Kanadoğlu Fenomeni

O bir fenomen, o bir duayen, o bir;

Aslında kışkırtıcı, bozguncu tanımı daha iyi tarif eder onu.

Sabih Kanadoğlu bu ülkenin gelişmesine, ilerlemesine, çağdaş ve demokratik teamüllerinin işlemesine asla razı olmayan bir anlayışın temsilcisi.

Nerede vatandaşın lehine bir düzenleme varsa, S. Kanadoğlu o konuda nasıl bir hile-i şer’iye ile karşı konulabileceğini söyler. CHP gibi vatandaşa özgürlük, refah ve ilerlemeyi çok gören siyasi parti de bunun diğer safhasını tamamlamak için harekete geçer.

“Ak Parti anayasayı değiştiremezmiş”

Hazret buyurmuşlar;

 “Laik demokratik Cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmiş bir iktidarın ne reform yapmaya ne de anayasa değişikliği yapmaya hakkı yoktur. Olmamalıdır”.

Bunu bir hukukçu ve hem de bu ülkenin en etkili yargısında başkanlık yapmış bir hukukçunun bunu söylemesi bu kafadaki hukukçulara zaten yerlerde sürünen güvenim yerle bir oldu.

Nasıl olmasın ki?

En baba kurumun başsavcılığını yap ve hukukla uzaktan yakından alakası olmayan bin bir işle uğraş…

Bu açıklamalarını hukukçu kimliği ve hukuk adına yapmazsa problem olmaz. Ama bunu “hukukun kitabını yazdım” edasıyla söyleyince güvenirlik eksilere düşüyor.

Şimdi dönüp gerilere bakıyorum da;

Acaba hangi cinayetler hangi garibanlara yüklendi.

Acaba birlik ve beraberliğimizi bozmak için kendilerini de kimlerin yapabileceklerine dair kanaatleri olan eylemlerden kaçını olayla alakası olmayanlara mal edildi. Ve işin garip, acı tarafı bunu hangi hukukçuların mahkeme kararlarıyla yaptılar.

Mesela rahmetli Uğur MUMCU’nun öldürülmesi dönemin emniyeti ve yargıçlarınca “İran”cılara yüklendi. Bana hiç inandırıcı gelmedi. Neden İran yanlıları böyle bir cinayeti işlesinler ki?

İran ve İran yanlılarının kazanımdan öteye kayıplarına vesile olacak böyle bir cinayeti işlemeleri için geri zekâlı olmaları gerekir.

Güldal MUMCU bizzat merhum ECEVTİ’e gidip eşinin cinayetinin aydınlatılmasını istemiş. Dönemin başbakanı bana düzenlenen suikastı çözemediğini ifade ederek bunu nasıl çözebilirim. Bu şu demektir:

“Bu cinayet çözülecek gibi değil, bunun ucu çok derinlerde boşuna uğraşma”.

Yine dönemin Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet AĞAR’a konuyu götürdüğünde AĞAR;

“Bu işi çözemeyiz, bir tuğlayı çekersek tümü yıkılır”. İş bu kadar tanıdık olduğu halde mahkemelerimiz “Türk Milleti Adına” ne kararlar verdiler gördük.

Hukukçularımız ve emniyetimiz bu eylemlerin İran’cılar tarafından “ülkemizde kargaşa çıksın” diye yaptıklarını iddia etmişlerdi ve mahkeme bu doğrultuda karar vermişti. İşte bu anlayıştaki hiçbir emniyetçi ve hukukçunun verdiği kararın doğruluğuna artık inanamıyorum. Çünkü Kanadoğlu ve onun öğrencisi konumunda olanların aldıkları kararlar hukuki değil siyasi ve “laik olmayan kesimleri” zor durumda bırakmaya yöneliktir.

Bu Bahriye ÜÇOK, Muammer AKSOY, A. Taner KIŞLALI ve diğer cinayetler için de geçerlidir. Ama öyle inanıyorum ki bunların tümü gün yüzüne çıkacaktır. İşte o gün Kanadoğlu gibileri insanların karşısına çıkabilecekler mi merak ediyorum.

“Laik demokratik Cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmiş bir iktidarın ne reform yapmaya ne de anayasa değişikliği yapmaya hakkı yoktur. Olmamalıdır”.

 Bu kafa sadece darbecilerin faşist kafalarla anayasa yapabileceklerini kabul eder.

Çok iyi hatırlıyorum; 1982 anayasası

Kenen EVREN ve diğer dört kişilik ekibi anayasa hazırladılar. Başkalarına hazırlatılsa da neticede karar mercii onlar.

İşte Kanadoğlu’nun kafasına göre anayasayı meclis değil; ancak darbeciler yapabilirler. Darbe yapabilirseniz anayasa yaparsınız yoksa darbeyi beklersiniz!

Yani silahınız varsa, kafamıza kafamıza vurabilirseniz anayasa yapma hakkınız vardır ve ozaman o anayasayı öpüp başımıza koyarız. Yoksa “demokrasi, meclis, meşruluk yetmez azizim” demeye getiriyorlar.

Anlasalar artık devir değişti. Totaliter, jaboben anlayışın tarihe gömüldüğünü bir anlasalar… 

print

Bir cevap yazın