Türkiye’de Kürt Sorunu son yılların en çok tartışılan konusu haline gelmiştir. Konu hakkında bilgisi olan, teklifi olan, kendini taraf sayan hemen herkes bu sorunun çözümü için bazen oldukça yeni orjinal bazen de eskinin tekrarı mahiyetinde tekliflerle karşılaşılmaktadır.
Bu değişik tekiflerden birisi de Üstad Said Nursinin talebelerinden birisi olarak bilinen Sayın Abdülkadir Badıllı tarafından yapılmıştır.
Badıllı bilindiği gibi bir aşiret adıdır. TDV İslam Ansiklopedisinde, Faruk Sümer’in Oğuzlar, Ziya Gökalp’in Kürt Aşiretleri Üzerine Tetkikler adlı kitaplarda Badılı aşiretinin “Türkmen” olduğu, ama sonradan “Kürtleştiği” iddia edilmektedir. Bu aşiretin Urfa merkez köylerinde sakin olanlardan Abdüladir Badıllı ise bu iddiaların aksine kendilerinin, “Türkmen değil Kırmanç” olduğunu açıklamaktadır. Sayın Badıllı daha önce Yeni Asya Yayıları arasında yayınlanmış bulunmaktadır.
Badıllı’ya göre [“Kürt Sorununun çözümü ancak eyalet sistemi” ile olabilir. Çünkü: [“Kürt milleti bu memlekette, diğer komşu memleketlerde, Irak’ta, İran’da büyük kesrettedirler. Öyle Lazlar gibi, Çerkezler gibi az bir topluluk değiller. Bayağı kesrettedirler. Türkiye’nin de en az yüzde 30-35’ini teşkil ediyorlar. Elbette buna karşı bir çare düşünmek lazım. Benim düşüncem eyalet sistemini uygulamaktan başka bir çare yoktur. Eğer hakikaten rahatlık içinde, huzur içinde, hürriyet içinde bu insanların hak ve hukuklarına riayet etmek istiyorlarsa Üstadımızın bundan kırk sene önce ileri sürdüğü eyalet sistemini uygulamak gerekir” demiştim.]
Kürtlerin sayları hakkında nasıl bir veriye dayanarak, Türkiye nüfusunun % 30/35’ine tekabül ettikleri hakkında bir bilgi yoktur. Üstad Said Nursinin özellikle ikinci meşrutiyet döneminden başlayarak 1922’ye kadar gazetelerde yazdığı yazılar içinde, “Eyalet sistemini” savunduğu görüşüne sıkça yer verilmektedir. Badıllı’da eğer “Üstadın bu görüşü uygulansaydı sorun böyle olmazdı” görüşünü savunmaktadır.
Bilindiği gibi Osmanlının idari bir birimi idi Eyalet. Dönemin şartlarına bağlı olarak her konunun merkezden karara bağlanması mümkün değildi. İster istemez merkezin bazı yetkilerinin yerel yöneticilere devredilmesi gerekli görülmüştür. Günümüzde Vilayet olarak bilinen idari birimlerin bir kaçı birleştirilerek “eyalet” adıyla yeni bir idari alan oluşturulmuştur. Bu günkü illerin karşılığı olarak Sancak yer almış, bir kaç Sancağın birleşmesi ile de Eyalet oluşmuştur. Sancağın başında Sancak beyi, Eyaletin başında ise Beylerbeyi adı verilen bir görevli bulunmuştur. Bu görevli ise paşa rütbesinde ve merkezden tayin edilmiştir.
Eyalet, Arapça idare etme, icra etme anlamındaki “iyale”kelimesinden türemiştir. Duraklama ve gerileme dönemlerinde bozulan Osmanlı yönetimi, Eyalet sistemini de etkilemişir. Pek çok şikayet ortaya çıkmıştır. İkinci Mahmut işte bu yalet sistemini kaldırmış ve yerine günümüzdeki vilayet düzenlemesini ihdas etmiştir. Ne var ki onun ölümünden sonra 1847’de vilayet düzenlemesi iptal edilerek yeniden eyalet sistemine dönülmüştür. 1847’de ki eyalet düzenlemesinde ilk defa “Kürdistan Eyaleti” adıyla bir idari bölge ihdas edilmiştir.
Dönemin Sadrazamı Mustafa Reşit Paşa tarafından bu düzenleme yapılmıştır. Diyarbakır-Muş ve Van illerini içine alan bir eyalet kurulmuştur. 1864’te ise eyalet düzenlemesi yeniden iptal edilmiştir. Eyalet sisteminin iptali ile birlikte Kürdistan adı da resmiyetten kalkmıştır. Şimdi yeniden ihdası istenen eyalet sistemi ile birlikte elbette, “Kürdistan eyaletinin kurulması” istenmektedir.
Çünkü Badıllı’ya göre:
“Bana göre bu mümkündür. Birbirine kaynaşma diye de bir şey yok herkes kendi örf ve adetlerini aynen koruyor. Eyalet sistemi bunu sağlayacak ve devam ettirecek o kadar. Dış işlerinde merkeze bağlı, milletvekili gönderecekler. Almanya ve Fransa’da olduğu gibi, Amerika’da var. İçişlerinde serbest bir idare sistemi. Ama mutlaka yine merkeze bağlı. Oraya da milletvekili gönderecektir.”
