Mustafa KÖSE
TARİH BİLİNCİ
Pontusçu faaliyetlerin başlaması, Milli Mücadele döneminde Giresun ve yöresinde ki ayaklanmalara karşı harekete geçilmesi…Anadolu’nun fethiyle birlikte bölgeye yerleşen Türkler, 19. yüzyılın sonlarına kadar, bütün Müslüman olmayan unsurlarla yakın ilişkiler kurmuşlardı. Kurulan Türk devletlerinin müsamahalı siyaseti sayesin de Rumlar, Ermeniler ve diğer Müslüman olmayan etnik guruplar, dil, din ve geleneklerini korumuşlardı. Devamında Türklerin Avrupa içlerine kadar ilerlemesi; Avrupa devletleri için bir Doğu meselesini ortaya çıkarmıştı. Avrupa devletlerinin bu sıralarda tek amacı Avrupa’da Tuna boylarını geçen Türklerin ilerleyişini durdurmaktı.
15. yüzyıldan itibaren Avrupa’da başlayan Rönesans ve Reform hareketlerine, coğrafi keşiflerin eklenmesi, 18. yüzyılda meydana gelen Sanayi Devrimi Avrupa’nın her alanda Osmanlı’ya karşı üstünlüğü ele geçirmesine yol açtı. Özellikle 1789’da gerçekleşen Fransız İhtilali, ortaya çıkardığı “milliyetçilik” akımı nedeniyle, çok uluslu ve çok dinli yapısı nedeniyle Osmanlı Devleti’ni yıkıma götüren en önemli etkenlerden biri oldu…
Yüzyıllardır farklılıklarına rağmen genelde barış, birbirine saygılı, iyi komşuluk ilişkileriyle süren yaşamsarsıldı. Avrupa Devletlerinin de her türlü destekle Hristiyan toplumları kışkırtmasıyla isyanlar, çete savaşları ve toprak talepleriyle ayaklanmalar Balkanlar’dan başlayarak 19. yüzyıl boyunca sürdü. Artık Anadolu’da 1.Dünya Savaşı sonu ve Mondros Mütarekesi devamı Türkler tarafından verilen mücadele “varlığını sürdürme” şartlarında sürüyordu. Sevr dayatmalarıyla, Karadeniz’in kıyı ve iç, büyük kısmını Pontus Devleti olarak nüfus oranlarının azlığına rağmen, İngiliz ve Yunan desteğine güvenerek gerçekleştirmeye çalışanlar sonucuna da katlanacaklardı. Ya Türk varlığı ya Pontus Rum varlığı. İkisinden biri ayakta kalacaktı… Bu Türk varlığının, yaşamını sürdürme savaşı- ydı… Kaybeden Pontus hayallerine aldanıp, mutlu ve kardeşçe yaşamı sabote eden Rumlar oldu. Yüzyıllardır yaşadıkları memleketlerini terk etmek, göç etmek zorunda kaldılar…
Pontuscu Faaliyetler ve Rum’ların Silahlı Çete’ler Oluşturmaları:
“Başlangıcı bir hayli eskilere uzanan Pontus meselesi, Milli Mücadele öncesinde özellikle Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra tehlikeli bir hal almış, Milli Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’da baş gösteren ayaklanmaların en uzun süre devam edeni olmuştu. Asıl konumuz olan mütareke sonrasında Trab- zon ve yöresinde bir Pontus Rum devletinin kurulmasıyla ilgili ilk faaliyetlere geçmeden önce, konuya ışık tutacağı düşüncesiyle meselenin geçmişine kısaca değinerek Pontus meselesini doğuran başlıca faktörleri belirteceğiz.
Anadolu’nun Karadeniz kıyılarında bir Pontus Rum devletinin kurulması tasarısı XIX. Yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmakta; Etnik-i Eterya’(Filik-i Eterya)nın doğuşu, Yunan ayaklanması ve ardından bir Yunan devletinin kurul- ması bu tasarının başlangıç yıllarını oluşturmaktaydı. Yine Tanzimat’la başlayan dönem , özellikle 1856 Islahat Fermanı önemli aşamaları oluşturmuştu. 1877- 1878 (93 harbi) Osmanlı-Rus savaşında Karadeniz Bölgesi Rumlarından bazıları düşmanla işbirliği yaptıklarından kalkıp Rusya’ya gitmişler, bir süre sonra tekrar dönmüşlerdi. Türkiye toprakları üzerinde ilk Pontus ictimagahı İnebolu’da halkın Manastır adını verdiği bir tepede Amerika Rum göçmenlerinden Rahip Klematios tarafından tesis edilmiş , ilk Pontus cemiyeti ise 1904 Yılında Merzifon Amerikan Kolejinde gizli olarak kurulmuştu.
