Allah’ın yeryüzünde kıyamete kadar, günah işlemeyen adamları –kesintisiz olarak bir soydan- getireceğine inanmak/inandırmak ”o soy(!?)dan olduğunu iddia edenlerin” fazlaca menfaatleneceği sıcak bir postun/minderin oluşumunu temin ederken, onlara inananlar için ıslak bir zemin oluşturmaktadır. Islak diyoruz çünkü çok insanın ayağı bu ıslak zemin yüzünden Sırat-ı Müstakıym’den kaymıştır.
Şia bir peygamberin babası müşrik veya kâfir olmayacağı gibi onun neslinden de kâfir olmaz diye inanır. Bu delilsiz, mesnetsiz, teorik inancı son peygambere (Muhammed aleyhisselama) uyarlamaya çalışır ve der ki: Muhammed aleyhisselamın babası, amcası, dedesi, hiçbirisi müşrik olamaz. Mantıksal ve duygusal bir yaklaşımla da zihinleri bulandırıp ikna etmeye çalışırlar ve “Allah onlara azap ederek peygamberini üzmez.”(!) derler.
Bundan yola çıkarak peygamberin soyundan gelecek seyyid(!) ler de masumdur, günah işlemezler ve onlar bu dinin önderleridir ve peygamberin vazifesini onlar yürütürler!
Peygamberin soyu da kızı Fatıma’dan yani dolayısıyla kocası Ali (r.a.) den devam ettiğine göre bütün seyyidler Ali (r.a.) nin soyundan gelmektedir. Görüldüğü gibi tasavvuftaki seyyidlik inancı Şia’dan gelmektedir ve tamamen Aleviliktir. Zaten tasavvuf her sapkın inançtan nasibini unutmayacak kadar geniş bir dinin adıdır. Bu genişliğin sebebi tahrif sahasını genişletme ve İslam’ı olabildiğince bozma maksadıdır. Yeryüzünde hangi sapık inanç yaşamışsa tasavvuf ondan nasibini almış ve yeni sapkınlıkları doğurmada en cüretkâr ve en marazî dişi bir kanser gibi yayılmayı sürdürmüştür.
Bu seyyidlik iddiasının aslı esası nedir? Bu uyduruk teorinin pratikte yeri var mıdır? diye, Kur’an’ı açalım ve geçmiş peygamberlerin kıssalarına bakalım.
Âdem aleyhisselamdan başlasak karşımıza Habil’i öldüren ve cehennemi hak eden ilk katil çıkıyor. O’nun ismi Kâbil ve o Âdem’in neslinden, soyunun ilk seyyidlerinden(!)
Nuh aleyhisselamdan başlasak karşımıza Nuh’un oğlu Kenan çıkıyor, müşrik, putperest bir oğlan, tabi bu durum “seyyidliği baltaladığı için bazı uyanıklar “Nuh’un karısı bu oğlanı başkasından peydahladı” diyecek kadar ileri gidebiliyorlar.
İbrahim aleyhisselama bakıyoruz; babası Azer bir putperest. İbrahim’in bütün çabalarına rağmen, Azer iman etmiyor ve müşrik olarak ölüyor.
Hani bir silsile vardı, babası, oğlu, torunu, hepsi seyyid olacaktı?
Tabi tahripkâr teorisyenler, kendi teorilerini doğrulamak için Kur’an’ın ve tarihin gerçeklerini yalanlamakta hiçbir beis görmüyorlar ve bu defa da diyorlar ki “Azer İbrahim’in üvey babası olmalı, öz olması düşünülemez.”
Tabi onlar tahrifi sürdürürken, aslı koruyanlar ve tecdid edenler yok mu? Onlar herkese iftira ederken gerçekler ortadan mı kalkıyor? Hayır, sadece gerçeklerin üstünü örterek küfrediyorlar, gerçekler altta kalıyor.
Görülüyor ki; Kur’an’ın bize haber verdiğine göre bu seyyidlik teorisi batıl bir iddiadır ve ancak Kur’an’dan haberi olmayanlardan kendisine müşteri bulacaktır.
Peki, seyyid olduğunu iddia eden bir şeyhin oğlunun başkasından peydahlanmadığını neyle biliyorlar bu düzenbazlar? Yeni bir kitap mı gelecek de haber verecek falancanın oğlunun kâfir olduğunu ve birileri de o halde bu oğlanı anası başkasından peydahlamıştır diyecekler?
Burada işin vahim tarafı, Kabilleri, Kenanları, seyyid kabul edip onların peşinden gitmektir. Vesselam…
www.kuranyolu.net