Malazgirt-Çanakkale-Diyarbakır Hattındaki Sınav

Malazgirt-Çanakkale-Diyarbakır Hattındaki Kardeşlik Sınavı

Ey kardeşlerim!

Bu yazım, bu feryadım Ağrı Dağı ihtişamının Çanakkale Geçilmez’ine selamıdır. Hasankeyf’in Kapadokya’ya hasreti, Doğubeyazıt’ın Kapıkule’ye sevdasıdır bu. Bu Şerefeddin Dağları’nın Boğaziçi’ne aşkı, Diyarbekir Surları’nın Rumelihisarı’na tutukusudur. Bu Ahmed-é Xané’den Eyup Sultan’a uzanan maneviyatın bir nefesidir. Mem-u Zin’in Aslı ile Kerem’ine ağlayışı, Dicle-Fırat’ın Sakarya’ya akıp giden coşkusudur bu…

Ey kardeşlerim

Bizler “ebediyen kardeşiz”, Dünyanın hiçbir yerinde bu kardeşliğin bir benzeri görülmedi, görülemeyecek.  Bütün dünyaya numune olacak bir kardeşliktir bizim kardeşliğimiz, bu böyle biline…

Ey kardeşlerim!

(Şahsen savaş karşıtı olmakla beraber)

Biz bu kardeşliği Malazgirt’te ortaya koyduk. Biz bu kardeşliği Haçlılara karşı bütün savaşlarda ortaya koyduk, bu kardeşliği biz Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Anafarta’larda da ortaya koyduk. Biz kardeşliğin ne olduğunu hiç gerek yokken Kore Harbi’nde de dünya âleme gösterdik. Kıbrıs Barış Harekâtı bu kardeşliğin unutulmaz destanlarıyla dolu. Pişman değiliz, Allah korusun gerektiği zaman yine aynı şekilde kardeşlerimizle omuz omuza oluruz…

Peki bunun karşılığında ne oldu dersiniz, ey kardeşlerim!?

Şimdi basit gibi görünen birkaç örnekle bunun karşılığının ne acı olduğunu anlamaya çalışalım.

Ey kardeşlerim!

Onlarca yıl radyo ve televizyonlarımızda Almanca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça, Portekizce, Yunanca, Macarca, Bulgarca, Arnavutça, Sırpça… Latin Amerika’da, Afrika’da ne kadar dil var ise… bütün dillerde şarkılar söylendi, repler yapıldı. Kikiki Kukuku’larla dans edildi. Doğrusu çok da hoş parçalardı. Ama inanın sizin bu kardeşlerinizin (ana) dilinde de çok güzel şarkılar ve halaylar vardı: Melli Melli, Şemmame, Kevoke, Oke Kaşon… oyun ve müzikleri Kikikil’erden çok daha sevilecekti ülkemizde kardeşlerimiz tarafından.

Ey kardeşlerim!

Şimdi Allah aşkına söyleyin; bu kardeşlerinizin (ana) dilinden tek bir kere, tek bir gün, tek bir tane Kürtçe şarkı çalındı mı radyolarımızdan, televizyonlarımızdan? Bir tane, sadece bir tane şarkıyla kıyamet mi kopardı? Bir tane manimiz, fıkramız anlatılsaydı; bir şiir, bir masal anlatılsaydı dilimizle sevinseydi çocuklarımız… Bütün ömürleri boyunca haberleri anlayacak bir dille dinlemekten mahrum bırakıldı annelerimiz, babalarımız… Hatta hatta yemek tarifi bile yapılmadı bu kardeşlerinizin dilinden… bir çorba tarifi yapılsaydı annelerimize (ana) dilimizle dünyanın sonu mu olurdu sanki? Kardeşlik destanları anlatılsaydı, Malazgirt’ten Çanakkale’ye; Selahaddin-i Eyyubi anlatılsaydı muhteşem seferleriyle kardeşlik mi zedelenirdi? Tam tersi kardeşliğimiz daha da ESSAH olurdu, değil mi?… ama olmadı, dilimizi birileri yok saydı.  Bunun ne kadar acı-keder dolu, ne kadar izdırap verici, ne kadar aşağılayıcı; bunun ne kadar hayretten de öte hayret verici olduğunu bilir misiniz?.. Nerden bileceksiniz ki…

Ey kardeşlerim!

Bu bizi yok saymaktı, biliyorduk. Dilim varmıyor ama bu bizi ‘hiç’lemekti. Bu demekti ki ‘siz yoksunuz’, ‘siz var kabul edilmiyorsunuz.’ Kardeşleri tarafından biz kardeşleri ‘yok’ muamelesine tabi tutuluyorduk böylece… Bizler ilkokuldan (yedi yaşımızdan) beri “Varlığımızı Türk Varlığına Armağan Etmiştik”. Ama buna rağmen bu tutum “sizler varla yok arası”sınız demekti bize. ‘Yaşıyorsunuz, vatandaşsınız… Türk, doğru ve çalışkansınız;’ (ama ana) diliniz hepimize ait olan radyolarımızda, televizyonlarımızda, gazete ve dergilerimizde, dairelerimizde, tören ve şölenlerimizde; hatta hatta pavyon ve gazinolarımızda da yasak(tı)… Bu acıyı inşaallah asla yaşamazsınız. Ama bunların ne kadar acı olduğunu biz anlatsak da anlayamazsınız. (Sizden ebediyen ırak olsun) ancak yaşanarak bilinir bunun acısı ey kardeşlerim!..

