İtaatsizliğin Faturası Ne?

Maide ÖREN

BİLİNÇ ALTI

Tarih boyunca egemen güçler tarafından insanlığa itaat etmenin bir erdem, itaatsizliğin ise, istenilmeyen bir davranış olduğu öğretildi.

Oysa din kitaplarının da belirttiği gibi, insanlık tarihi Adem ve   Havva’nın “Yasak meyve” konusundaki itaatsizliği ile başlıyor.

Önce insana öğrenme, gelişme ve kişi olma, özgürce seçimlerde bulunma olanağı sağlanıyor (demokratik yönetimler)…

Bundan böyle insan hazır bulduğu bir cennetten çıkıp, kendi deneyimleriyle akıl ve gönül gücünü kullanarak bütünüyle insan olmayı öğrenme ki, özündeki tanrısal potansiyeli gerçekleştirmek zorundaydı.

Güce kayıtsız şartsız baş eğme yerine, haklı bir nedenle baş kaldıran insan, o sayede kendinin ve haklarının bilincine varmıştır. Gücün karşısında diz çöküp, aman dileyen bir köle olmaktansa, ayakta vuruşarak onurlu bir insan gibi ölmeyi yeğ tutmuştur.

Ve insanlık tarihi bir anlamda haksızlıklara karşı bir hak arama ve hakkını alma mücadelesi olmuştur.

Ne var ki egemen güçler, değişik politikayla, ince metotlarla, insanların beyinlerini yıkayarak onları işe ve eğlenceye boğarak, düşünce eyleminden alıkoyma yoluyla iktidarlarını bu güne kadar sürdürmüşledir.

O nedenle egemen güçlerin veya son günlerin çok moda deyimiyle Güç   Odaklarının en korktuğu şey özgür düşüncedir.

Bunlar en çok düşünen insana düşmandırlar.”Özgür düşünceden çekinmelerine neden olan şey korkudur” demişti Erich Fromm…

Özellikle değer verdikleri inançların yanılsamadan başka bir şey olmadığının kanıtlanma korkusu…

Ve nihayet kendilerinin sandıklarından daha az saygıdeğer insan çıkma korkusu…

Düşünün bir kere, insanlar mülkiyet konusunda özgürce ve hakça düşünürse şu zenginlerin hali nice olur?!

Genç kadınlar ve erkekler cinsellik üzeri-ne serbestçe eğilirse, o zaman yürürlükteki ahlakın ikiyüzlülüğü ortaya çıkmaz mı?

Ya askerler ve siviller savaş hakkında rahatça düşünüp konuşsalar askeri disiplin sağlanabilir miydi?

Onun için özgür düşünceye hayır! Çünkü insanlar özgür düşündüklerinde- olabilir ki ve büyük olasılıkla- onlar gibi düşünmeyebilirler.

İyisi mi onlara hazır elbise gibi, düşünceleri de biz üretip verelim diye düşünmüş o Güç Odakları…

Bu da özgürlükten ve sorumluluktan korkan, kolaya kaçan ve beleşi seven çoğu kişinin işine geliyor. Günümüz insanının bir türlü akıl tutulmasına uğradığını İspanyol düşünürü Ortega şöyle açıklamış”

“Zihin, genel de kişinin bir köşesine atılmış, kullanılmadığından ötürü küflenmiş durur. Çoğu insan dışarıdan hazır alıp, üstünde hiç kafa yormadığı, kendi akıl makinesinin üretmediği formülle yaşar.”

Oysa insanı en onurlu varlık konumuna yükselten şey; kendi aklı ve onun çalışmasıdır. İnsan kendi düşüncesiyle daha sağlıklı ve doğru yaşama egemen olabilir. Sonradan çektiği sıkıntıyı başkalarına yüklemektense kendi sağlıklı düşüncesini harekete geçirmesi gerekir.

Burada Ortega’nın kendini düşünmeme yoluyla, kendini düşürdüğü durumu da şöyle tanımlıyor:

“Düşünce insanoğlunun kendi kendisinin efendisi olması için tek yoldur.   Günümüz insanı giderek o efendiliği yitirmekte ve bizde sanki insanlık düzeyinin altında düşünüyormuş gibi bir izlenim bırakmakta.”

İtaatsizliğe giden yol; itiraz, isyan ve inkârdır. Ama şu çok açıktır ki, ne her itaatsizlik bir erdemdir, ne de her itaat bir boyun eğmedir.

Bizi bir otoriteye uymaya veya uymamaya yönelten gerekçeler eğer akla ve mantığa uyuyorsa ve insanlığın yüce değerleriyle ölçüşüyorsa ancak o zaman erdemli bir davranıştan söz edilir.

Bu gün devletin yönetimdekilerle ilgili bir itaat ve itaatsizlik konusu çok oluyorsa bu çok düşündürücü…

Son söz şu olabilir. Kişinin kendi aklıyla kabul edip, gönlüyle kucakladıklarını düşünerek yapmalı. Sonradan ne itaatsizlik diye suçlamamalı, suçlanmamalı, ne de itaat beklememeli.

Şu seçim arifesinde kendi kendisinin efendisi olan bu milletin bunu idrak etmesi gerekir artık.

print

Bir cevap yazın