Hürriyet Gazetesinde Ahmet Hakan Coşkun, “Özgür-Der, Mazlum-Der, Memur-Sen, Hak-İş, Vakit Falan…” gibi “İslami kesimin Radikallerinin, Cuntaya Hayır,Darbeciler Yargılansın” diye eylem yapmalarını yiğitçe bulmadığını, yadırgadığını yazmıştır. (2 Kasım 2009)
Sn Coşkun’un yan yana yazdığı isimlerin Radikal etiketi atında tek bir şablon içinde ele alınmasının isabeti hayli şüphelidir. Radikal nitelemesi bu grupları, kuruluşları pek çok konuda bir ve ayni etmektede uzaktır. Hangisi hangi konuda radikaldir hangi konuda ise gelenekçidir? Bunu ayırt etmek ve delillendirmek bile ciddi bir sorun sayılabilir.
Genel olarak İslami kesim diye bilinen camianın tek bir eğilim içinde olduğunu, hemen her konuda benzer bir tercih içinde olduğu düşünmek doğru değildir. 12 Eylül cuntasına sonuna kadar muhalefet edenler olduğu gibi, sırf Kenan Evren’e karşı minnet borcumuzu ödemek için “1982 Anayasa oylamasında evet oyu kullanmalıyız” çağrısında bulunan Cemaat önderleri de görülmüştür. Her iki farklı tercihte “İslami kesim” içindedir. Bunları tek bir görüşün içinde ele almak ve bir yargıda bulunmak hem doğru değildir hem de gerçekçi değildir. Üstelik yazıda adı geçen kuruluşların (Hak-İş’in dışında)hiç birisi 12 Eylül döneminde henüz yoktur, kurulmamıştır. O tarihte olmayan bir Memur-Sen veya Özgür-Der Cuntaya nasıl muhalefet edecektir?
Bu kuruluşlar günümüzde bile pek çok konuda farklı tercihlerin sahibidirler. Özgür-Der genel olarak AKP’ye muhalif olarak bilinir. Ayrılıkçı Kürt isteklerine oldukça yakın durmasına ve bu konuda Hükümeti destekleyen bir tutum içinde olmasına karşılık genelde Hükümete muhalif görünmeye çalışır. Mazlum-Der başında zaten eski AKP milletvekili bir şahıs olan Abdurrahman Ünsal tarafından idare edilmektedir. Ayrılıkçı Kürt isteklerine çok yakın duranların baskın olduğu bir kuruluştur. Memur-Sen geleceğini daha çok AKP’ye bağlamış bir görüntü içindedir. Geriye kala kala bir Vakit Gazetesi kaldı. Onunda gelenekçiliğe karşı olduğu radikal görüşleri tercih ettiği söylenemez. Bazı resmi kurumlara muhalif bir habercilik anlayışını tercih etse bile bu tutumu onu radikal etmeye yetmez. İslamiKesimi dışardan bakanlar aradaki bu farkları veya benzerlikleri yeterince bileseler bile Sn Coşkun’un da bilmeyeceği ihtimali pek inandırıcı olmaz.
Türk-İslam Sentezi diye adlandırılan görüş, erbabının bileceği gibi Aydınlar Ocağı tarafından seslendirilmiştir. Aydınlar Ocağı ise her dönem yukarıda adı geçenlere uzak sayılan bir kuruluş olmuştur.
Gerçi bu Türk İslam sentezinin Türkiye’de niçin ve nasıl yadırganır bir hale geldiği de apayrı bir konudur. Sn Coşkun, “Hepimiz Hırantız, Hepimiz Ermeniyiz” diyenleri bile mazur görürken, Türk İslam sentezini niçin ve hangi gerekçeyle bir kınadığı ve tahfif edebildiği de hayli ibretlik bir olaydır.
Önce 12 Eylül ve Mamak hikayelerini iyi çözümlemek lazım. Mamak Cezaevi sakinleri “yalnızca görüşleri” sebebiyle orada bulunmuş değillerdir. 12 Eylül öncesinde şehirlerde “Kurtarılmış bölgelerin” ve sokak savaşlarının sorumluları olarak ta orada ağırlanmışlardır. Kurtarılmış bölge savaşlarında taraf olmayanlara “siz niçin bu konuda ağırlanmadınız, Mamak’ta bulunmadınız” diye de bir serzenişte bulunmakta çok anlamlı değildir.
