İktisat tarihinde düşünce okulları, akımlar vardır. Klasik İktisat, Liberal okul, Neoklasikler gibi. Bunlardan biri de “Düzenleme Okulu” dur.
Düzenlemeciler bazı iyileştirmelerle sistemin bozulan dengelerini gidermeye çalışırlar.Krizlerden sonra bu tip çabalar ağırlık kazanır.
Oysa Kapitalizm özünde anarşik(dağınık, düzensiz..) bir sistemdir.
Kapitalizm düzenlenmek istense bile bunu temelli olarak başarmak olanaksızdır. Çünkü üretim yapılırken ihtiyaçlardan çok kar güdüsü esas alınır.
Satmak için reklama ve benzer kafa ütüleme yollarına çokca başvurulur.
Her şeye karşın bazı düzenleme ve “iyileştirmeler” yapılır.
Bu düzenlemelerin daha çok sermaye kesimlerine yaradığı da somut bir gerçektir. Sistem ürünlerini satmak için elbette zaman zaman geniş kitleleri de düşünmek zorundadır. Onların satın alma güçleri büsbütün yok olmasın diye kısmi düzenlemeler yapılır.
Her arz(üretim) kendi talebini yaratmaya çalışır. Reklam yapar, yıkıcı rekabette bulunur, rakipleri ezer,yıldırır, piyasaya egemen olmak için yoğun çabalar. Bunlar iktisatta tekelcilik, oligopol yapılar, monopol, monopollü rekabet gibi teorilerle anlatılır.
Her arz kendi talebini yaratmaya çalışır ama, yaratamayınca da üretim(mal) krizi olur. Bu sefer talebi ve tüketimi artırmak için politikalar devreye girer.
Bazan da son krizde olduğu gibi tüketim ve kredili satışlar teşvik edilir, o zaman da kredi ve finans krizi olur.
Velhasıl, sistem özünde dengesizdir, kapitalizm bu dengesizlikleri yüzünden krize girer. Ve her seferinde kendince bir “çözüm yolu” bularak krizi aşar. Çünkü şeytandır.
Şeytanı nasıl, ne ile düzenleyeceksiniz?
1929 krizi sonrasında Keynes’in önerileri kapitalizmi yeniden canlandırmıştır. Ama diğer yandan da sosyal devlet ve refah ekonomisini de yaratmıştır.
Özellikle ikinci savaş sonrasında dünya üretim, yüksek tüketim, canlanma, sosyal devlet ve verimlilik dönemi yaşamıştır. Bu süreç 1970’lerin ikinci yarısına kadar da devam etti.
Bu yıllarda petrol bunalımı ve kar oranlarının düşmesiyle birlikte krize giren sistem teknolojik atılımla yeniden ayağa kalktı ve liberal yöntemlerle 1980 sonrasında yine egemen oldu.
Son 25-30 yılın üretimden kopuk finansal gelişme ağırlıklı politikaları bu sefer yine bir küresel kriz yaşatmakta..
Anlaşılan kapitalist ekonomide krizler hiç bitmez. Canlanma, zirve, üretimde düşme ve durgunluk, kriz, dip nokta ve yeniden canlanma..
Bu çıkmaz döngü sürüp gider. Neyi, ne kadar düzenlersen düzenle sonuçta bazı kesimler göreli olarak hep üstte kalır, geniş kesimler ise merdivenin altlarındadır..
Peki, çözüm yok mu? elbette var. Politikalar belirlenirken sosyal sınıflar ve kesimler arası uçurumları azaltacak, yani bölüşümü daha adil duruma getirecek önlemleri almak ve uygulatmak.
Bu ise toplumsal kesimlerin birlik ve dayanışmasına da bağlı bir olaydır.