Sabah annesinin sesiyle uyandı. Bir akşam önceden tüm hazırlıkları tamamlamıştı. Kalemler yumuşak uçlu seçilmiş, silgi temizlenmiş, yedek uç kutusu, sınav giriş kartı ve özel kimlik belgesi masasının üzerindeydi. Annesi zihni açık olsun diye en vitaminli kahvaltıyı hazırlamıştı.
Delikanlı erken yattığı için uyanması zor olmadı. Biraz heyecanlıydı. Kahvaltıyı yaptıktan sonra giyindi. Tam kapıdan çıkarken annesi durdurdu. Bir elinde bir bardak su, diğerinde ise okunmuş bir avuç pirinç vardı. Oğlunun sınavda ruhen aç kalmamasını istemişti. Delikanlı esprili bir şekilde;
– Ne o anne pilav mı yapıyoruz? dedi.
Anne gülümsemeyle pirinçleri oğlunun ağzına tepiverdi. Baba aşağıda arabayı çoktan hazırlamış sınav yerine gitmek için bekliyordu. Yola koyuldular. Trafik sabahın erken saatlerine göre çok kalabalıktı. Onlar gibi sınav kurbanları ve aileleri yollara dökülmüştü. Sınav yeri mahşer gününü andırıyordu. Kimi aileler cümbür cemaat gelmişlerdi. Evlatlarına tam destek olacaklardı. Çocuk da arkamda koca bir aile bana destek oluyor düşüncesiyle aslan cesaretini toplayıp tüm soruları cevaplayacaktı.
Bizim oğlan sınav yerine vardığında arkadaşları ile karşılaştı. Merasimli bir tokalaşmadan sonra kankasına başarılar diledi.
– Musti bebeğim sınavda başarılar.
Sınav salonunun kapısında onu görevli karşıladı. Kontroller bittikten sonra sırasında beklemeye başladı. En az 4 senedir bu sınava hazırlıyordu. Özel öğretmenler, dershane etütleri, deneme sınavları, bir de okul dersleri derken maraton bugün sonlanacaktı. Yalnız saçma olan bir şey vardı. Neden bir tek sınava giriyordu ve nasıl olup da 3,5 saatlik bir sınav onun tüm hayatını belirleyebilirdi?
Kitapçıklar dağıtılmaya başlandığında heyecanı tavan yaptı. Kendini sakinleştirmek için su içti, toparlandı. Sınav başladığında akrep ile yelkovanın birbirlerini nasıl kovaladığını fark etmedi. Sınav bitiminde bahçede babası durumunun nasıl olduğunu soruyordu.
Delikanlı çok stresliydi. Babası ile sebepsiz yere tartışmaya başladı. Arabaya bindiler. Baba, tüm dikkatini oğluna vermişti. Trafiğin karmaşası umurunda bile değildi. Bir an başını yola döndürdü karşıdan koca bir kamyon onlara doğru geliyordu. Kamyon şoförü direksiyonu kırdı fakat kurtulamadı çünkü devasa araç yan yatmıştı. Baba oğul şoktaydılar. Onların yüzünden kaza olmuştu. Filmi geri sarabilmenin imkanı yoktu.
Hayatımız tek bir sınava bağlı değildir. Hayatımızın gidiş hattı sadece karşımıza çıkan engellerde doğru bir yöntemle onları aşmaya bağlıdır. Kendimizi ve ideallerimizi fazlaca dağıtıp saçmadan, yanlışlardan ders alarak hayat yolunda ilerlemek en doğru olanıdır. Her üniversite kazanan adam olamadığı gibi, iyi üniversiteden mezun olup işsiz kalanlar da olabilir.
Yaşamımızın kaç adet katı var? Türkiye ortalamasına göre üst katlarda mı yoksa alt katlarda mı yaşıyoruz? Yaşam standardımız bizi memnun ediyor mu? Ailemizin her ferdi üniversite okuyabilmiş mi? Okuduysa kendi mesleklerinde mi çalışıyorlar? Soruların cevabı bir sınava bağlı olarak değişiyor.
Önceki yıllarda yani iki basamaklı sınav yapılırken lise öğrencileri sınav sonuçlarını görmeden tercih yapıyorlardı. Sonra uygulama kaldırılıp yerine tek basamaklı sınav getirildi. Öğrenciler aldıkları puana göre tercih yapmaya başladılar. Arkasından yaptıkları test sayısında test türlerinde değişiklik yapıldı. Son olarak da katsayı tartışması başladı. Bu eğitim sisteminin hali ne olacak bilmiyorum. Herkes ne zaman istediği okulu hak ederek kazanıp, kendi mesleği ile ilgili bir alanda çalışacak? Türkiye ne zaman MUASIR MEDENİYET seviyesine ulaşmış olacak ve ülkemiz tüm ülkeler arasından büyük güç olarak sivrilecek?
Fazla derin konulara dalmadan şunu demeliyim; her Türk vatandaşı üzerine düşen görevi en iyi şekilde yaptığı zaman Türkiye de yücelecek.
Mutlu ve doğru bir hayat yaşabilme umudumuzu kaybetmeyelim, sonrası zaten gelecektir.