İstanbul’un Yağmur Sularına Projesi Olan Var Mı?..

Mehmet BALLI

İSTANBUL GÜNLÜĞÜ

Dünya literatürüne girmiş bizim ile ilgili bir deyim vardır ‘ Sular akar Türkler bakar..’ Bu deyim, ülkemizdeki akarsulardan yeteri kadar faydalanamadığımızı irdeleyerek, boşa akıp giden bedava hazinemizin halini ortaya koymaktadır. İstanbul’da da durum farklı değildir. Yağan yağmurlarla dolup taşan İstanbul’un birçok deresi denize akıp gitmektedir öylece..

Akşam sabah haberlerde sürekli kuruyan barajlar gösterilmesiyle İstanbullu susuzluk korkusuyla yatıp kalkıyor. Halısını, arabasını yıkamıyor, öyle eskisi gibi elinde hortumuyla doya doya bahçesini bile sulayamıyor. Yinede bir türlü bu korkuyu atlatamıyor.
Halbuki İstanbul’a düzenli olarak her ay mutlaka yağmur yağar. Ben 25 senedir İstanbul’dayım ve buna şahidim hem de yazın bile.. Allah merhamet sahibidir ki kendisini zikreden canlı cansız tüm mahlukatı düşünür ve gereğini yapar.

Yol kenarlarında tozdan renk değiştirmiş ağaçlar, devasa binalar arasına kapanmış parklar, bahçeler, evleri balkonlarına hapsolmuş saksıdaki çiçekler, beton yığınları arasına sıkışmış börtü böceği, susayan ne varsa mutlaka ayda bir şöyle 1-2 saatliğine de olsa yıkar geçer yağmur…

Binaların yüzü, yolların akışı, kokuşan sokakların temizliği gülümser yüzünüze. Bir berraklık gelir gökyüzüne. Keşke imkanınız olsa da yağan yağmurun ardından, Galata Kulesinin üzerinden İstanbul’u seyredebilseniz…. Pırıl pırılıdır şehir. Sanki nur yağmıştır göklerden Haliç’in üzerine, net erişir gözleriniz boğazın ta derinliklerine.

İstanbul’un bir karış toprak bile kalmadı her taraf betondandı. Yağan yağmuru toprak ememediği için kayıp gidiyor bulabildiği çukurlara veya derelere doğru. Bu derelerde doğallığını kaybettiği için kimi zaman taşarak ev baskınlarına yol açtığı birçok acitasyon haberlerini izleriz. Sonra da taşan derelerin Marmara Denizine akıp gidiyor olmasını üzülerek seyrederiz..

Ankara Büyükşehir Belediyesi kaç kilometre boru döşeyerek, Kızılırmağın sularını alıp ta Ankara’ya getiriyor da, biz Merter’den Alibeykö’ye büz döşeyemiyor muyuz? Bağcıların altını tramvaya deliyoruz da su borularına neden delemiyoruz!..

Ozaman ters giden bir şeyler var. Üç tarafımız denizlerle çevrili, Uludağ’ın ve Trakya Stranca dağlarının eteğindeki İstanbul’a yağmur yağmasına rağmen barajlarımız kuruyor.
Evet İstanbul her geçen gün büyüyor. İmkanlar daralıyor ama buna paralel olarak çoğalan insan yığınlarının çıkardığı sorunları çözebilecek oranda yine insanın beyni de büyüyor. Teknolojinin son bulguları hayallerimize bile meydan okumuyor mu?…
Bizimde bir çok yetişmiş ilim adamlarımız var. Ülkemizin sorunlarının çözümüne yönelik proje üretecek ne dahilerimiz var.. Nerede bu insanlar, neden Müdahil olmuyorlar..

İstanbul çok büyük bir kenttir, büyük düşünmek gerekir. Bu bizim olmazsa olmazımızdır. Kısa vadeli ucuz projelerle günü kurtarırsınız ama, uzun vadeli projelerden kaçarsanız da geleceğimizi kilitler, sorunlar yumağı ile kör düğüme çevirirsiniz. Tabi birde bu geleceğin vebalinin sorumluluğunu bugünden taşımak var!..

