Ülkenin huzuruna kastedenlere söylenecek sözümüz olmalı bizim; sivil, halktan, özgürce, korkmadan, çekinmeden… “Yeter artık kaprisleriniz” diye bağırmalı ve meydanı kan içicilere, kana tapanlara bırakmamalıyız.
İşte size provokasyon, işte size cinayet. Diyarbakır’ın orta yerinde 23 yaşında bir üniversite öğrencisi kurşunla hayatını kaybetti. Bu vebalin altından vuran(lar) da vurmasına ortam hazırlayanlar da kalacaklar. Her şey yolunda giderken ortaya atılan ÖCALAN’ın yeri spekülasyonu provoke edildi ve olan oldu.
Yıllardır özlemini çektiğimiz bir sürecin -sebep ne olursa olsun- baltalanmasına yönelik girişimleri kimsenin hoş görmesi bir yana affetmesi mümkün değildir.
Devlet ve hükümet Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez Kürtlerle ilgili bir konuda kendi politikasını değiştirmiştir. Bundan önceki hükümetlerin Kürt sorunu ile ilgili hesapları “militer ve paramiliter güçler”den; bomba seslerinden dönüyordu.
Kürtler haklı-hakız ne talepte bulunmuşlar ise barış karşıtı güçler tarafından “bölücülük” olarak kabul edilmiş;
“verilecek bir çakıl taşımız yoktur“ naralarıyla sorun ayrımcılık olarak değerlendirilmiştir. Bugün devlet onlarca yıl sürdürdüğü uygulamalarını yeniden gözden geçirerek Türk ve Kürt halklarının ebedi kardeşliğine ortam hazırlamaktadır.
Peki,
Sadece Kürtlerden oy alan ve TBBM çatısı altında “Kürtleri temsil ediyorum” diye boğaz patlatan DTP’liler ne ile meşguldürler?
Doğrusu bu sorunun cevabını vermek benim için son derece zor…
DTP’nin muhattap alınması için ne kadar etkili olduğunu bilmediğim söylemi bizler de destekledik. Zira Bölgede DTP hatırı epeyce sayılır bir oy ve taban desteğine sahiptir. İstediği zaman bu kitleyi barış ve kardeşlik için seferber edebilirdi.
Ama gelin görün ki DTP:
“muhatap alınmıyorum” haykırışlarını dile getirirken hükümet uzun süren sessizlikten sonra “risk” alarak DTP ile “kardeşlik projesini” görüşmeye başladı ki;
O da neyin nesi?
DTP;
“Ben değil ‘sayın Abdullah ÖCALAN’ muhatap alınmalı,
Ben sadece aracılık yapabilirim” demesin mi?
Kardeşim sorarlar adama (bize de soruyorlar ve diyorlar ki; siz “APO’nun muhatap alınmasını dile getirsin diye mi” hükümetin DTP ile görüşmesinden yanaydınız)
Şahsen bu soru ile karşı karşıya kalmak istemezdim. Biz neler planlıyorduk sonuç ne oldu?
Hakikaten bu aralar bir akıl tutulması yaşanmaktadır.
Bir yandan militarist söylemin sözcülerinin ağzından çıkan bomba etkisinden şiddetli kanlı ifadeler; öbür yandan PKK’nın tutuklu liderinin yeni yeri ile ilgili spekülasyonlar ve devamında başlayan ateşli, kırdılı gösteriler…
Yeni yer ile ilgili bir şey söylemeyi zait buluyorum ancak bir ifadeye takılı kaldığım için irdelemek zorundayım.
4 Aralık 2009 haberlerini seyir halinde aracın radyosundan dinliyorum. Kulaklarıma inanamadım. Yanlış mı duydum diye arkadaşları aradım ve internetten okumalarını istedim;
Durum
Maalesef aynı…
“Bu fotoğrafların ÖCALAN’ın yeni yerine ait olduğunu nerden bilelim? Belki de orası değildir” diyor Sayın Hasip KAPLAN…
Söz konusu fotoğraflar adalet bakanlığının APO’ya yaptığı yeni yer ile ilgili ve her hafta avukatların gidip görebileceği, uluslar arası ziyaretçilerin gidip gördüğü ve göreceği yer hakkında;
“Belki de orası değil bizi kandırıyorlar” diyeceksiniz.
Aşk olsun!
Hukukçu Hasip KAPLAN
Milletvekili Hasip KAPLAN
Aşkolsun Sayın Kaplan ne diyeyim ki?
Sizin görevinizi size öğreterek hadsizlik yapamam. Ancak bu memleketin içinden geçtiği sürece –kusura bakmayın zarar veren beyanatlarınıza da kayıtsız kalamam.
Ne demek “ya orası ÖCALAN’ın yeni yeri değilse”..?
Ciddi bir ülkede bunlar sorun olur mu?
Tamam,
Her ne kadar son yıllarda devrim niteliğinde adımlar atıldıysa da henüz Türkiye demokrasi, özgürlükler, kalkınma, insan hakları konusunda çok da arzu edilen seviyede değil. Ama Allah aşkına sizin kaygılandığınız! gibi farklı yer gösterip;
“burası ÖCALAN’ın yeni yeri” deyip başka bir yer gösterebilirler mi? Allah aşkına siz buna inanıyor musunuz?
Bunu niye uzatıyorum ki?
Evet,
Üst düzey yöneticiler bu beyanatlarda bulunurlarsa taban ne yapacak?
Belli…
İstanbul, Adana, Diyarbakır ve daha pek çok il ve ilçede ateş, silah, bomba, işyerlerine saldırılar… ve nihayet bir gencin ölümü.
Buna en çok kim üzülür-sevinir ayrı bir konu. Ama bu kimin işine yaramıştır derseniz;
DTP’nin mi?
Hayır,
Devletin mi?
Hayır,
Kimin peki?
Devletin kimin işlerini zora soktuğunu biliyorsanız cevabı da bulmuş olursunuz.
Neler oluyor diyorsanız unutmayınız ki iyi şeyler olmuyor.
Statükocu, Ergenekoncu, Jitemci, korucu ve de MOSSAD dışında kim:
“Çok iyi şeyler oluyor” diyebilir?
Türkiye’yi “KAFES”e almak isteyenler var ve bu gidişat onların işine o kadar yarıyor ki sormayın…