“Kader alın yazısı mıdır” diye bir soru geldi bana. Ben de gülümsedim. Gülümsememin nedeni, sorunun son derece basit hatta banal olduğu kadar, bu sorunun cevabının ise, en az banalliğinin tam zıddı kadar zor olmasıdır aslında. Kaderin alın yazısı olması alışıla gelen toplumsal basmakalıp düşünce düzleminde bir gerçek olsa da burada bu gerçeği örselemek gerektiğini düşünmekteyim.
Kaderin alın yazısı olması aslında kaderin “Levh_i Mahfuz”da yaratıcının olayları kaydetmesinin halk arasında söylenegelen veya anlatılagelen tanımının bir ifadesidir. Burada önemli olan öğe, insanoğlunun eylem ve işlemlerinin fiiliyata dökülmeden önce planlanıp planlanmadığı konusudur. Burada bizi ilgilendiren durum, var olan fiilin harekete geçmeden önce yazılı olup olmadığının aranmasıdır.
Şöyle bir düşün sıralaması izleyerek açıklamaya başlayabiliriz. İnsan vardır ve gerçektir. İnsanın hareket veya eylemlerini özgür iradesiyle yapabilip yapamadığı sorusuna ise, evet insanoğlu eylemlerinde tam olarak özgür bir irade içindedir düşüncesi ile böyle bir özgürlük alanının olmadığı düşüncesi İslam Dininde mezhepler açısından cepheleşmeler ortaya çıkarmıştır. Burada mezhep kelimesiyle bilinen ameldeki mezhepleri kasdetmemekteyiz. Kastımız itikattaki mezheplerdir. Onlar da Eş’ari, Maturidi ve Mu’tezile mezhepleridir.
Kaderin alın yazısı olması veya olmaması Eş’ari mezhebine göre, Maturidi Mezhebine göre ve Mu’tezile mezhebine göre farklı şekilde değerlendirilmektedir. Hanefi mezhebinin takipçilerinin benimsediği görüş maturidi görüşüdür. Yani insanın eylemlerini belirlemede iradesinin cüz’i olduğu, yani yaratıcının gücünün yanında kulun da tercihlerinin olduğu bir inanç sistemidir. Kişi olarak ben eylem ve işlemlerimde kendi irademi kendim oluşturmaktayım. Ben eylemlerimi tercih ederken eş zamanlı olarak yaratıcı da bu eylemleri yaratmaktadır.
Eş’ari Mezhebine göre ise, insanoğlunun cüz’i iradesi yoktur. Yani insanoğlu yüce yaratıcının iradesi veya kaderi rüzgarda uçuşan bir saman çöpü gibi etkisizdir. İnsanoğlunun eylem ve işlemlerinde tercihleri söz konusu değildir. Eş’ari, bu görüşüyle insanın öldükten sonraki hayatta hesaba çekilmesinin mantıksal zincirini zedelemektedir. Yani insanoğlunun yaratıcı nezdinde hesaba çekilmesi önemli ölçüde anlamsız görülmektedir.
Mu’tezile ise ehli sünnetten ayrı bir düşünce zinciri ortaya koymuş. Vasıl Bin Ata, hocası Hasan Basri’den farklı düşünerek, insan iradesinin tamamını insanoğluna vermiş yaratıcının bu konudaki etkinliğini kaldırmıştır.
Hasılı eşariye göre kader alın yazısıdır. Maturidiye göre kader alınyazısı değildir. İnsanoğlu işlem ve eylemlerini kendi hür iradesiyle yapar. Bu iradenin harekete konulması ile tercih edilmesi eş zamanlı olarak yüce yaratıcı tarafından yaratılır. Yani Maturidiye göre alın yazısı Allah’ın yazısıdır. Yüce yaratıcı ezeli ve ebedi bilgisiyle bu kaderi eş zamanlı yaratmasıdır. Levh-i Mahfuz ise sadece ve sadece yaratıcının ezeli ve ebedi, İLİM sıfatının bir ifadesidir.
Mu’tezile mezhebine göre kader hiçbir şekilde alın yazısı değildir. Alın yazısını yazan kişi bizzat insanoğludur. Bu da insan için çok iddialı bir özelliktir.
Hasılı irade açısından nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, KADER OLAYI TAM OLARAK YÜCE YARATICININ İNSAN EYLEMLERİNİ UYGULAMAYA GEÇMEDEN ÖNCE BİLMESİDİR. Yani eylemlerimizin yaratıcı tarafından ezeli ve ebedi bilgiyle bilinmesi olayıdır.
Olayın DNA boyutuna bundan sonraki yazımızda değinizir.
İrade ve bilinç dileklerimle.
Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.bilgiagi.net http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.