Ey kardeşlerim!

Bizler ilkokulda öğrenci iken (kimi zaman evlerde bile) kırmanci-zazaki konuşamıyorduk biliyor musunuz? Çünkü öğretmenlerimiz anadilimizi konuşmamızı yasaklamışlardı. Bir de kardeşlerimizden hafiyeleri vardı gizli gizli gelip kontrol eden. İşin acı tarafı biz de yıllar sonra öğretmen olduğumuzda aynı şeyleri yaptık ilk yıllarda. Ne trajikomik değil mi?

Ey kardeşlerim!

Bizim birbirimizle hiçbir hesabımız yoktu biliyorum. Ama birilerinin bizlerle akıl almaz hesapları vardı. Bunun için de kardeşlerden birisinin giyim kuşamı, dili, sevdiği renkleri, tarihteki kahramanları ile iglili yazıları vs. kimi zaman sansürlendi, kimi zaman yasaklandı, kimi zaman da görmezden gelindi… En çok ta görmezden gelinmeler ağırımıza gitti biliyor musunuz? Sanki bir kardeş kardeşinin mutlu olacağı, sevineceği, sevdiği güzelliklerini yok sayarak ve tepkisizlikle (adeta yerin dibine batırarak) cezalandırıyordu. Ne kadar acı bilir misiniz ey kardeşlerim? Nerden bileceksiniz ki…

Ey kardeşlerim!

Gün geldi biz bu yükü artık çekemez olduk, ağırlaştıkça ağırlaştı. Hem yükün ağırlığına birileri “taş, top, mermi” ekleyip daha da dayanılmaz hale getirmişti. Peki, siz ne yapıyordunuz/ne yapıyorsunuz kardeşlerim? Bunlara niçin izin veriyordunuz/veriyorsunuz? Yükümüzü hafifletmenizi beklerken niçin hiçbir şey yapmadan bekliyordunuz/bekliyorsunuz kardeşlerim?

Ey kardeşlerim!

60 bine yakın insanımızı kaybettik. Siz sadece “evlatlarınız olan evlatlarımıza” ağlarken biz hepsi evlatlarımız deyip 40 bin defa ağladık. En çok da Bingöl baskınında pusuya düşürülen askerlerimize ağladık, sebebini sormayın gitsin… Askerlerimize, polislerimize Kürtçe ne ağıtlar yakıldı biliyor musunuz? Nerden bileceksiniz ki?.. Annemin nefesi kesilircesine o erlerimize-erbaşlarımıza hıçkıra hıçkıra ağlayışını asla unutamam kardeşlerim. Ya Kulp’ta öldürülen on bir köylüye ağlayanınız oldu mu? Vazgeçtim bunu sormadım kabul edin…

Ey kardeşlerim!

Kürtçe olan köylerimizin, dağlarımızın, tepelerimizin isimleri de değiştirildi biliyor musunuz? Allah sizin de çocuklarınızı bağışlasın, üçüncü kızım olan ‘’Dilan’’ın adını uzun süre yazdıramadım nüfus kütüğüne… “şenlik, düğün, şölen” anlamına gelen “Dilan” ismini yazmadılar biliyor musunuz? ‘Yasak’ dediler, ‘olmaz’ dediler; bu Kürtçedir deyip yazmadılar Kürt olan memur kardeşlerimiz…

Çünkü “öyle emir almışlar“mış. Çünkü “yeni genelge gelmiş“miş “Kürt kökenli” içişleri bakanının bakanlığından. Günlerce bekledim biliyor musunuz? Dahası kimi yerlerde çocuklarına bu tür sakıncalı! isimleri koyan ebeveyne “bölücü” damgası vuruluyordu. Olmaz demeyin, vallahi oldu kardeşlerim… daha dahası “soruşturma geçiren ebeveynlerden” bile bahsediliyordu. Bu kardeşliği ne kadar yaraladı/yaralar biliyor musunuz kardeşlerim?..

Ey kardeşlerim!

Bütün Kürtçe isimli köylerimizin isimleri değiştirildi. Hem de Türkçe isimlerdeki güzellik gibi dünyanın en güzel isimleri anlamsız, boş, aceleye gelen abuk-sabuk isimlerle değiştirildi. Bu ne kadar zorumuza gitti biliyor musunuz? Nerden bileceksiniz ki…

Ey kardeşlerim!

Bütün bunlar olurken biz ne mi yaptık? Merak ediyor musunuz?

Devam edecek…

print

Bir cevap yazın