‘Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim’ den bir Hikaye
İşte size birkaç gün önce şahid olduğum bir tersine göç hikayesi..
Taşı toprağı altındandır deyip ekrandan gördüklerine özenip bir çırpıda soluğu İstanbul’da aldılar… Göç edenler İstanbul’a iş, aş bulmak için geldiler.. Kimi artık sıradan bir İstanbullu olup geçinip gidecekti, kimide zengin olup köylerine geri döneceklerdi.
Tutunan yükünü vurdu aldı yolunu da, tutunamayanlar çıra gibi yandı ve vay hallerine..
Akşam İşimden evime dönerken mahallemde, koca şehrin girdabına dönen çarkının dişlilerine dayanamayan bir aileyi rastlıyorum. Dayanmış kapısına Belediye Zabıta arabası, eşyalarını yüklüyorlar. Yavaşça yaklaşıyor, önce selam veriyor sonra tuttuğu eşyayı isyan edercesine kamyona atan komşum Ekrem beye soruyorum, ‘ Hayırdır komşi taşınıyor musun, nereye böyle?
Yüzüme acı bir tebessümle bakarak, elindeki sigarasını bir kez daha içine derin derin çektikten sonra:
– ‘ Gidiyoruz hemşerim buralardan, sizin olsun İstanbul, 900 milyon maaş alıyorum, 400 milyon kira, 200 milyon faturalar 300 milyonla gelde yaşa, ömür gidiyor, çileyle boşu boşuna’….
Ya evin cefakar hanımına ne demeli,Oda komşularıyla bir daha hiç göremeyeceklermişçesine defalarca sarılarak helalleşiyor..
Yavaşca sesleniyorum:
-‘Yenge hayırlı yolculuklar, bizleri unutmazsın inşallah?’.. hala unutmadığı Anadolu adabıyla kafası öne eğik mahcup ve titreyen dudaklarıyla cevap veriyor:
-‘ İstanbul’u hiç özlemeyeceğim. Artık Köyümün toprağını koklayıp, derelerinde sulanacağım..’
Henüz her şeyi oyuncaktan ibaret gören oğul Memete gözüm takılıyor, kucaklayıp öpüyorum Ona da sorayım istiyorum bir şeyler, ama onun yumurcak elinin incecik parmağı ağzında, hüzünlü gözleri gözlerimle kesişiyor annesine inat. Daha sormadan omuz silkiyor, kucağında sımsıkı sarıldığı oyuncak kamyonuyla.
Kimbilir büyüdüğünde bu koca şehirden bir tek bu oyuncağın hatıralarını anımsayacak..
Ve vedalaşıp biniyorlar zabıtanın arabasına, arkalarına bile bakmadan gözden kaybolup gidiyorlar. Komşuları ardılarından bir tas su bile dökmüyorlar ki çaresizlik onlarında içine işlemişcesine içlerini çekiyorlar ve:
-‘Keşke bizimde yıkılıp virane olmamış, kaçıp ta gidebileceğimiz bir köyümüz olsaydı’ diye sızlanıyor herkes……
Hüzünlü vedalaşmanın ardından bende burkulan içimle evime yöneliyor ve başımı kaldırıyorum, birde bakıyorum ki tam karşımda 1 dakika önce boşaltılan evin camına ‘KİRALIK’ yazısı asılıyor. Bir kez daha içimi çekiyorum ve görüyorum ki, Büyük şehir vefasız, gidenin ardından yas bile tutmuyor..Tıpkı gelenlere hoş geldin demediği gibi..
-Devam edecek-