Siyasetin kendine özgü bir tabiatı vardır. Siyaset yapanlar e meşgalesi icabı onları izleyenler elbette bunu takdir ederler. Türkiye’de cunta idarelerine en çok hayır diyenler hangi taraftır? Daha çok solcular bu alanda öncü bilinirler. Aynı solcular 50 yıldır 27 Mayıs darbesini övmekten bıkmadılar. Hani bunlar darbeye-cuntaya karşıydılar? Solun darbe-cuntaya karşı olduğu bir şehir efsanesidir.
Solun he darbede bu manada bir bedel ödediği de elbette başka bir efsanedir. Cuntanın bütün hışmıyla arzı endam ettiği bir mevsimde hangi sol hizip meydanlara çıkarak “kahrolsun cunta” diyebilmiştir? Böyle bir örneği Sn Hakan yazabilir mi? Muhtemelen azamaz çünkü böyle bir örnek te yoktur. Bundan dolayı İslami kesime dönerek, “siz cunta döneminde niye ortaya çıkarak, cuntayı kınamadınız” demenin de Türkiye şartlarında hiçbir geçerliliği yoktur.
28 Şubat Cuntası döneminde, “bir afiş için 25 yıl ceza alanlar” hangi kesindendi? Onlarda İslami kesimden değil miydi? Ama aynı dönemde halkın inançlarını sömüren şeyh efnedilerde görülmüştür. Her ikisi de İslamcıdır, halde aynı eğilim ve çaba içindedir vb görüşler elbette yersizdir ve haksızdır. 28 Şubat döneminde faili meçhul cinayetlerin bir kısmı bile “İslami kesimden sayılan” bazı hiziplerin üzerine bırakıldı. Ağır işkenceler gördüler. Ağır bedeller ödediler. Sn Coşkun’un sorularını belki de 28 Şubat dönemi içinde tekrar etmek gerekir. Başka dönemlerde, özellikle kısmi bir rahatlık ve özgürlük ortamlarında, cuntaya hayır diyenler, Mamak’ta Metris’te ağırlanmış olanlar niçin aynı muhalif tutumlarını 28 Şubat cuntasından esirgemişlerdir?
Toplumun hemen her skimin bütün olaylar karşısında bütün zamanlarda doğru davranışları ve tercihleri ortaya koyabildiğini savunmak mümkün değildir. Bu yüzden belli bir kesimi tahfif etmek için falanca idareye karşı niçin medyalarda görünmediniz diye sorular yöneltmenin bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Ancak “cuntaya hayır, darbeciler yargılansın” sloganını sahiplenmekte yeterli değildir. Açıklanmaya muhtaç tarafları vardır. Cuntacılar niye yargılanacaktır? Zorbalıkla halkın seçtiği bir idareyi devirdikleri için. Yani cuntacıların esas suçu buradan kaynaklanmaktadır. Elbette suçları bundan ibaret değildir. Ama bütün suçlarının başlangıcı burasıdır. Halkın özgür iradesiyle bir iktidarın belirlenmesine “İslami gerekçelerle muhalefet” ederken, sonra cuntacıları, halkın özgür iradesiyle seçtiklerini devirmekle suçlamaları, kınamaları büyük bir çelişkidir. Halkın yemesi, içmesi gibi, kendisini idare edecekleri de belirlemek hakkına sahip olduğu teslim edilmelidir. Böyle bir hakka hem de İslam adına olmayacak tevillerle itiraz etmek te asla makul değildir. Bu itirazın sahipleri ister Mamak’ta, isterse Metris’te ağırlanmış olsalar bile sonuç aynıdır.
Cuntayı kim, hangi yetkiyle ve hangi kurala göre yargılayacaktır? Buda son derece tartışmalıdır.
“Rahat bırakılması karşılığında bütün okullarının alınmasın isteyenlerin” bu gün cunta oluşumlarına muhalefet etmeleri takdire değer değil midir? Dün söyledikler yanlış cümleler bahane edilerek, dün yaptıkları yanlış tercihler bahane edilerek bu günkü doğruları niçin yok sayılsın? Hayatı üniversite sınavları gibi, yanlışların doğruları götürdüğü dolayısı ile geriye hiçbir doğru işin kalmadığı bir alan olarak düşünmek te gerçekçi değildir. İnsan aklını ve vicdanını hafife almaktadır. İnsan birikimini yok saymaktır. Sn. Coşkun İslami kesimlerle belli ki kolayca dinmeyecek davalara sahiptir. Her fırsatta onları yargılamayı çok gerekli görmektedir. Kendisinin kişisel hayatında gözlenen farklılıkları, “bir olgunlaşma” “deneme yanılma ile doğruya ulaşma olarak” görürken aynı hakka başkalarının da sahip olduğunu olabileceğini düşünmesi gerekir.