Mahallenin Delisi

(DEMOKRASİSİYLE, EKONOMİSİYLE, SAVUNMA SANAYİİSİYLE DIŞA BAĞIMLI OLAN EFELER)

Bir ülkenin tam bağımsızlığı ‘o ülkenin demokrasisinin, ekonomisinin ve savunma sanayisinin dışa bağımlı olup olmamasıyla değerlendirilir-ölçülür’ dersek ne kadar siyasi ve ilmi olur onu bilemem; ancak bildiğim bir şey var ki oda ülkemizin ekonomisi ve demokrasisiyle bu denli dışa bağımlı olduğu sürece tam bağımsızlıktan söz edilemeyeceğidir.

Dolayısıyla tam bağımsız olmayan (müstemleke demeyeceğim) ülkenin tam bağımsız parlamentosundan, tam bağımsız yargısından, tam bağımsız Merkez Bankasından, tam bağımsız YÖK’ünden, tam bağımsız Genel Kurmayından, tam bağımsız medyasından vs. vs. vs… söz etmek de sanki pek doğru olmuyor. “Söz etmek mümkündür” diyenler de elbette ki vardır, ama sadece söylerler, söylerler.

Diyorum ki tam bağımsız olmayan bir ülkenin “tam bağımsızız” diyen bir kurumu mesela parlamentoda grubu bulunan bir siyasi partisi (yine mesela) diyelim ki bu parti CHP olsun…

Evet dedik ve yetmiyorsa bir daha diyelim ki CHP-MHP bir AB ülkesinin veya ABD’nin ya da AB’nin bir organı olan Avrupa Birliği Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının Türkiye’nin siyasal, sosyal, ekonomik vb. gibi konularla ilgili (ve de BAY-KAL hz.lerinin beğenmediği) bir beyanatı oldu. Peki ya hazret bunu sindiremediyse, ne olacak? BAYKAL buna nasıl cevap verecek ya da daha açık söyleyelim BAYKAL zavallısı buna ne diyebilecek?

•a)      Hazret; “şef ‘OTURAN BOĞA’ bunu sevmedi değiştir” mi diyebilecek?

•b)      Hazret ; “kardeşim herkes işine baksın” mı diyebilecek?

•c)      “Biz bize benzeriz sizin gibi olmayız” mı diyebilecek hazretleri?

•d)      Şef BAYKAL-BAHÇELİ; “Bizim içişlerimize karışamazsınız kardeşim” mi diyebilecek?

•e)      HİÇBİRİ (ni mi diyebilecek?)

Evet,

Doğru cevabı hepiniz tahmin ettiniz;

Hiçbir şey diyemeyecek… Ha, derse ne olur diye merak ediyorsanız Avrupalılar bizden öğrendikleri bir yüklemsiz cümlecikle gülerler:

Mahallenin delisi

diyerek…

Tabi, akıllı bir adam -velev ki siyasetçi olmazsa, siyaseti bilmezse bile- siz bir birliğe girmek isteyeceksiniz sonra birlikten kendi kriterlerine uyum ikazları geldiğinde posta koyacaksınız… ancak ve ancak o “mahallenin delisi” olarak görülür ve kale alınmaz.

Şimdi dışa nasıl ve ne kadar bağımlı olduğumuza bakalım ve BAYKAL hz.lerinin ne kadar(cık) itiraz hakkının olduğuna bakalım,

Ülkenin ekonomisi dışarıdan gelen ve çoğunlukla BORSA’da işlem gören “sıcak para” ile ayakta durmakta;

Yabancı yatırımcının insafına terk edilmiş ve yerli ciddi hiçbir kaynağı kendisini kurtaramayacak durumda olan bir ülkeyiz.

Demokrasisi gâh askeri darbelerin, gâh STK’ların, (ne kadar sivil olduklarını herkesle tartışmaya hazırım) şimdilerde de hukukçular! ı tarafından tehdit(ler) altında ve ancak dış ülkelerin desteği ile o da zar-u zor ayakta kalabilen ve de zaman zaman nakavt olmaktan kurtulamayan bir ülkeyiz.

Savunma sanayisi silah üreten ülkelerin insaf ve takdirine kalmış ve de caydırıcı hiçbir silahı olmayan ülke olmaktan öteye gidememişiz. Eğer AB ülkeleri ve ABD ‘küser’ de silah ambargosu uygularlarsa “dış tehdit-iç tehdit” dedikleri tehlikeyi göğüslemekte zor durumda kalacak bir ülkeyiz…

Durumu böyle olan ülkemizin parti başkanları kalkıp adı geçen ülkelere “biz içişlerinize karışmıyoruz, siz de bizim iç işlerimize, demokrasimize laikliğimizi, yasalarımıza karışmayınız” diyecek öyle mi!?! Peki, bu adamlar “mahallenin delisi” demesinler de ne desinler? “Delilerin mahallesi” mi desinler daha mı iyi?

Beyler aklınızı başınıza devşirin…

Anayasa Mahkemesi Başkanı çıkıp “ülkenin selameti için her hal-u kârda ülkenin yararlarını düşünüyoruz” diyorsa bunu diğer hukuk birimlerinin karşı atağa (hatta hatta) hukuk savaşına dönüştürmelerini hangi akılla izah edeceksiniz? Hangi ülkeye ve hangi sevginizden bahsedebilirsiniz? Bu ülkede hukuka ve hukukçuya güvenin erozyona uğratılmasını hangi insani duyguyla izah edebilirsiniz?

Medeni ülkelerde kurumlar ve siyasetçilerin halkın inanç, düşünce, kültür ve örfüne dil uzatması görülmüş şey değil. Olsa olsa Mahallenin delilerinin serbestçe konuşabildikleri ülkelerde bu durum söz konusu olabilir.

Durum kısacası bu… şimdi kalkıp efelersiniz öyle mi?

Son olarak diyorum ki;

Beyler ensenizi görün, görmezseniz gösterirler ensenizi boynunuzu çevirerek.

O zaman kurtarabilecek misiniz kırılmaktan? Bir de elin ‘gavurunun’ eliyle…

Tek bir saniye bile aklınızdan çıkarmayınız ki siz dış güçlere/ülkelere mahkûmsunuz, mecbursunuz. Bu sebeple kuru kabadayılıkla, efelenmekle halkı kandıramazsınız. Halk çok iyi biliyor ki sizler o saydığımız ülkelerin akıl, şeffaflık, dürüst ilişkiler, özgürlükçü ve demokrat yapı ve yönetimlerini değil; o ülkelerin bozuk ve başıboş dağınık aile yapısı, seküler, profon kültürü vb. ile ilgili anlayışlarını kabul edip uygulama derdindesiniz.

Ama öyle yağma yok…

Avrupa sana diyor ki:

Bana katılmak istiyorsanız tüm koşullarımı kabu edersiniz. Yok hayır kabul etmiyorsanız başka kapıya…

Doğrusu çok da meraklısı değiliz.

print

Bir cevap yazın