Sayın Badıllı’nın teklifi bir kaç açıdan ele alınabilir: Gerçekten günümüz Türkiyesinde bu sorunu çözebilir mi? Çünkü yüz yıl önce ki Meşrutiyet döneminde Kürtlerin meskun olduğu alan daha çok bazı Doğu illeri ve bazı Güneydoğu illeri ile sınırlı idi.
Kürtlerin kahir ekseriyetinin bir arada yaşadığı dönemde uygulanacak bir eyalet sistemi, Kürtlerin bazı isteklerini karşılayabilirdi. Ancak günümüzdeki durum çok başkadır. Çünkü Kürtlerin belki yarısı belki daha çoğu Türkiye’nin batısındaki illerde yaşamaktadır. Bazı Doğu ve Güneydoğu illerinde kurulacak “Kürdistan Eyaleti”, Kürt nüfusnun belki yarısını veya daha fazlasını kapsamayacaktır. Bu durum bütün Kürtlerin isteklerinin karşılığı olmayacaktır. Üstelik Kürtlerin bir kısmı için ihdas edilecek bir Kürdistan Eyaleti, bu eyaltin dışında kalan Kürtler için farklı sonuçlara da yol açma potansiyelini taşımaktadır.
Kürtlerin şimdi olduğu gibi, bütün Türkiye’de serbestçe dolaşmaları, yerleşmeleri, iş güç sahibi olmaları sınırlanacak belki de giderek engellenecektir. Çünkü iç işlerinde serbest bir Kürdistan eyaleti kendi sınırları içinde istihdam ttiklerini Kürt nüfusundan seçmeye başlayınca o eyaletin dışındaki idari bölgelerde ise Kürtlerin istihdamı zorlaşacak belki de engellenecektir. Kürdistan eyaletinin sınırlarının nasıl çizileceği de önemli bir sorundur. Çünkü Kürt nüfusun mutlak çoğunluğu oluşturduğu, Diyarbakır, Şırnak ve Hakkari üçgeninde yaşayanların Kürtlerin yarısını bile karşılamayacağı açıktır. Kürtlerin çoğunluğunu kapsamayan bir Kürdistan Eyaletinin, Kürtlerin şikayetlerini ortadan kaldıracağı kuşkuludur. Belki de yeni büyük şikayetlere kapı aralayacaktır. Osmanlı dönminde toplam 17 yıl sürmüş olan bir idari düzenleme 620 yıllık bütün Osmanlı tarihinde uygulanmış gibi iddiaların ise hiç bir mesnedi yoktur.
Üstelik Sayın Badıllı’nın Eyalet için verdiği misallerde gerçekçi değildir. Almanya’da farklı etnisite yok gibidir. Almanya’daki eyalet sistemi Alman ırkından olmayanların kültürel hakları için ihdas edilmiş değildir. Çünkü orada ki hemen her eyaletin nüfusu Alman ırkındandır. Fransa da ise zaten eyalet düzeni diye bir şey yoktur. Türkiye meşhur laiklik anlayışını da meşhur üniter yapısını da Fransa’dan almıştır.
Sayın Badıllı belli ki ne Almanya ne de Fransa hakkında güvenilir bir bilgiye sahip değildir. Hatta Türkiyenin nüfus yapısını ve Kürtlerin sosyal durumları ile meskun oldukları alanlar hakkında da yeterli bilgiye sahi olduğu kuşkuludur. O kadar ki yüz yıl öncesinin tekliflerini yei ve derde deva bir teklif diye savunabilmektedir. ABD’de uygulanmakta olan eyalet düzeni açıkça Sayın Badıllı’nın tahayyül ettiği idari düzenlemeye tekabül etmektedir. Ancak böyle bir idari düzenlemenin ise hiç bir derde deva olmayacağı hatta yeni sorunlara yol açabileceğine değinilmiştir.
Sayın Badıllı’nın Kürt sorununun çözümü için savundukları oldukça tanıdık görüşler durumundadır. Siyaseten bu görüşleri sahipleniş olanlar ile her ne kadar din bakımından büyük farklılıkları olsa bile siasi bakımdan oldukça yakın görüşleri savunmaktadır. Yine Kürtlerin Ari-Sami-Turani oldukları gibi savunulan üç ayrı görüşten, Kürtlerin Sami kökenli olduklarını savunarak siyaseten yakın oldukları ile ayrılmaktadır. Üstelik kendisinin Kürtleşmiş bir Türkmen olduğu iddialarını redderken duyduğu heyecan cümlelerine bile yansımaktadır.
Yine Üstad Said Nursinin Kürt olduğunu açıklarken duyduğu heyecanı okuyanlar hissedebilmektedir.
İnsanlar kendi ırklarını, cinsiyetlerini, ana/babalarını ve doğum yerleri ile zamanlarını seçme iktdarına sahip değilken, sırf ilahi iradeye bağlı olarak şekillenen bu özellikleri için bu kadar heyecanlanmaları anlaşılır bir husus değildir.