Yazmış olmak için yazmaya karşı olanlardanım. İlhami (İlham perim) ansızın kapımı çalarsa yazmışım demektir. Gecenin köründe bile pat diye bir seziyle, yataktan fırlayabilirim ben. Bazen günlerce “İlhami nerede?..” diye dolanırım etrafta, konu çıkarmaya çalışırım gazete sütunlarından, incik cincikten, anlamsız suallerden, zımbırtı filmlerden, abuk sabuk hikayelerden, kapı gıcırtısından, komşunun aile içi problemlerinden, arkadaş fiskoslarından, hane gündeminden blablabla… Ama geleceği yoksa ilham perimin, hatim indireyim yine de çalmaz kapımı…
Sonra başlarım yoklamaya, bilindik gazetelerin bilindik köşe yazarlarının esintilerini, onlara uğramış mı ilham perisi diye… Onlar da bir yazar, iki yazar sonra bayarlar… Onlara gelen abidik gubidik acitasyon maillerinin arasından evirip çevirip kakalarlar okurlarına iletileri çoğu zaman… Her yeni gün, başka bir okurunun hikayesiyle bezerler sayfalarını, “yeni yazımı bekleyin, pek yakında” şeklinde reklam kokan ifadelerle geçiştirirler ilhamsızlıklarını, eğer hali hazırda yazıları yoksa…
Onlar şanslıdır baya, amatör takımındakilere göre… Onların golleri geçerli sayılır ve sonunda kaymağı onlar yalar… Bu arada amatör yazarların ilgi odağıdırlar “onları, onlar yapan nedir de, o tahtlara kurulmuşlardır?!” diye.. Amatör yazarlar ise; halen farkındalık yaratma gayesiyle kendi hallerinde takılırlar, meçhule giden gemi misali…
Amatör takımının misyonu bellidir, “iyi bir yazar olmak, kendisini okurlarına ispat etmek, o bilindik gazetelerin bilindik köşelerine bir gün yerleşmek” gibi… Profesyonel takımın ise; bu tür amaçları geride kalalı çok olmuştur… Şimdilerde iki kahve molası, üç beş sohbet, kahkaha hoş beş şeklinde geçen lakırdılar arasında bir paragraf yazı döşenilir ve altına çakılan imza zaten, “yazıyı yazan o olsun yeter be” diyen okura, öyle ya da böyle okutur o paragrafı. Okuyucu; içeriğinde ne olursa olsun, o gazeteyi o yazar için mutlaka alır ve yazısını okur. Böylece onun (meşhur yazarın) zamanında döşediği mükemmel bir makalesi, aylarca karaladığı çızdırık yazılara bedel olur ve okurun kalbinde taht kurmasını sağlar.
Amatördeyse durum farklıdır. Okuyucu, yorum köşesine bir alaycı tebessümle “peh” der ve yeri gelir misafir adı altında sarf edebilir en insafsız sözleri… Oysa ki bay-bayan bilindik yazarlara da gelir argo cümlecikler arada; ama yüzlerce mailin arasından onlar devede kulak kalır… Olumsuz eleştiriler tuzu biberi olur, renkli yazı yaşamlarının…
İşte böyle, ben amatörlük ile profesyonellik arasında yürüdüğüm ince çizgide yazar olamayanları, olma yolunda ilerleyenleri ve bu yolda kaşarlanmışları bu şekilde tanımlıyorum. Peki ya sizler nasıl tanımlarsınız?
Kendinizi eğer yazarsanız, nerede görüyorsunuz?
Yazmış olmak için yazanlardan mısınız yoksa?
Gerçek bir yazar mısınız haa?
Yazarken kendinizi buluyor musunuz? Yazdıkça derinlere dalıyor musunuz?..
Blablabla…
Ha lafı gelmişken, benim İlhami bu ara seyahate çıktı. Ben de baktım yolculuğu biraz daha sürecek, onun adına buraya bir iki cümle sıkıştırayım dedim. İlham perimin gelmesi dileğiyle. Eğer yolda falan benim İlhamiyi görürseniz de, bi zahmet söyleyiverin bi alo desin bana, meraklandım bi hayli bu ara…
Nerdesin İlhami?!…Poffff