İşte Kurban

KURBAN

Kurban bayramı hasebi ile, bu çok yanlış anlaşılan uygulamayı açıklama gereksinimi duydum. Esasen, değerli okurlarımın bildiği gibi, genel hatları ile ‘’dinin yanlış algılandığı;’’ hususunda ifadeler kullanmaktayım. Özü itibari ile, dinin ‘’Kuran merkezinden kopartılıp’’, Arap-Emevi saltanatperestliğinin ürettiği gelenekperest tabulara hapsedilişi ile başlayan yozlaşma süreci, bütün toplumsal olguları yok etmiştir.

 Kurban, ciddi bir toplumsal paylaşım olayıdır.

 Kurban, ‘’kurb’’ kökünden, yani ‘’Allah’a yakınlaşma’’ anlamının doğrudan uzantısı olarak, Allah’a yakın olma fiili biçiminde anlamlandırılmalıdır. Mastar olarak ‘’yaklaşmak’’ anlamının yüklediği sorumlulukların farkındalığına erişmeksizin geliştirilen eylemlerin ‘’kurb’’ kökü ile hiçbir ilişkisi olmadığını idrak etmek durumundayız.

 Kuran’da kurbanın özünü anlamak için şu ayeti ele almamız gerekir;

 Hac Suresi Ayet 37: Onların etleri de kanları da Allah’a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O’na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirdir ki, sizi hidayete erdirdiği için Allah’ı yücelterek anasınız.

Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver.

 Genel hatları ile, Allah’tan kopuk bir yaşamın içerisinde, bir ibadet olarak algılanmak sureti ile kesilen hayvanlar, ‘’kurban’’ değildir. Ancak bir cinayet olarak ele alınabilir.

 Kuran’ın semantiğini ve dilini çok güzel biçimde analiz eden büyük değer ‘’Ragıp el İsfehani’’ye göre; ‘’kurb’’ kelimesinin ihtiva ettiği yakınlık, ‘’doluya yakın olmak’’, ‘’yakini arttırmak’’ ve ‘’dolmak’’ biçiminde bir yakınlıktır.

 Yani, genel hatları itibari ile, kişinin ‘’Allah’tan kopuk’’ yaşamını gözden geçirmesi, yaklaşma adına eylem üretmesi, çaba sarf etmesi halidir.

 Bakara Suresi 83. ayette bu hususta önemli bir tavır vurgulanır;

 Ve iz ehazna misaka beni israile la ta’büdune illellahe ve bil valideyni ihsanev ve izl kurba vel yetam vel mesakini ve kulu lin nasi husnev ve ekiymus salate ve atüz zekah, sümme tevelleytüm ila kalilem minküm ve entüm mu’ridun.

 Biz İsrailoğullarından, ‘’Allah’ın dışında kimseye kulluk etmeyecek/O’na yakın olacak (1), ana babaya, yetim ve yoksullara yardım edecek, herkese iyilik yapıp, ‘’salat-ı uygulayacak’’, mal biriktirmeyip topluma dağıtacaksınız diye söz almıştık. Ancak pek azı müstesna, sözlerinden döndüler, hala dönmekteler…

 Yukarıdaki çeviride (1) ile ifade ettiğim kısım, ‘’kurba’’ nın anlam bütünlüğünü akseden bölümdür. Kuran’ı yapısı gereği, ayetin devamı da, ‘’kurba’’ eyleminin uygulanış biçimini tarif etmektedir. Yani, halka yardım etme, sermaye yığmaktan kaçınma, sevdiğiniz şeyleri Allah yolunda harcama gibi bir bütünlük göze çarpmaktadır.

 Değerli okurlar, ‘’Kuran’ı Kerim’i’’ açıp, Arapça orjinalini incelediğinizde, ‘’ kurba vel yetam vel mesakini’’ ifadesini her zaman yan yana göreceksiniz. Yetam ve Mesakin, yetim ve miskin/fakir demektir. Kurba ise, Allah’a yaklaşma olarak göze çarpar. Yani Allah’a yaklaşmanın yolu, yetim ve miskinlerden geçmektedir.

 Bu, dilin yapısı, Kuran’ın anlam bütünlüğü içerisinden çıkacak yegane neticedir. Dileyen bunu kendi üslubunca araştırabilir. Aynı sonuca çıkacağından hiçbir şüphem yoktur.

 Maide suresi 27. ayet konuyu ayrıca zenginleştirmekte dir.

 Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti. “Seni mutlaka öldüreceğim.” dedi. Öteki: “Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.” dedi.

