Kutsal An…

—Pek mübarek ama aslı yok şeyler—

Geçenlerde kendime suçüstü yaptım.Mevlit dinlerken yakaladım.

Üretilmiş ve dinleşmiş olmasına rağmen,

Güzel sesle okunduğunda insanı duygulandırdığını fark ettim.

Neden olmasın?

Çoluk çocuğun doğum günü kutlanıyor da,

Peygamberin doğum günü niye kutlanmasın.

Üstelik iyi ki doğmuş.

Festival havasında haddi aşmadan konferans ve panellerle, yarışma ve etkinliklerle pekâlâ kutlanabilir.

Havai fişekler atılabilir.

Resulü hatırlamak ve gençlere onun önemini anlatmak adına güzel bir faaliyet olmaz mı?

Olur, olur da

İnsanı rahatsız eden şeyler var;

İşine geldiği için mevlit okutmak,

Bununla tatmin olup asıl sorumluluklarını unutmak,

Ardından mevlidi din yerine koyup güya dine saygının örneğini oluşturmak.

Mevlidin sadece kültürel bir motif olarak olsa olsa bir örf ya da halk âdeti olduğunu bile bile onu ibadet şekline dönüştürenlere ne demeli?

Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’nden

Kandil geceleri ve namazlarıyla alakalı…

Aklımızla alay eder gibi şu cümlelere bir bakın;

Regaip gecesi namazı şöyle ki: Receb-i Şerif’in ilk Cuma gecesine Leyle-i Regaip denir. Bazı zatların beyanına göre bu gecede resulü Ekrem sallallahü aleyhi vessellem efendimiz tecelli’i ef’ale mazhar olup nûri ef’ale müstağrak olmakla Hak Tealâ hazretlerine şükür için on iki rekât namaz kılmıştır.

Resulü Ekrem efendimizin muhterem valideleri rahmine bu regaip gecesinde şeref vermiş olduğuna dair olan bir rivayet pek muvafık görülmemektedir. Çünkü bu gece ile vilâdet-i nebeviyyeleri arasında müddet, bunun hilafına şahittir. Şu kadar var ki hazreti Amine’nin fahr-i âlem efendimizi hamil olduğuna bu geceden itibaren muttali olmuş olması melhuzdur. Maahaza Leyle-i Regaip pek mübarek bir gecedir. Zaten regaip; nefis mergup, bahası ağır, çok ata ve ihsan manasına olan Ragibe’nin cem’idir. Bu geceyi ibadetle ihyanın sevabı pek çoktur. Fakat bu gecede kılınacak namazın mesnuniyeti (sünnet olması), mendubiyeti hakkında kuvvetli bir delil mevcut görülmemektedir. Bu gecede toplanıp regaip namazını cemaatle kılmanın bir bidat olduğu tasrih edilmektedir. Zaten teravihten başka hiçbir nafile namazını birbirlerini çağırarak cemaatle kılmak kerahatten hali değildir. Ancak bir yerde bulunan iki üç zatın bu gibi namazları cemaatle kılmaları caiz görülmüştür.

 Bazı zatlar kim bunlar, bu bilgiye nereden ve nasıl ulaşmışlar belli değil,

Bu geceyi ibadetle ihyanın sevabı pek çok.

İyi de sünnet veya mendub olduğuna dair bir delil yok.

 Fakat regaip namazını cemaatle kılmanın bir bidat olduğu tasrih ediliyor.

İki üç zatın bu gibi namazları cemaatle kılmaları caiz görülüyor.

Heyhat!

Llahana turşusu yiyerek perhiz yapmak böyle oluyor demek ki.

Pek mübarek ama aslı yok şeyler Çok sevap ama sünnet bile değil.

Nitekim berat gecesi için söylenenler de aynı;

Berat gecesi namazı şöyle ki Şaban-ı Şerif’in on beşine tesadüf eden geceye Leyle-i Berat denir, pek mübarek bir gecedir. Leyle-i Berat’ta mahlûkatın bir sene içindeki rızklarına zengin veya fakir aziz veya zelil olacaklarına ihya veya imate edileceklerine ecellerine ve hacıların adetlerine dair tarafı ilahiden meleklere malumat verileceği beyan olunmaktadır.

