İSKİLİPLİ ATIF HOCA ( 1876 – 4 ŞUBAT 1926)
Çorum’un İskilip ilçesinin Tophane Köyünden Akkoyunlu Aşiretinden Mehmet Ali Ağanın oğlu olduğu için “İskilipli” diye bilinmektedir. Çeşitli medreselerde öğrenim gördükten sonra 1905’te İstanbul
Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun olmuş ve Kabataş Lisesinde Arapça Öğretmenliğine başlamıştır. Sebilürreşat, Beyan’ül Hak ve Mahfel gibi dergilerde yazılar yazmıştır. Hem 31 olayından sonra hem de Mahmut Şevket Paşa’ya suikasttan sonra tutuklanmış ama masumiyeti sebebiyle serbest bırakılmıştır. Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra bir de yargısız bir şekilde sürgün cezasına maruz kalmıştır.
Mirat’ül İslam, İslam Yolu, İslam Çığırı, Dini İslam’da Müskirat, Nazar-ı Şeriatta Kuvay-ı Berriye ve Bahriye, Tesettür-ü Nisvan, Muayene-tüt-Talebe, Medine-i Şeri’ye, Frenk Mukallitliği ve İslam yazdığı belli başlı eseleridir.
Dönemin şartları içinde tanınan birisidir. “Türkiye’yi kurtaracak şapka inkılabı” sebebiyle, kendiliğinden Erzurum, Giresun, Maraş, Rize ve Sivas gibi bazı illerde bu “büyük kurtarıcı inkılaba karşı mevzi hareketler ortaya çıkar. Dönemin vehimli, vesveseli tek parti yönetimine göre ise bu illerdeki olaylar kendiliğinden ve halkın katılımı ile olmamıştır. Halk zaten “bu kurtarıcı inkılabları beklerken” bunlara muhalefet etmez. Ancak bunlar, kötü niyetli kimselerin tahriki ile yönlendirmesi ile oluşmuştur.
İskilipli Atıf Hoca’da Şapka İnkılabından iki yıl önce “Frenk Mukallitliği ve İslam” adıyla bir kitap yazmıştır. İslami faaliyetleri ve kitapları ile özellikle son kitabı ile böyle bir muhalefete öncülük edebilecek bir donanımın sahibi kabul edilmiştir. 1924’te çıkardığı kitabından iki yıl sonra gerçekleşen “Şapka İnkılabına” karşı halkı kışkırtmaktan yargılanmıştır. Uşaklı Hoca Süleyman, Uşak İmam Hatip mektebi Müdürü Antepli Salih Efendi, Bozkırlı Ahmet ve Sultaniyeli Durmuş Hocalarla, Dağıstanlı Şeyh Şerefüddin ile birlikte yargılanmıştır.
Kel Ali diye bilinen Ali Çetinkaya’nın başkanlık ettiği Ankara İstiklal Mahkemesi Savcısı Necip Ali’nin İskilipli Atıf Hoca için üç yıllık hapis cezası istemesine karşılık adı geçen mahkeme Babaeski Müftüsü Ali Rıza ile İskilipli Atıf Hoca’ya idam cezası vermiştir. Mahkeme kararından önce Falih Rıfkı Atay, Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde yazdığı yazılarla böyle bir sonucun çıkmasını hazırlamıştır. Ankara İstiklal Mahkemesinin verdiği karar ise 4 Şubat 1926 sabahı infaz edilmiş ve İskilipli Atıf Hoca ile Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca idam edilmişlerdir.
Mahkemelerde savcıların istediği cezalar sanığın aleyhine ve abartılı olur. İskilipli Atıf Hoca için Savcı Necip Ali’nin istediği cezada aslında böyledir. Abartıdır. “Şapka İnkılabından” iki yıl önce yazılan bir kitap için, bu inkılabın aleyhine yazıldığı halkı kışkırttığı iddiası mizahi bir değer bile taşmaz. Buna rağmen savcı, dönemin şartlarına bağlı olarak, hazır bu hocaefendi elimize geçmişken boş göndermeyelim bari dercesine hiçbir münasebeti yokken üç yıllık hapis cezası istemiştir. Ancak mahkeme bu üç yıllık hapis cezasını idama çevirerek dünyada örneği olmayan kanlı ve vahşi bir skandal oluşturmuştur.
Bu ceza elbette “Şapka İnkılabı” gibi dünyada benzeri olmayan bir olay sonucunda ortaya çıkmıştır. Çünkü Sanayi Devrimi gibi, Fransız Devrimi gibi, siyasi, sosyal ve ekonomik sonuçları itibarı ile büyük değişimlere yol açan olaylar “İnkılab” veya “Devrim” diye isimlendirilmişlerdir. Bu İnkılab adı verilen büyük değişimlerin nedenleri ve sonuçları itibarı ile benzer özellikleri de vardır. Ama “Şapka İnkılabı” gibi büyük devrimin benzeri insanlık tarihinde yoktur. Şapka için, hükümetlerin mesai yaptığı, meclislerin kanunlar çıkardığı, polisin gece baskınları ve binlerce tutuklamalar yaptığı bir misal dünya da var mıdır? Ankara İstiklal Mahkemesinin seyyar özelliğinin en fazla çalıştırıldığı ve il il dolaştırılarak bu büyük İnkılaba yan gözle bakanları, idamla cezalandırdığının da dünyada bir benzeri var mıdır? Bu benzersiz İnkılabın yol açtığı cezaların da benzersiz olması icap etmiştir. Her ülkenin Hukuk Tarihinde “Adli Hata” denilen olaylar vardır. Ama “Şapka İnkılabı” sebebiyle de yaşanan bu olaylar elbette Adli Hata kapsamı dışında ki olaylardır. Taammüden yapılan “İnkılab işleridir”. Bu yüzden İskilipli Atıf Hoca, 1922’de yazdığı ama ancak 1924 başında bastırabildiği Frenk Mukallitliği ve İslam adlı kitap için Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca ile birlikte taamüden katledilmiştir.