 Habil ile Kabil olarak bilinen bu iki kişi arasındaki dialog, görüldüğü gibidir. Bilindiği üzre, ‘’hayvan kesme geleneği, İbrahim Resul ile ilişkilendirilmektedir’’. Yani, Kuran’ın kurban getirdiler ifadesi, İbrahim Resul öncesinde olmuş bir olay ile ilişkilendirildiğinde, hayvan kestikleri manasına gelmez! Bu, Allah’a yakınlaşma adına bir fiil,eylem ürettikleri manasına gelir…

 Yukarıdaki ayette gördüğümüz gibi, bu iki kişiden biri, doğru bir eylem üretmiş, yani Allah’a yaklaşmıştır. Diğeri ise, yaklaşamamıştır. Yine yaklaşamama nedeni ayetin devamında belirtilir ; ‘’Seni muhakkak öldüreceğim’’. Bu, kibrin ve egonun dışavurumudur. Kibir ve ego, toplumsal paylaşımı engelleyen, tarihsel süreçte Kuran’ın temel düşmanı olan şirk dininin, yani mal ve servet yığmak sureti ile bireyci tutum sergileme dininin temel kıstasıdır. Kuran, bütün olarak infak ayetlerinde, mal ve servet yığıcıların dinini ‘’şirk’’ dini olarak tanımlarken, bu genel izahat çerçevesinde, yukarıdaki söylem; bu dine mensubiyet manası taşımaktadır.

 Bildiğiniz gibi, infak ve münafık kelimeleri ‘’n-f-k’’ kökünden gelmektedir. Nifak, iki yüzlülük demektir. Münafık, iki yüzlü kişi manasına gelir. İnfak ise, kişinin elde ettiği mal-servetin ihtiyaçtan artanını dağıtma manasındadır. Dolayısı ile, münafık demek, malını dağıtmayan demektir. Bu din dilinde bu şekilde ilişkilendirilmek durumundadır. Çünkü, aynı kökten gelen iki ayrı ifadenin arasındaki büyük ilişki asla göz ardı edilemez.

 Kurban kelimesinin direk geçtiği bir diğer ayet ise ‘’Ahkaf suresi 28. ayettir’’ ;

 Fe lev la nesarahümlezinettehazu min dunillahi kurbanen aliheh bel dallu anhüm ve zalike ifkühüm ve ma kanu yefterun

 Allah’ın yanında yakınlık sağlamak için edindikleri ilahlar, onlara yardım etseydi ya! Tam aksine, onlardan uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanları, uydurup durduklarıydı.

 Bu ayetin genel anlamı da, Allah’a yaklaşmak için edinilen ‘’yedek’’ ilahların/tabi olunan hocaefendilerin, sorgulanışı biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Allah’a yaklaşma/kurban eyleminin bu biçimde oluşamayacağı gözler önüne serilmektedir.

 En önemli örnek ise, İbrahim Resul’ün oğlunu kurban etme girişimidir. Bunun üzerine bir hayvan keserek affı ifade edilirken, maalesef günümüz toplumları bu ayetlerin anlamını düşünmekten uzaklaşmış, çarpık bir yozlaşmanın esareti altında, o kadar geniş kapsamlı bir ifadenin içinden, hayvan ifadesini cımbızlayarak, ‘’Kurban eylemini, hayvan kesme ritüeli’’ kılıfına sokmuşlardır.

(SÂFFÂT suresi 102. ayet) Çocuk onunla birlikte koşacak yaşa gelince, İbrahim dedi “Yavrucuğum, uykuda/düşte görüyorum ki ben seni boğazlıyorum. Bak bakalım sen ne görürsün/sen ne dersin?” “Babacığım, dedi, emrolduğun şeyi yap! Allah dilerse beni sabredenlerden bulacaksın.

 Yukarıdaki ayette, ne kurb, ne hedye ifadeleri geçmez! Dolayısı ile, rüyamda seni kurban ediyorum gibi bir anlam yoktur. Bu, senden vazgeçiyorum- seni öldürüyorum, biçiminde çevrilir. Bunun bu anlamda ifade edilişi, bir önceki ayetteki anlam ile ilişkilidir. Bilindiği gibi, İbrahim Resul, Allah’a yalvarmış, bana bir evlat nasip et diye içlenmiştir. Bunun üzerine Saffat suresi 101. ayette şu ifade kullanılmıştır;

 Bunun üzerine biz, İbrahim’e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.

 Evet görüldüğü gibi, İbrahim Resul’ün çok istediği şey, yani evlat kendisine verilmiştir. Sonrasında ise, Allah’a yakınlığı test edilmek sureti ile, ‘’en çok sevdiğini feda edip edemeyeceği sorgulanmıştır’’…

 “Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi.” (Saffat suresi 106)

 İmtihanın amacı, kişinin sevdiklerinden Allah yolunda vaz geçip geçememesi noktasındadır. Yani kurbanın temel amacı budur. Aksi bir mana, hayvan satın alıp kesme gibi bir ritüel uygulaması bu noktada gözlemlenememektedir. Hali hazırda, yukarıdaki imtihanın başarısı neticesinde, Allah’ın lütfu olarak oğlu yerine bir kurbanlık verildiği ifadesinin kullanıldığı görülmektedir.

 Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. (Saffat suresi 107)

 Ayette ne ‘’koyun’’, ne de ‘’hayvan’’ ifadeleri geçmez! Dolayısı ile, Kuran’da ‘’İbrahim kıssası içinde bir hayvan kesilme hadisesi yoktur’’…

 Genel hatları ile, yukarıdaki biçimde izah ettiğimiz kurbanın temel tarifi günümüz koşullarında nasıl olmalıdır ?

 Allah’a yaklaşma adına mücadele etmek, yani; ego, bencillik gibi duygular üretenlerden, hocaefendilerden, şirk dininin müntesiplerinden kopmak, dini sadece Allah’a özgülemek.

 En sevdiklerini, yetimlere, yoksullara dağıtmak, mal yığmamak, birikim yapmamak, sermaye biriktirmemek ve ihtiyaçtan fazlasını ‘’yetim ve miskinlere’’ dağıtmak.

 İşte kurbanın genel hatları budur.

 Bir hayvanı kurban etme eylemi, sadece Hacc uygulaması içerisinde yapılmaktadır. Bunun dışında kalan bölgelerde, toplumsal refahın üst seviyeye ulaşması, sermaye ve talan sistemleriyle mücadele etme gibi pratiklerin Kuran’da ki Kurban kavramının içini doldurduğunu görmekteyiz. Yaşamı boyunca, infak etmemiş, sermayenin yanında olmuş halk ve toplum düşmanlarının öldürdüğü hayvanlar, Kuran’da asla kurban olarak gösterilmez.

 Kurban, sevdiği şeyleri dağıtma, vakfetme olarak karşımıza çıkar. Ve her daim bu şekilde uygulanmış, Arap-Emevi yozlaşması sürecinde, hayvan kesmeye indirgenmiştir. Bu geçişin temelindeki olgu ise, uydurma hadislerdir.

 Güç ve kudreti Allah dışında unsurlara atfederek, onları egemen kılmak (kapitalizm) ve bu egemenliğe karşı çıkmayarak, toplumların sömürülüşüne göz yummak, salat( bağımsızlık mücadelesi, mal paylaşımı, itaat) dairesinden çıkmak, münafık olmak (malını fakirlere dağıtmamak) gibi eylemler, ‘’şeytan’’ kelimesi kapsamında incelenir.

 Kurban, yaklaşmak, şeytan kelimesinin kökü olan ‘’ş-t-n’’ ise uzaklaşmak demektir.

 Şeytanların hiçbir pratiği, ilahi çerçevede incelenemez.

 Allah yolunda malı harcamak demek, halka yatırım yapmak, malı halk için harcamak, parayı-altını tedavülden çekmeyip piyasayı güçlü tutmak demektir. Bunun böyle kullanıldığını görmek için, Kuran’da infak ve sadaka ifadeleriyle birlikte, kenz ve mütref ifadelerini inceleyiniz.

 Kuran’ın kulluk programları(uygulamalar) bir bütündür. Salat, Kurban, Hacc, İnfak gibi pratik eylemler, asla birbirinden kopartılamaz. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, ‘’Hacc, sınıfsız toplum pratiğidir’’. Salat, bu toplumu üretme adına yapılan mücadele, İnfak, bu toplumun iç düzeni, Kurban ise bu pratiklere geçişi sağlayacak adımı atma eylemidir…

 Yani vazgeçebilme, Allah yolunda adım atma, Allah’a yaklaşma eylemi…

 Bu yazımız, Arap-Emevi dincileri tarafından muhakkak eleştirilecektir. Ancak verdiğimiz referansları inceleyen okurlarım, muhakkak gerçekleri görecektir.

 Kuran’ın dini, mistik hikayelerin, uydurma masalların, hint öykülerinin dini değil, doğrudan yaşam ve insan dinidir.

 Sömürülen toplumlarda, pratik üretemeyen bir din, yani; sömürü karşısında dünyevi bir hamle üretemeyen bir inanç, ancak uydurma olabilir. Kuran ise, bundan münezzehtir. Allah’ın vahyindeki anlaşılmayan ve günümüzde uygulanmayan din, sömürü, zulüm ve eşitsizliğin karşısında cereyan etmiş güçlü bir yükseliştir.

 Dolayısı ile, kan revan dolu sokaklardaki katliamı kavramak için, Türkiye’deki gelir düzeyine, sınıfsal ayrılıklara, medyaya, siyasi gündeme, ekonomik yıkıma, memur maaşlarına, işsizlik oranına bakmak yeterlidir.

Kuran’ın reddettiği bu toplum anlayışının hiçbir uygulaması, gerçek dini elbette yansıtmayacaktır.

Umarım birileri bu gerçekleri kavrayıp, doğru adımlar atar,ve en azından çocuklarımızın geleceği için ideal bir ortam üretiriz.

 Saygılarımla

 Eren Erdem

print

Bir cevap yazın