İtibar Ama Ne Zaman İtibar!

Nazım Hikmet’e Türkiye Cumhuriyet’i vatandaşlık hakkı iade edildi. Ben de buna çok sevindim. Herşey bir kenara, sırf şiir açısından bakılsa bile Nazım Hikmet çok önemli, büyük bir isim. Ayrıca hiçkimsenin, sadece düşüncelerinden ve bu düşünceleri yasalar çerçevesinde örgütlemeye çalışmasından dolayı suçlu kabul edilmesi, hapsedilmesi, korkutulması, yıldırılması birçoğumuz gibi benim de karşı durduğum birşey. 

Nazım Hilmet adına ailesi, sevenleri, arkadaşları mezarının Türkiye’ye getirilmesini istememişler. İsabet etmişler. O mezarın başına gelecekleri düşündükçe zaten tüylerim diken diken oluyor. Ayrıca merak ettiğim bir başka şey  acaba Nazım ülkesinin bugünki halini görseydi bu topraklara gömülmeyi yüreği kaldırırmıydı? Öyle ya, Nazım öldüğünde Türkiye tüm mekanizmaları (bugüne göre) sağlıklı çalışan bir ülkeydi. T.C halkı bugüne göre çok daha donanımlı, soru soran, fikir yürüten, maddi olarak kimsenin boyunduruğunda olmayan, özellikle fikir ve inanç ( ya da beyin ve yürek ) dengesini gayet iyi sağlamış insanlardan oluşuyordu. Çalışanlar açısından Türkiye henüz bir cehenneme dönüşmemiş, işadamlarının oyuncağı olmamış, yüzbinleri öldürmemiş, Kenan Evren yönetiminde ama kimin güdümünde hele hele kimin çıkarlarına yönelik 1980 faşist saldırısı olmamış, Adnan Menderes ve kukla hükümetinin baskılarından henüz kurtulmuş, bölünmeye başlamamış, insanların insana benzediği, futbolun, seksin ve arabesk kültürün esir etmediği bir Türkiye. Abuk subuk adamların Allah inancı adına ağızlarından salyalar akıtarak kadınlara saldırmadığı, kendi zayıflıklarından kaçmak ve onları aşağılamak için zifiri paketler haline sokmadığı bir Türkiye. İşte Nazım öldüğünde Türkiye’nin görüntüsü aşağı yukarı böyleydi. Eh böyle bir ülkenin özlemini ben de duymam, çok doğal. 

Hepimiz biliyoruz ki hiçbirşey artık 60’larda olduğu gibi değil. Türkiye Cumhuriyeti ve bu topraklarda yaşayan halk artık Nazım’ı vatan haini, Atatürk’ü ayyaş, iradesiz, soyu sopu pek belli olmayan biri olarak biliyor, bunun tersini anlatmaya çalışanları da “onlar” veya “ diğerleri” olarak görüp körcahil bir düşmanlık politikasının esiri oluyor. Cumhuriyet’e seçenek İslamiyet ve şeriat, Atatürk’ün kahramanlığına seçenek Fatih Sultan Mehmet veya tek beşeri önder olarak görülen Hz. Muhammed gösteriliyor. Okumayan, soru sormayan, sadece para kazanmayı hedef edinmiş bir gençlik artık yönetim biçimi olarak tarihteki yerini bir türlü huzura kavuşturamadığımız Osmanlı Devleti’nin tekrar kurulmasını istyor. Daha önce de bahsettiğim gibi, Sevr ruhu ölmedi, yaşıyor, yaşatılıyor. Ben Nazım olsam bu ülkeye gömülmeyi neden isteyeyimki?

Yeni kuşakların çoğu Nazım’ı vatan haini olarak görüyor. Böyle bilmeleri kadar doğal birşey de yok zaten çünki Nazım’ı konuşmak için Nazım’ı bilmek gerek, okumak, sindirmek gerek. Nazım’ın insan anlayışını ve bu anlayışı o dehşet sözcüklere döküşündeki sihri şaşarak izlemek gerek, eh bunu yapmaya kalkarsa bir mürid, karşılaşacağı yüreğin önünde saygıyla eğilmekten başka yapacak birşey olmadığını göreceğinden, o sevgili müridi vesveselendiren ağızlar değersizleşeceğinden, mürid soru sormaya başlayacağından kimsenin işine gelmemekte. Nazım’ı karalamak ise zaten çok kolay. Adam kömünist yani Allahsız! İşte oldu da bitti Maşallah. Bir Allahsızın sözünü mü dinleyecek yani o sevgili mürid, “sohbet” toplantılarında ağlayarak, ne söylendiğini bile doğru dürüst anlamadan, kendini ve ruhunu vesvesenin cennetine adamak varken? 

 Nazım’ın mezarını Türkiye’ye getirmeyin. Hatta adını bile anmayın, kitaplarını yasaklayın. Aslında yasaklananın Nazım değil de özgür düşüncenin gökkuşağı çokluğu olduğunu gayet iyi biliyoruz. 

Esaretin ne olduğunu bilmeyenlerin attığı özgürlük çığlıkları sadece bağırtıdır ! 

Mavi Günler   

print

Bir cevap yazın