Dün buradan kitapların hayatımızdaki duygusal ve kültürel önemine değindikten sonra teknolojik ve toplumsal gelişme ve değişme süreci içindeki önemine değinmeye çalışacağım.
Bir taraftan iletişim teknolojisindeki olağanüstü artış bir taraftan da insanların salt okuma tabanlı algılama ve öğrenmesinin yerini sesli-görüntülü (audiovisual) ya da multimedial kaynaklı bilgi toplumuna doğru yönelmeleri klasik görsel bilgi kaynağı olan kitapları kütüphane raflarına hapsetmiştir. Kitaplar, bu gün için olmasa da on yıllık süreçte, yani çok yakın bir zaman diliminde nostaljik ögeler olmaya doğru hızla gitmektedir. Bunu dramatik olarak yaşadığım şu olayla örneklendirmek istiyorum.
2004 yılında ADSL sisteminin yaygın olarak ülkeye yayılmasıyla her eve bir internet kapsamında ben de internet bağlatmak istedim. İnternetin ekonomik boyutu memur bütçemizle o zaman için külfetli olduğundan biz de dört katlı apartmanda dört komşu ortak olarak sınırsız internet bağlantısı yaptırdı. İnternet bağlantısını bizim evdeki dört portlu modem üzerinden dağıtarak aylık abonelik ücreti olan 49 milyonu (şimdiki ytl) dört aile ortak ödeyecektik. Bağlantı bizim dairedeki modemden yapıldığından üst kattaki komşunun bağlantısında sorun olduğundan beni çağırdılar. Üst kata çıktığımda garip bir manzarayla karşılaştım. Dairenin dış kapısının her iki yanına yerden kapı üstü hizasına kadar istif edilmiş (içinde ansiklopedilerin de olduğu) kitap yığınıyla karşılaştım. Önce anlayamadım ve çok ta meraklandım. Ev sahibesine durumu sorduğumda aldığım cevap çok ilginçti.
– “İnternet bağlandı ya, bizim oğlan ne kadar kitabı varsa bunlara artık gerek yok dedi, ben de çöpe atmak için dışarı çıkardım” dedi. Dünyanın varolduğu tarihten bu güne kitabın serüvenini de düşünerek beynimde fırtınalar koparak irkildim ve ani bir refleksle:
– “Komşu, eğer bunları gerçekten çöpe atacaksanız ben alayım! Dedim. Evet cevabını aldıktan sonra beş dakika kitapların hayatımızdaki vazgeçilmez önemini anlattım. Anlattım anlatmasına daaa, ev sahibesinin yanında kendimi palyaço gibi hissettim. Çünkü sadece bana bakıldığını, hiç ama hiç dinlenmediğimi, ses tonundan, hafife alırcasına bakışlardan, jest ve mimiklerden aldım. Hiç sorun değildi tabi. Bir bilim adamı olmam çöpe atılacak bu kitapları kurtarmam için engel değildi. Şimdi o kitaplar kütüphanemin başucunda durmaktadır. Faydalandım da ayrıca.
Durum öylesine dramatik bir boyuta gelmiştir ki artık, insanlar, araştırmacılar, öğrenciler, akademisyen adayları araştırma veya raporlarını, bırakın kitapları ansiklopedileri, google’ın ikinci veya üçüncü sayfalarına bile bakmaktan aciz hale gelmişlerdir. Araştırma ve gerçek bilginin peşinden harcanması gerekli çaba bu denli ucuzlamışken, günümüzde kitapları en temel bilgi kaynağı olarak görmenin artık gülünesi bir tanımlama olduğunu itiraf etmek zorundayım. Bunun yanında yayınevleri de artık kendileri için ciddi anlamda karlı (rantabl) olmayan kitap projelerine yeşil ışık yakmamaktalar. Bu da dalga dalga kağıt baskı yazılı basının gelecekteki durumu göstermeye yetmektedir.
İlkokullardaki okuma bayramlarında, kütüphane haftalarında yapılan kitap ve kitap dostluğu ile ilgili sempatik, nostaljik ve coşkulu şiirleri duyuyor gibiyim kulaklarımda. Ama artık bu şiirleri çok yakın gelecekte kahve renkli hatıralarımızda hatırlayacağız, bizim kuşak olarak. Hele de bu gün (01.10.2007 tarihi) itibarıyla doğanlar bahsini ettiğimiz kahve renkli hatıralarında bile böylesi kitap dostluğu şiirlerini hatırlayamayacaktır.
İşin doğrusu gelişmelerden üzülsem mi mutlu mu olsam ben de bilemiyorum. Bir taraftan 10 bin cilde yakın kütüphanesi olan bir insan bir bilim emekçisi olarak kitapların düştüğü bu durum, bir taraftan da bir o kadar dijitalleşmiş bilgi ağımla (www.bilgiagi.net online bilgi iletişim ağı siteler topluluğu) tam gündönümü tereddütlerini yaşamaktayım.
Bu tereddütlerim aslında kitapları hoyratça ve pervazsızca aldatışımın onlara karşı nankörlüğümün iç çekişmesi adeta. Kendi kendime kızıyor kızdıkça dijitalleşen dünyada geri kalmamamın gönül rahatlığıyla dijitalde üretmeye devam ediyorum. Tıpkı bu sitede bu yazıları okuduğunuz gibi. Parantez içi olarak söylemek isterim ki “devir böyle gerektiriyor“, “artık eğilim (trend) böyle” ifadelerinden hiç hoşlanmamaktayım. İyi olmayan şey ise, benim bu ifadelerden hiç hoşlanmamam, durumun kitaplar lehine düzelmesi için yeterli olmamamsıdır.
Kokusunu asla unutamayacağım, ve her dolu dolu nefesimle içime çektiğim kitap sayfaları benim için hala kutsal hala anlamlıdır. Yine de inatla diyorum ki, kitaplar hala hayatımızın vazgeçilmez yegane bilgi kaynağıdır.
Mutlu yarınlar temennisiyle, esen kalın.
NOT:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.bilgiagi.net http://www.bilgievreni.com , ile, Ordu Olay ve Güney Marmara Yaşam gazetelerinde yayınlanmaktadır.