Krizi İMF Ruhuyla Çözmek

Halil Dağ

Halil DAĞ

KONSEPT 

IMF’nin KDV artırım talebinin anlamı ve sonuçları; 

Gıda, İlaç, Temizlik malzemeleri, Konfeksiyon üretimi gibi alanlarda KDV artırımı gündemde… 

Teğet geçen kriz nasıl olduysa bir anda bizi tam alnımızın ortasından vurdu.  

Yöneticilerimiz ısrarla bu krizin bizi etkilemediğini beyan edip durmaktalar. TÜSİAD, TOBB gibi ekonomi birliklerinin çağrılarına aylardır siz işinize bakın tarzından cevaplar yetiştiren yöneticiler “kriz bizi etkilemez” demeye devam ediyor.  

Evet, haklılar, kriz birilerini gerçekten de etkilemiyor. Bir fukara olarak bursla Amerikan gurbetlerinde okurken, okul biter bitmez Dünya Bankasında ekonomist olarak iş bulsam ya da yirmili yaşlarımda gemi filosu kursam krizler beni de etkilemez.

 Son 4-5 yıldır reel sektörde yaşanan kriz finansal çalkantıyla bir anda fırtınaya dönüştü. Böylesi bir krizin çözümü de üretimi artırıcı yöntemler geliştirmek ve piyasada yaşanacak likidite sorunlarına fırsat vermemektir. Zaten İMF de niteliği itibarıyla ülkelerin yaşayacağı likidite yada dış ödeme sorunlarını çözmek için vardır. Aylardır krizin derinleşmesine çözüm arayanların tüm ümitleri IMF’nin devreye girmesiyle bir anda söndü. Fakat İMF her zaman yaptığı şeyi yine yaptı ve zenginlerin çıkardığı krizin faturasını fakirlere ödetecek bir reçete getirdi.

Tüm gelişmiş batı ekonomilerinde dolaysız vergiler % 60-70’lerde iken tüketicinin harcamalarından alınan dolaylı vergiler % 30-40’lar civarındadır. Hatta pek çok Avrupa ülkesinde bu oran % 30’un altındadır.

İMF; 1990’lardan beri gelişmekte olan ülkelerin yıllar süren birikimlerini bir çırpıda gelişmiş batı finansal sistemlerine aktarmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Ve saçma sapan pek çok uygulamasında gelişmekte olan ülkeleri kobay olarak kullanmaktadır. 1994 Arjantin ve Türkiye Krizleri, 1997 Asya Krizinde Güneydoğu Asya ülkelerinin pek çoğu IMF’nin bu amacının kurbanı olmuştur.

Ancak bu deneyin en acımasızı 1999-2001 yılları arasında Türkiye’de gerçekleştirildi.

Sonucu söylemeye bile gerek yok. Ancak o sonuç bugünkü iktidarın da yolunu açtı. Şöyle bir bakınca o sunucun ve bugünkü iktidarın önceden planlanmış bir durum olduğu artık ayan beyan kendini göstermektedir. Sonucun sonucu ise, babalar gibi satılan bir ülke ve üç katına çıktığı söylenen bir milli gelir ortamında sadakalarla geçinen bir toplum, eskiden Forbes’ta esamesi bile okunmayan Türklerin onları bulan sayısı ve ülke zenginliğinin yüzde seksenini elinde tutar duruma gelen %2-3’lük müreffeh bir Türkiyeli kitle.

Gelelim İMF ile yapılmak istenen anlaşmaya;

Dediğimiz gibi normal görevi piyasaların likidite sorununu çözmek olan İMF Türkiye’den KDV’yi artırmasını istemekte.

Bunun anlamı nedir? İt itin ayağına basmazın ekonomideki ifadesidir.

Türkiye, 2000 yılından beri uyguladığı IMF Programları ile zaten dünyadaki en yüksek dolaylı vergi oranlarına sahip bir ülkedir. Yani ülkede düşük gelirli olup da değer üreten herkes devletin vergi gelirlerini toplaması bakımından zaten kaçışı olmayan kesimleri oluşturmakta. Son verilere göre Türkiye’de dolaylı vergilerin oranı % 72’yi geçmiş durumda. Dolaylı vergiler tüketim harcamalarından tahsil edilen bel kemiğini KDV’nin oluşturduğu bir vergi türü.

Bu; ülkedeki verginin % 72’sini ülke milli gelirinin ancak % 20-30 gibi bir kısmını elde edebilen kesimlerin ödemesidir. Ülke varlıklarının % 80’den fazlasını elinde tutanlar ise gelirlerinin büyük kısmını tüketim dışı işlemlerde değerlendirdiği için vergileme dışında kalmakta ve vergilerin ancak % 28’ini ödemektedirler. Bu oran içerisinde küçük üreticilerin ödediği gelir vergisi ve kurumlar vergisini de bir kenara aldığımızda ülke kaynaklarını sömürenlerin ödediği vergi oranının toplamda % 10-15 gibi düşük bir seviyeye indiğini rahatlıkla görürüz.

Bundan bir ay kadar önce Egeli bazı iş adamları hükümete; “Bizi kurtarmak istiyorsanız –sanki sizin gibileri kurtarmak çok da gerekliydi- işçilerin birikmiş işsizlik sigortası birikimlerini bize verin” demişti. Bu denli ahlaksız bir teklife maalesef daha ahlaksız bir destek IMF’den geldi.

IMF, hükümetten dolaylı vergilerin artırılmasını istiyor. Bunun Türkçesi şu:

Sadakayla geçinmeye çalışan vatandaş ekmek, su, şeker, peynir, zeytin gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılarken daha fazla vergi ödeyecek –bu ürünlerin fiyatları da artacaktır KDV’deki artışa bağlı olarak- devlet de vergi adıyla topladığı kaynakları, vergiden masun tutulan zengin taifesine batmasınlar diye verecek. Onlar da üretim yapacaklar –tabii gidip borsada batırmazlarsa-, ürünlerini daha yüksek fiyatlardan vatandaşa satacaklar. Ayrıca bu kesimler vergi kaçırmadaki ustalığı sayesinde bir kere daha kazanacaklar sonuçta vatandaşın parasıyla vatandaşa bir kere daha kazık atacaklar.

IMF sonuç olarak bu krizde, zenginleri daha zenginleştirmek, fakirleri daha da fakirleştirmek misyonunu gerçekleştirmek için elinden geleni yapacaktır. İktidarın pozisyonuna gelince; bu kurum ve onun ortaklarına bir bedel borcu olan bir hükümetin böylesi bir politikaya ayak direme şansı hiç mi hiç yoktur.

Ama bence asıl sorun hükümetin böyle bir isteğinin de olmamasıdır. Çünkü böyle bir çabası olsaydı, yıllardır içten içe yaşanan bu çürümeye bir çözüm bulur, ülkede yaşanan çöküşten siyasal çıkarlar elde etme yoluna gitmezdi.

Herkese hayırlı bayramlar…

print

Bir cevap yazın