Adana’da bir öğrenci evinde bir arkadaş Rıza isimli şiiri mutlaka dinlemelisin demişti.
O evde zaman zaman bir araya gelir, ülke meselelerine çok girmeden insan, aşk, sinema, sanat üzerinden konuşmalar yapardık.
O şiiri dinlediğimde çok etkilenmiştim.
Öncesinde Sinop Ayancıkta bir köy okulunun lojmanında teyibi başa sara sara saatlerce “şu dağlarda kar olsaydım” şarkısını dinlediğimi hatırlıyorum.
Onun öncesi de var elbette Erzurum’da bir lise öğrencisiyken Türkiye’yi kasıp kavuran Ahmet Kaya şarkılarından en çok etkilendiklerim Yusuf Hayalaoğlu’nun sözlerini yazdığı şarkılar olmuştu.
Bir çok şarkısı her düşünceden milyonlarca insanı derinden etkileyen Ahmet Kaya’nın sanırım en fazla tercih gören şarkılarının sözleri Yusuf Hayaloğlu’na ait olanlardı.
Adana’da Üniversite de uzatmaları oynadığım dönemlerde Duygu cafe denilen öğrencilerin genel uğrak mekanlarından birinde gene bozuk para marifetiyle defalarca giderim şarkısını dinlediğimizi hatıralarımın bir yerlerinde tutuyorum.
Ahmet Kaya ve Yusuf Hayaloğlu beni sarsan bir çok eserin yaratıcısı oldular. Bütün ölümler erken olduğu gibi onlarında ölümleri erken oldu.
Magazin gazetecileri ödül töreninde kürtçe söyledikleri nedeniyle onu afaroz edip dışlayan bu ülkenin televiyonlarında bugün inatlaşır gibi hemen hergün kürtçe şarkılar gösteriliyor.
Devlete ait bir televizyon kanalı kürtçe yayınlar yapıyor. Ülkesinde kalsaydı yaşasaydı diye serzenişler karşısında hanımı Gülten Kaya’nın söyledikleri çok önem kazanıyor.
Yattıkları toprağın önemi yok, ürettiklerine bakmalıyız diyor.
Ölümünden sonra yıllar geçmiş olmasına rağmen aynı değerde bir şarkısının tozuna bile rastlanmıyor.
Şair Yusuf Hayaloğlu içinde sanırım yıllar sonra aynı üzüntü dolu serzeniş cümlelerini kullanacağız.
Bu ülke değerlerine doğru dürüst sahip çıkmadı. Yeni yeni bir tövbe arayışında. Mezarları taşımak gibi sembolik adımlarla işe koyulduk sonunda. Bu çok anlamlı çünkü ileride en azından kovmayacağımıza, afaroz etmeyeceğimize dair anlamlar taşıyor bu adımlar.
Ama buruk bir duygu içimi yakıyor. Yılmaz Güney’den, Mehmet Uzun’a, Nazım Hikmetten, Ahmet Kaya’ya kovduğumuz onca değer gibi yeni değerler yeni ışıklar görünmüyor ufukta.
Ufukta umudumuzu canlandıracak hiçbir belirti yok bu yönde.
Zenginliklerimizi yüreğiyle, beyniyle, diliyle, dişiyle, dudağıyla ortaya çıkaracak yeni damarlar kurumuşa benziyor.
Büyük bir pişmanlıkla yeni damarların ortaya çıkabileceği olgunlaşmış bu ortamın yaşaması için bütün çabamızı ortaya koymalıyız. Bu cografyada acıları, zulümleri, ihanetleri, vefasızlıkları aydınlar üzerinden yürüten soysuz bir anlayışı hortlamayacak şekilde ölüme terkedebilmeliyiz.
Maviş gözlü dev şairin şiirlerini ve şarkılarını yüreklerimizi yakan ateş tadıyla yeniden yeniden dinleyerek
aydınlarla olan vefamızı somutlaştırabilmeliyiz.