Velhasıl berat gecesinde ibadet ve taatta ve nafile namaz kılmakta birçok sevaplar vardır. Fakat bu geceye mahsus şekli muayyen mesnun (sünnet) bir namaz yoktur. Bu husustaki rivayetler kuvvetli değildir.

Kadir gecesi namazı için söylenenler de;

Deniliyor ki kadir namazının en az iki rekât ortası yüz rekât en çoğu da bin rekâttır. Bu namaz iki rekât kılındığı takdirde her rekâtında iki yüz ayeti celile okunmalı yüz rekâta kadar kılındığı takdirde her rekâtında Fatiha-i Şerife’den sonra süresiyle üç kerede ihlâs süre-i celilesi okunup her iki rekâtta bir selam verilmelidir. “Allahümme inneke afüvvün tühibbül avfe fa’fü annî” yani “Ya Rabbi, sen affedicisin affı, bağışlamayı seversin beni affet” duası da tekrar edilmelidir.

Bu namazın bu veçhile kılınacağı hakkındaki rivayetler pek kuvvetli değildir. Asıl maksat bu geceyi mümkün olduğu kadar ihya etmektir. Bu kutsi gecede elden geldiği kadar sair nafile namazlar gibi tatavvuan namaz kılınabilir. Her halde tekellüften kaçınılması efdaldir.

Bu namazın bu veçhile kılınacağı hakkındaki rivayetler pek kuvvetli değil.

 Ama  asıl maksat bu geceyi mümkün olduğu kadar ihya etmek.

Yeterince delillendirilememiş çok ciddi iddialar.

Üstelik pek mübarek ama asılsızlar.

Şu namazı kılın.

Ancak,

Rivayetler pek kuvvetli değil.

Bunlar ya dayak yememiş ya da sayı saymasını bilmiyorlar.

Din ellerinde sahipsiz kalmış, sanki oyun oynuyorlar.

Kutsal yani temiz, münezzeh, yüce, mübarek, aziz ve saygıdeğer.

Dahası dokunulmaz.

Hepsi Allah’ın sıfatları..

Sadece onun.

Başka şeyler ona nispetle anlamlanırlar.

Böylesine bir İlah ile ilişkisini belirli gün ve saatlere sıkıştıranlar,

Kendileri gibi onu da tatile çıkarıyor,

Yılsonu muhasebesi tutturuyorlar.

Geri kalan zamanlarda istediklerini yapabilsinler diye belki de.

Allah’ın hatırını sayacakları yerde,

Tilki kurnazlığıyla,

Bütün olup-bitenin faturasını da ona kesiyorlar.

Pişkinliğe bakın ki,

Kazanırken, harcarken, tatile çıkıp, eğlenirken hatırlamadıkları Tanrı

Bu gün ve gecelerin karanlığında,

Birden yanı başlarında bitiyor.

Kapılarında biriktirdikleri günahlar için

Yok mu rahmet isteyen diyerek,

Çöplerini topluyor ve bu sümsükleri temize çıkarıyor.

Yağma Hasan böreği.

Fetheden siz olsanız da yabancı kültürlerle karşılaşmanın karşılıklı bir bedeli vardır.

Belki etkilediğiniz kadar da etkilenirsiniz.

Örneğin hızlı giden bir arabayla yavaş giden bir araba çarpıştığında,

Evet, yavaş giden hızlı giden tarafından sürüklenir.

Ama hızlı gidenin süratinde de bir değişme olur.

Bunun gibi zaman içerisinde dinin içine dinden olmayan pek çok şeyin girdiği bilinir.

Zamanın çok şeyi eskitip bozduğu düşünüldüğünde,

Bazı zaman aralıklarında hep dinin özüne dönmek gerekmiştir.

Bazen buna reform denir,

Bazen ıslahat  bazen tecdid bazen de yenileme.

Bütün bu değişim ve dönüşümler çok zor,

Ve hep bir öcü gibi algılana gelmiştir.

Karşı çıkanlara gelince;

Muhataplarını kategorize ederek hep belden aşağı vururlar.

Artık siz sapık, ajan, kışkırtıcı, fitne ve en önemlisi

Ehl-i sünnet karşıtı bir düşman rolüne sokuluverirsiniz.

Gelenekleri dinin yerine koyanlara dikkat edin,

Ne hikmetse sistem aşığıdırlar.

Pek bilinmez ama onlar Pavlus’tan öncedir tarihi açıdan

Statükonun köpekleri olarak.

