İyi Bir Yönetim Var mı?

İyi bir yönetim var mı?

Geçen hafta sonu Ankara Tandoğan’da gerçekleştirilen “Cumhuriyet Mitingi” büyük ilgi gördü. Özellikle de kadınların ve gençlerin çokluğu ve çoşkusu gelecek için umut vericidir.

Tandoğan’da toplanan yüzbinlerin ortak görüşü ülkemizin son dönemde iyi yönetilmediğidir.
Yaşanan sürece şöyle bir bakın. Her alanda iyi yönetimin olmamasının yansımalarını görmek olanaklıdır.
Bir çürüme, bir yozlaşma var. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerindeki artış da bu çürümeye ve yozlaşmaya işarettir.
İşsizlik ve yoksulluğun sonucu yaşanan sosyal sorunlardaki artışlar da bu yönde bir işarettir. Dış politikada yaşanan son gelişmelerde, PKK konusunda “tarihi fırsat yakalandı” açıklamaları da kötü yönetime işarettir.

Önceki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in giderayak yapmış olduğu yönetici atamaları, yargıdan geri dönmektedir.
Kadrolaşma hırsının hukuk tanımazlık aşamasına gelmiş olması da düşündürücüdür. Şimdilik “iyiki yargı var” diyoruz. Ancak İktidarın hukuk üzerinde gerçekleştirmeye çabaladığı değişiklikler ilerisi için kaygı vericidir.

Yönetmelikleri değiştirerek kadrolaşmaya sigorta oluşturma çabaları da bilinçlidir. Önceki Milli Eğitim Bakanı döneminde en çok Yönetici Atama Yönetmeliğinde değişiklikler yapılmış olması da düşündürücüdür!

Bu değişiklikler de yandaş kadrolaşma sonucu ataması yapılanları korumak amaçlıdır.
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu karar tartışılıyor. Mahkeme kararında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “kayıp trilyon davası” olarak bilinen davadan yargılanması gerektiğine karar verdi.

Ve Cumhurbaşkanının “şüpheli” olduğu kararına vardı…
İşin hukuki tartışma ve usül yönünü bir kenara bırakıyoruz. Ancak Cumhuriyet tarihimizde bir Cumhurbaşkanının ilk defa bu tür bir suçlama ile karşı karşıya kalıyor olması düşündürücüdür!

Makamın yıpratılmasına neden olmaktadır.
Deniz Feneri E.V. davasında Alman yargısı “asıl suçlular Türkiye’de” dedi. Hatta isimlerini de söyledi. Ismi geçenlerden teki de RTÜK Başkanı Zahit Akman idi.
Pek çok kimse Zahit Akman’ın görevinden alınmasını istedi. Adı mahkeme dosyalarına geçmiş ve yolsuzluk ile suçlanmakta olan birisinin RTÜK Başkanı olarak kalması da kurumu yıpratacak bir durumdur.

“Görevinden alınsın veya istifa etsin” baskılarına hem iktidar, hem de RTÜK Başkanı kulak tıkadı.
Oldumu? Olmadı tabiki…

“Benim adamımı kimseye yedirmem” mantığı ile hareket edersen elbette ki olmaz.
Şimdi öğreniyoruzki, Devlet Bakanı Bülent Arınç, RTÜK Başkanı’ndan görevini bırakmasını istemiş.O da yeniden aday olmama kararı almış.
Yani görev süresi sonuna kadar RTÜK Başkanlığı devam edecek!
Şimdi empati yapın. Şayet RTÜK Başkanı iktidarın adamı olması idi ne olurdu? Orada bir dakika bile durma şansı var mıydı?
Elbette yoktu!

ÇYDD Başkanı Prof Dr. Türkan Saylan, bana göre son zamanların hem sağlık alanında hem de eğitim alanında ‘Çalıkuşu’sudur.
Saylan kansere yenik düştü. Cenazesi onbinlerin katılımı ile gerçekleştirildi. Onbinler oradaydı ama nedense iktidar yoktu!
Ne bir çelenk gönderilmişti, ne bir temsilcisi vardı, ne de bir başsağlığı mesajı yayınlandı! Acaba neden?
Saylan’ın suçu(!) cemaatlerin elinden alabildiği kadar öğrencileri almak ve kurtarmak mı acaba?..
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın mesajının kısa bir süre içinde Anadolu Ajansı tarafından değiştirilmesi bile bir kindarlığın işaretidir.
Ve yandaş basının yayınları da bu kindarlığı pekiştirmektedir.

İktidarın Saylan’ın ölümü sonrası takındığı tavır hiç yakışık almamıştır…
Kötü yönetiliyoruz. Ülkemizin genel manzarası da kötü yönetimin işaretleri ile doludur. Nereye baksanız görülüyor.
Siz de görebiliyorusunuz artık değil mi?

print

Bir cevap yazın