza’yı da veliaht ilan etti ve yeni bir hanedanı da başlatmış oldu. Bugün Rıza Pehlevi deyince çoğumuzun aklına gelen Rıza Pehlevi de oğul Rıza’dır.

1925’teki monarşi darbesiyle iktidara gelen Rıza Pehlevi 1941 yılına kadar ülkeyi yönetti, modern bir İran ulusu yaratmaya çalıştı, bugünkü İran (Aryenlerin Ülkesi) adını ülkeye veren de kendisidir. İngilizlerin desteği ile batıcı, anti komünist ve disiplinli bir yönetim kurdu. Batıcı bir tandans ile İran’ı gelişmiş bir ülke yapmaya çalıştı. Bu arada Atatürk’ü de İran’ı geliştirme konusunda örnek aldığı bilinmektedir. Hakkındaki ortak kanaat bağımsız büyük bir İran yaratmak istediğidir.

1941 yılında ise oğul Rıza, Ruslar’ın İran’ı işgal etmesinin ardından ve İngiliz ve Rus desteğiyle tahta geçti. Şah Muhammed Rıza Pehlevi, babasının düştüğü tarafsızlık hatasına düşmeyerek 1943 yılında Almanya’ya savaş ilan ederek safını kesin bir şekilde Sovyetler, Britanya İmparatorluğu ve ABD’den yana belirledi. Onun dönemi de hepimizin çok iyi bildiği 1979 İran Devrimi’ne kadar sürdü.

1979’dan bu yana süregelen rejim ise; bildiğimiz gibi Molla Rejimi ya da resmi adıyla İran İslam Cumhuriyeti rejimidir.

İran hakkında kısa bir yirminci yüzyıl tarihçesinden sonra başta ki soruya tekrar dönersek:

İran’da Tarih Nasıl Yazılır?

 İran’da yirminci yüzyıl tarihi maalesef hep Batı’nın ve Ruslar’ın döktüğü Türk ve Kürt kanı ile yazılmıştır.

Devamını yarın paylaşmak dileğiyle…

print

Bir cevap yazın