İstanbul’u susuzluktan kurtaracak bir çok proje üretilebilir. Bunlardan bir tanesi İstanbul’un derelerinin ıslah edilmesiyle boşa giden suların yönünün barajlara döndürülmesi projesidir. Yani kabaca, dere ağızlarına kurulacak havzada toplanacak suların bir kollektör vasıtasıyla İstanbul barajlarına pompalanmasıdır.. Bu benim düşüncemdir. Teknik bilgiye sahip değilim ama daha başka kolay yöntemlerle de derelerin suları değerlendirilebilir. Önemli olan bugünün şartlarında veya yarınların ihtiyacında mutlaka bir çözümün üretilmesi gerekliliğidir..
Bu tür projeler dünyada uygulandığı gibi ülkemizde de örnekleri vardır. İstanbul’da bir özel Üniversite, uyguladığı proje dahilinde, yağan yağmurun her damlasını değerlendirmektedir. Çatılardan akan sular, dizilen oluklarla bina aralarından geçirilerek, oluşturulan bir havuzda toplanmakta, sonrada gerekli işlemlerden geçirilerek ihtiyaç doğrultusunda kullanılmaktadır. Bu kadar kolay uygulanabilir bir projedir aslında. Pekala bu sistemin daha büyüklerini de uygulamak mümkündür..

İstanbul’da acilen ıslah edilmesi gereken toplam 400 kilometrelik dere den çoğunu İstanbul Belediyesi ıslah etmiştir. Islah, benim anladığım manada derenin taşkınlığının önlenmesi ve benzeri düzenlemelerdir. İl sınırları içindeki 174 dereden şehrin göbeğinde 68’tane olduğunu biliyoruz. Bunların denize akanlarına ikinci bir proje uygulanması lazımdır. Bu makalenin özü de budur. Bu derelerin ağzına su havzalarına yapılarak, konacak kolektörlerle yağmur sularını yakın barajlarımıza pompalanması projesidir.
Bakınız internetten indirdiğim istatistiki bilgiler nasıl..

Tavukçu Deresi:
Bağcılar, Bahçelievler ve Bakırköy ilçelerinden geçerek Marmara’ya dökülüyor.

Alibeyköy Deresi:
35 yıldır İstanbul’daki her büyük yağışta sel baskınlarıyla kamuoyu gündemine geliyor. Dere Haliç’e akıyor.

Kurbağalı Dere:
İstanbul’daki en sorunlu derelerin başında geliyor. Kollarıyla birlikte uzunluğu 50 kilometreyi bulan dere üzerindeki ıslah çalışmaları 15 yıldır sürüyor. İstanbul İli’nin Anadolu yakasında Marmara Denizi’ne dökülen başlıca akarsulardan biri

Ayamama Deresi:
Küçükçekmece ve Bakırköy’den geçerek Yeşilyurt’tan Marmara’ya dökülüyor.

Küçüksu Deresi:
Küçüksu Kasrı’nın yanından İstanbul Boğazı’na dökülen derenin toplam uzunluğu 23 kilometre.

Kâğıthane Deresi:
Haliç’ten Sadabad Camii önüne kadar olan bölümü İSKİ tarafından ıslah edildi. Bu derede Haliç’e akıyor.

Cindere, Dolapdere, Baruthane, Çinçinderesi, Terazidere gibi adını sayamadığımız daha bir çok dere vardır beton yığınlarının yuttuğu Metropoliten şehirde.

Ozaman bir İstanbullu olarak soruyoruz, yıllardan beri bu denize akıp giden yağmursuları ile dolup taşan derelerin yönünü barajlara döndürerek susuzluk korkusundan kurtaracak bir projesi olan yok mu?

print

Bir cevap yazın