İstanbul’un Yorgun Savaşçıları İETT liler!

Mehmet BALLI

İSTANBUL GÜNLÜĞÜ

Bizim işimiz işletmecilik. Yani toplu taşımacılık. Yani onbeşmilyon İstanbul’luyu sabah evinden alıp, sağlıklı güvenli ve mutlu bir şekilde akşam geri sıcak yuvasına götürmektir.Biz bu işi 137 yıldır (1871), yükümüzü katlayarak yapıyoruz. Türkiye’nin ilk ve en büyük şirketi olan  Dersadet-i İstanbul, 1939’da 3645 sayılı kanunla İETT adıyla bugünkü hüviyetine kavuşturulmuştur. İşe önce Tünel atlı tramvayı ile başlanmış, ardından İstanbul’un havagazı işletmeciliğini üstlenmişiz, bu da yetmemiş birde İstanbul’un elektrik dağıtım işlerini yüklemişler. Sonunda, İstanbul Belediyesine rakip olabilecek kadar büyük bütçeli bir kuruma dönüşmüşüz ve yıllarca İstanbul halkına hizmet vermişiz veriyoruzda..

Gel zaman git zaman bu güzide kurum İETT 1982 de birilerinin dikkatini çekmiş ve kurumda küçültmelere gidilmiş. Yeni kurulan üç şirketten, elektrik dağıtımı TEK’e,ardın dan havagazı işletmesi İGDAŞ’a ve raylı sistemini de ayırarak Ulaşım AŞ ye devredilmiş.İETT’nin açılımı olan İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Umum Müdürlüğü’nden kala kala geriye Beyoğlu nostaljik tramvay ile otobüs işletmeciliği kalmış. Elektrik, doğalgaz gibi gelir getirici kaynakların alınmasına rağmen İETT en son model klimali otobüslerle sürekli filosunu yenilemektedir. Hani İETT’nin esprili bir açılım vardır ya eskiden ‘İneklik Etme Taksi Tut’, bu esprinin bu günkü güncellenmiş hali ise, ‘İstanbul’un En güvenli Toplu Taşımı’ yada ‘İneklik edipte Taksi Tutma’ olarak söylenmektedir.

Gelecekte ise bu espri biraz daha ciddileşerek ‘İstanbul Entegre Toplu Taşım’ olarak İstanbul’un toplu taşımacılığından tek sorumlu, dev bir Genel Müdürlük olarak önümüze çıkacaktır.Bugünkü gelinen noktada İETT elindeki imkanlarla, günde 5000 (2000’i Halk) otobüsle, 531 Hatta, 37.066 km. yol kat ederek 9.500 personeliyle 5 milyon yolcuya hizmet vermektedir. İşte bu güzide kurum İstanbul halkı için çok şeyler ifade etmektedir.

Her İstanbullunun hayatından mutlaka bir İETT otobüsü geçmiştir. Kimler gelmiş kimler gitmiş bu güzide kurumdan. İlk başta herkesin tanıdığı bir isim Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, Şişli Belediye Başkanı Mustafa SARIGÜL gibi bir çok  siyasetçiler hayata ilk buradan atılmışlar. Memduh ÜN, Yaşar KEMAL, Tuncel KURTİZ, Necdet Mafi AYRAL gibi ünlü sanatçılar da Yeşilçam’dan önce ilk buradan başlamışlar çalışma deneyimlerine. Önce İETT’nin ekmeğini yiyerek İstanbul halkına hizmet vermişler sonra ünlü olup tırmanmışlar ta kariyerlerinin zirvesine… Dersadet-i İstanbul şirketini kuran Fransızlar öyle bir sistem kurmuşlar ki köstekli saatin dişlileri gibi ard arda durmadan çalışır İETT. İstanbul’un bir ucu Silivri’ den diğer ucu olan ta Gebze’ye kadar hizmet götürmektedir.. Her geçen gün kolları, midesi, kalbi büyüyen koca bir şehirdir İstanbul. Bu Metropolitanın kimi yoğun durakların çilekeş insanlar; sabahın köründe yatağından fırladığı gibi bedeninin güzelliğine bakmaya fırsat bulamadan soluğu durakta alır. Bir hışımla otobüsün kapılarına asılır, itiş kakış zoraki atar kendini içeri. Alışmıştır artık bazen tek ayaküstü bazen yüzü cama yapışarak 45 dakikalık yolu arapsaçına dönen trafikte iki saatte gitmeye. Uflayarak puflayarak bin bir stres içinde. Öğretmeni-öğrencisi, doktoru-hastası, işçisi-memuru her türden insan vazifesini icra ettikten sonra, omuzlarındaki günün yorgunluğuyla, sabahki İzmir marşıyla girdiği otobüs durağına akşam Ankara marşı edasıyla evine döner. Ya bu çilekeş yolcularını yetiştirmeye çalışan İETT’nin yorgun savaşçılarına ne demeli…

İETT’nin dev otobüs filosunun başında, Memuru ve İşçisiyle koca bir ordu vardır. İşte, bir ordu disiplini titizliğiyle koşuşan Şoförler… Saat sabahın beşinde henüz şehir uyanmadan kalkarlar, çocuklarıyla vedalaşmadan düşerler yollara. Bir bir otomatik silahtan fırlayan mermiler gibi otobüsleriyle garajlarından çıkarlar. İstanbul halkını işine zamanında yetiştirebilmek, ilk duraktan tam saatinde kalkmak için koştururlar.. Güzergâhındaki her durağa uğramak, otobüsün kapısına asılan her yolcuyu içeri sokmak zorundadırlar. Başında dikilip dakikalarca sıkıntısını anlatanı sabırla  dinlemek, parasız fakir fukara garibana yardımcı olmak zorundadırlar. Tıklım tıklım ve her cm2 değerlendirilmiş olan otobüste, yüzlerce can taşımanın omzundaki ağırlığıyla direksiyonu sımsıkı tutmak mecburiyetindedirler… Trafikte ceza yememek, dolayısıyla da ekmek teknelerinden olmamak için kurallara uymak, pür dikkat gözlerle yolları sürekli kollayarak hem kendinin hem de yolcuların emniyetini  için hata yapmamak zorundadırlar… Çıktığı güzergah boyunca arapsaçına dönen İstanbul trafiğinde kasıkları şişse bile tuvalete çıkamaz son durağa kadar sıkmak zorundadırlar. Mideleri guruldasa da yemek saatini bilmez, direksiyon başında ne buldularsa atıştırırlar..