Bundan da anlaşılacağı gibi,

Mevlit’in kullanımı ibadî değil, düpedüz siyasidir.

İçeriğine bakın sağlıklı bir İslam anlayışı da çıkmaz.

Şu tarihin dönekliğine bakın.

12 yy.’da

İşbiliye’de, Kurtuba’da

Kilise’nin bağnazlığına karşı Rönesans’ı desteklemiştik.

Müslümanların elinden bu dini kurtarmanın zorluğuyla,

20. yy.’da bize karşı bizi savunmak durumundayız.

Mevlit, Osmanlı örneğinde;

Fetret sonrası, siyasi ve sosyal açıdan karışıklık içinde bulunan toplumu yıkıcı propagandalara karşı korumak,

Ehl-i Sünnet görüşünü savunmak,

Devletin bütünlüğünü sağlamak görevini üstlenmişti.

Sünnet ehlinden kasıt devlet erkiydi.

Tersinden Türkiye’de;

Dinî faaliyetlerin yok sayıldığı ilk dönemlerde,

Bir yandan toplumun dinsiz kalmamasına yardım ederken,

Diğer taraftan dinin yerine göz dikmişti.

Bu güne gelince;

Hala halka sahte bir huzur vermesine,

Anlamsız tatmin gösterilerine rağmen,

İnsanların bardağını doldurmaya devam ediyor.

Bardağı dolan insanlar yeni ve farklı şeylere gerek duymuyor.

Batıl inançlarla dolmuş bir bardakta hak kendine yer bulamıyor.

Zira suyun saf ve temiz olanını aramaya ihtiyaçları kalmıyor.

Bu arada abartılı sevgi gösterileri arasında,

Peygamberin kendisi, hayatı ve mücadelesi buharlaşıp gidiyor.

Görüldüğü gibi her seferinde olaylara şekil veren şey, algılama biçimi oluyor

Samimiyet ve fedakârlık gösterileri arasında,

Cehaletten olsa gerek,

Peygambere tek kişilik bir loca tahsis edip bizden koparmak istiyorlar.

Bilirsiniz;

Şeytan göz kırptığında gerçeği örtmek o kadar zevklidir ki bazen bunu iyilikler bile üstlenir.

Yepyeni bir bakış açısıyla;

Peygamberimizin yaptıklarına bakınca,

Her türden putlaştırmaya karşı, aslında doğan bir devrimci düşünceyken,

Yerini muhafazakârlığa bırakıp zulmün ta kendisi olabiliyor.

Bu müptezellerin dolabına beygir olmaya görün.

Bunlar;

Ashab-ı Kehf’i uyuyan yedilere,

Kerbela’yı aşure gününe,

Hıdrellezi bahar bayramına,

İbadeti de kandil kutlamalarına dönüştürüp Sırf kültürel kalsa belki fit olacağımız şeyleri

Devletin bekasına kurban ediyorlar.

Böylelikle;

Muhtemel bir başkaldırının sembolü olmasın diye

Azcık ata dini, biraz kutsallık,

Bir tutam peygamber aşkı, bir demet bilinmezlik esrarı,

Sermayenin elinde ince doğranmış bir vicdanla

Hiçbir katkısından tat alamayacağınız bir çorbaya dönüşüyor.

İşte rahatsızlığın özeti bu..

Ya İşin içine dini karıştırmadan toplayın sosyolog ve psikologlarınızı

Atsınlar teorilerini ortaya oluştursunlar gün ve gecelerini küçük büyük hikâyelerle

Dinin dışında bir tutkal bulsunlar da görelim.

Ya da dine biraz müsaade edin.

Yutsun o sanal ve sahte putlarınızı.

Gerçek nedir hayal nedir bir anlaşılsın bakalım.

Yoksa mevlit milleti birleştirsin,

Dini açıdan insanları tatmin edip uyuştursun,

Birileri bu birlikten arpalanıp semirtsin.

Üstelik din hala onların parasıyla üç para da etmesin.

Ayıp diye bir şey var.

Her şeye rağmen,

Milli birlik ve beraberliğe gelince;

Buna benim de ihtiyacım var.

Dine saygısızlık etmeyin de,

Varsın mevlitler okunsun memleketimde.
_________________

www.kandiller.blogspot.com

print

Bir cevap yazın