Taammüden yapılan bu katliamlardan sonra 90 yıla yakın bir süre geçmiştir ama idam edilenlerin hala mezarı bile belli değildir. Bu benzersiz İnkılab Türk toplumuna ne kazandırmıştır? Bu İnkılabların adını duyunca dönemini hatırlayınca özlemle ve hınçla o dönemi cezbeyle arayanlar bile günümüzde şapka örtmemektedir. Şapka artık bir köylülük belirtisi sayılmaktadır. Bu benzersiz İnkılabla birlikte, kanun zoru ile şapka örmek zorunda bırakılanlar bile günümüzde şapkasızdır. Ne işe yaramıştır bu benzersiz İnkılab?
Buna karşılık 90 yıla yakın bir süre geçtiği halde hala bazı kesimler, dönemin mağdurlarına, mazlumlarına ve maktullerine karşı kin duymaya ve iftira etmeye devam etmektedirler.
Bunun misallerinden birisi olan Hulki Cevizoğlu bir partizan propagandisti gibi hiçbir belgeye ve bilgiye dayanmadan 90 yıl sonra İskilipli Atıf Hocaya akıl almaz saldırılar ve iftiralar yapabilmektedir :
“Karşı devrimciler, her fırsatta (hatta fırsatı kendileri yaratarak) bu devrimi de yerden
Yere ellerindeki en büyük propaganda aracı ise [Şapka giymediği için İskilipli Atıf Hoca edildi] sözü. Bu ne kadar doğru? O dönemde şapka giymeyen yada şapkaya karşı olan bir tek İskilipli Hoca mı idi?
Başkaları niçin idam edilmedi öyleyse? Bunlar 83 yıldı tartışılıyor ve propagandası yapılıyor. Karşı devrimciler buradan gedik açarak Atatürk’ü tümüyle yok etme peşindeler. Atatürk’ün şapka giymeyeni üstelik değerli bir din adamını idam ettirdiği yalanı tutarsa onun hiçbir şeyine güvenilmez noktasına gelecektir. Bu propaganda büyük kentlerimizde tutmasa da Anadolu’nun kırsal kesimlerinde, kandırılmış insanlar üzerinde uzun yıllar etkili oldu. Şimdi ortaya yeni belgeler çıtı!”
Ancak bilindiği gibi Cevizoğlu Rahşan Ecevit’in Partisine başkanlık etme çabaları sebebiyle olacak ki sözünü ettiği bu belgeleri yayınlayamadı. Cevizoğlu’nun üslubu bir partizan üslubu gibidir. Kendi ezberinin tek doğru olduğu, başkalarının sahip olduğu bilgilerin ise tümüyle yalan olduğu iddiasındadır. Daha doğrusu ezberi böyledir.
Ortada yayınlanan İstiklal Mahkemesi zabıtları var, İstiklal mahkemesi yargıçlarının yayınlanan anıları var, bu idama şahitlik eden Tahirül Mevlevi ve Şevket Süreyya Aydemir gibilerinin anıları var.
Falih Rıfkı Atay’ın dönemin gazetelerinde, kitapları sebebiyle İskilipli Atıf Hocaya yaptığı saldırı ve hakaretler var. Bunların hepsi yalan. Ama sadece Cevizoğlu’nun ezberleri doğru. Öyle olsa bile, İstiklal Mahkemesi üyelerinin ve onların can dostu Falih Rıfkı Atay’ın bilmediği hangiye bilgiye sahiptir Cevizoğlu? Cevizoğlu’ndaki bilgilere sahip olmadan İstiklal Mahkemesinin bu idam kararlarını verdiği anlaşılmaktadır. Buna rağmen elindeki bu müthiş bilgileri de bir türlü açıklayamıyor.
K A Y N A K Ç A
1-Ahmet Nedim, Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları 1926, İşaret Yayınları, İstanbul 1993.
2-Ergun Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Milliyet Yayınları, İstanbul 1998.
3-Hulusi Turgut, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Hatıraları, Türkiye İş Bankası Yayıları, İstanbul 2007.
4-İskilipli Atıf Hoca, Frenk Mukallitliği ve İslam, Çile Yayınları, İstanbul Tarihsiz.
5-Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul 1993.
6-Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, Remzi Kitapevi, İstanbul 1979.
7-Tahirül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, Nehir Yayınları, İstanbul 1999.