Beyinleri bilgisayar işlemcisi gibi hızlı, göz-kulak-ayak ve elleriyle aynı anda hem araba kullanmak hem de iç-dış aynaları, ön-orta-arka kapıları, bilet kullanıp-kullanmayanı takip etmek zorundadırlar. O yorgun savaşçılar, savaştıkları bu çilekeş İstanbul trafiğinde hiç kırıp dökmezler, vurup kaçmazlar, hepside eğitimli insanlardır.  Ulaşım ve trafik ile ilgili eğitimi almamış veya eksik almış, en kolay meslek olarak da şoförlüğü tercih ederek saatlerce İstanbul trafiğinde direksiyon sallayan binlerce araç şoförlerinin aksine, bu İETT şoförlerinin düzenli olarak 6 ayda bir psikoteknik ve halkla ilişkiler eğitimini almaları, yoldaki canların ne kadar önemsendiğinin ve değer verildiğinin kanıtıdır.. Hatta her ay kurum içinde ayın altın şoförü seçimi yapılır. Kurallara tam uyan, İETT kriterlerini yerine getiren şoför o ay bir altınla ödüllendirilir. Babacandırlar, sevecendirler, yardımseverdirler. Her binen yolcuya gülümserler. Bilirler ki her bir yolcu veli nimetleridir. Çünkü İstanbul’luya hizmet etmek ibadettiri düstur edinmişlerdir.. İnsan sarrafıdırlar, çünkü her gün türlü türlü insanla karşılaşırlar dert dinlerler. Okulu, hastaneyi, postaneyi, bankayı, hatta ineceği sokağın ismini bile ondan öğrenir İstanbullu. Her İstanbullunun aslında İETT otobüsü ile ilgili mutlaka bir hatırası vardır.

Bende hatıralarımdan birini sizinle paylaşmak istiyorum..Topkapı’nın eski halini bilenler hafızalarını zorlarlarsa o Anadolu ve Trakya Garajlarının kesiştiği kale içi (suriçi)’ne giriş kapısında insanların sel gibi akardı. Bir yaya geçidi yoktur. Büyük sıkıntı sonunda derme çatma o zamanın imkanlarına göre bir üst geçit yapılmıştır. Geçit dik ve dardır. Geçidin altına ise insanların tehlikeli bir şekilde geçişini engellemek için tel örgü bile çekilmiştir ama engel tanımaz bizim insanımız yine vızır vızır geçen arabaların arasına dalarak karşıdan karşıya ölümle dans ederler adeta. 1985 yılı Ramazan ayının herhangi bir günü, öğrencilik günlerimden bir gün Beyazıt’tan İkitelli 89C İETT otobüsüne binmiştim. Topkapı’ya geldik. Yollar sıkışık, İftara yetişmenin telaşı içerisinde herkes, son surat koşuşturuyor. Bindiğim otobüs işte tam bu  geçidin altında ani bir fren yapmaz mı ?.. Herkes şokta. Öyle bir fren ki tüm yolcular üst üste, kucak kucağa. Tesadüf bende en öndeyim şoför beyin yanında. Bir bağrışmalar, kızışmalar. Üst geçidi kullanmayan bir vatandaş bir anda kendini otobüsün önünde bulmaz mı?. Ani fren şokunun hıncıyla herkesten bir bağrışma başladı ‘vur vur şoför bey acıma kör mü üst geçidi kullansın, zaten geç kaldık, ayakta zor duruyoruz’… Herkesin kulaklarından duman çıkıyor. Olaya şahid olan 3-5 metre ilerideki trafik akışını hızlandıran Trafik Polisi bile fıttırmış olacak ki şoföre eliyle işaret ederek, ‘vursaydın ya’ diyordu. Bilinçsiz vatandaş linç çığlıkları arasında etrafı şaşkın şaşkın süzerken, yılların verdiği tecrübeyle ezmekten son anda kurtardığı yolcuya camdan hafif tebessümlü bir bakışla el salladı ve sonrada koltuğundan kalkarak biz yolculara şöyle haykırdığı hala kulaklarımda yankılanır babacan şoförün….

—Evet beyler. Ben haklıyım o vatandaş haksız, sizlerde mağdursunuz ama biliyor musunuz bir insan bu yaşa kaç senede ne emekle geliyor… Bu insanı evinde kimler bekliyor, bu koşturmacısı kim bilir ne için.. Doğru, frene basmasaydım şimdi ölmüştü belki, ya sonrası… Lütfen birazda merhametli olalım insan kolay yetişmiyor….. İşte size bir İETT şoförünün cana verdiği değer ve insan sevgisi….Cefakâr vefakardır bu şehrin yorgun savaşçıları İETT’nin altın şoförleri, günün son ışıklarıyla, aldıkları babaları eşlerine, çocukları yuvalarına, anneleri mutfaklarına sağ salim teslim etmenin tatlı gururunu yaşarlar…

print

Bir cevap yazın