1908 yılında Samsun’da “Müdafaa-i Meşrute”, daha sonra “Mukaddes Anadolu Rum” cemiyetlerinin kurulmasıyla Pontus teşkilatı genişletilmiş, Batum’dan Anadolu’ya kadar olan Karadeniz bölgesi dahilinde bir çok şubeler oluşturulmuştu. II. Meşrutiyet’in ilanıyla İstanbul’daki Rum Ortodoks Patrikhanesi de faaliyetlerini arttırmış, Trabzon’da Yunanlılık propagandasına başlanmıştı
Meşrutiyet’in ilanını takriben Yorma, Maçka, Tonya, Şarlı nahiyelerinde Müslümanların dinden çıkmaya başladıkları görülmüş, yapılan incelemede bunun; oralarda Ortodoks- ların her tarafta, her köyde papaz, kilise ve manastırlarının bulunmasına karşılık, İslamiyeti halka telkin edecek en ilkel bir kurumun olmayışından kaynaklandığı anlaşılmıştı. Bu durum üzerine halkı bilgisizlikten kurtarmak ve onlara öğretmek amacıyla Trabzon Vilayeti’nin her tarafına okullar açma yoluna gidilmiş, yalnız Maçka’da 50’den fazla okul açılmıştı. Pontus Cemiyeti 1909 yılında Trabzon metropoliti yoluyla Atina’daki Küçük Asya (Asya-i Suğra) Cemiyeti’nin emri altına girmiş, ertesi yıl “Pontus” adlı bir risale yayınlayarak faaliyetlerini daha da genişletmişti. Trabzon’daki Yunan konsolos- luğu 18 Nisan 1912’de Trabzon Metropolitine gönderdiği bir yazıyla Yunan Kralı L.Yorgi’nin isim günü olan 23 Nisan’da Metropolithane’ye mahsus Aya Gregoriyos kilisesinde ayin yapılmasını istemişti.
Birinci Dünya Savaşına kadar Pontus Rum devletinin kurulması bir fikir halindeyken, savaşla birlikte ilk defa Rusya’nın ve Rusya’daki Yunan siyasi memurlarının girişimleriyle çetecilik hareketleri şekline dönüştürülmüştü. Batum ve Kafkasya’nın diğer yörelerindeki Rum tüccarları vasıtasıyla Trabzon ve Samsun’da ki merkezlerle haberleşilmiş, Batum’da teşkil edilen gizli bir Ko- miteyle gizlice silah ve cephane gönderilerek yöre Rumlarının faaliyetlerini bir kat daha arttırmalarına çalışılmıştı. Düşman savaş başladığında ülkeyi parçala- mak için dahilde bulunan Rumları, özellikle kıyı kesimindeki Hıristiyanları kışkırtmış, kendilerine her türlü yardımda bulunmuştu. Seferberlik emrine karşı çıkan veya askerden kaçan Rumların kurduğu Pontus çeteleri Müslüman nüfusu azaltmak için rastladıkları Müslümanları öldürmeye, Müslüman köylerini yok etmeye ve yakmaya başlamışlardı. Rum çetelerinin diğer hedefleri Türkiye- ’yi zayıf düşürmek, üzerlerine kuvvet çekerek düşmana dolaylı destek sağlamak, ordumuzu arkadan vurmak ve nihayet yöredeki Rum varlığını ispatlayarak Türkiye’nin yenilmesi halinde Pontus emellerini gerçekleştirmekti.(1)
Balkan Savaşı yıllarında açığa çıkmaya başlayan Pontusçu hareket, 1.Dünya Savaşında iyice belirginleşmişti. Bölgedeki çetecilik hareketi; Fener Rum Patrikhanesi, Rusya hükümeti ve Yunan siyasi memurlarının girişimiyle bir silahlı ayaklanmaya dönüştürülmeye çalışıldı. Bu amaçla Batum’da teşkil edilen gizli komitelerle bölgeye silah, cephane ve mühimmat gönderildi.
Bölgedeki Rum çetelerinin faaliyetleri, Rus ordusunun Trabzon’u işgal etmesinden sonra daha da arttı. Türk köyleri yakılmaya, haklıda çeşitli işkencelerle öldürülmeye başlandı. Rumlar, Rus subaylarının destek ve yardımlarıyla bir tümenlik güce ulaşmışlardı. Rum asıllı Rus subaylarından Ananias, Nikifo-Rakis ve Spihotis’in kumanda ettiği bu kuvvet, Bolşeviklerin Kafkasya’yı işgal-leri üzerine dağılmış ve bir kısmı kaçarak Türkiye’deki çetelere katılmışlardı. Anlaşılan Ruslar, savaş süresince Ermeniler gibi Rumları da Türklere karşı kullanmışlardı.(2)
Devam edecek…