MHP’li Osman Durmuş, Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan’ın 2007 senesinde GATA ’da yatmakta olan Nejat Uygur’u ziyaret etmek istemesi ancak başörtüsüyle hastaneye kabul edilmemesi hususunda abesle iştigal ederek aklı sıra komiklik yapmak istemiş olacak ki, “Nejat Uygur’u ziyaret etmek isteyen Hanımefendiye, ’Gülhane’ye gelmeyin’ demişler; Sizi beyaz önlüklüler sizi, 3-5 kuruşu görünce kendinizi ne sanıyorsunuz? Peygamber olarak anılan bir Başbakan’ın eşini nasıl kabul etmezsiniz. 3-5 kuruş paranıza mı güveniyorsunuz? Sizin muayenehanelerinizi kapatsın da bir görün’’ şeklindeki sözleriyle Genel Kurul’u hareketlendirdi.
Ziyaret ettiği bir hastanede kaloriferlerin fazla yanması nedeniyle başhekime ceza vererek elini beş dakika kaloriferin üstünde tutturmuş eski sağlık bakmayanı, pardon bakanı zaten komik bir adamdır haddi zatında(!).
Durmuş’ un bu lüzumsuz sözlerine AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, ’’Ne AK Parti’nin içerisinden, ne AK Parti’ye gönül verenler içerisinden bugüne kadar ’peygamber’ diyen çıkmıştır. Burada kınanması gerekenler kim biliyor musunuz? Başı örtülü diye bu ülkenin Başbakanı’nın eşini GATA’ ya almayan zihniyeti kınamayanlardır. Biz bu zihniyete alışığız. Meclisin kapısında Nesrin Ünal’ın başını açtıran anlayışı da biz biliyoruz’’ şeklinde yanıt verdi.
Bozdağ’ın sözlerine yanıt veren MHP Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, internet sitesine girildiğinde, AK Parti eski il başkanı, İl Genel Meclisi Üyesi İsmail Hakkı Eser’in, 14 Kasım 2008’deki konuşmasında, Başbakan’a bağlılığını belirttikten sonra, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için ’’Bizim için adeta ikinci peygamber’’ dediğini öne sürdü.
Peygamber gibi anılmanın, bir hakaret gibi düşünülmemesi gerektiğini belirten Durmuş tam tersine Erdoğan’dan, peygamberlik benzetmesinden dolayı, hicap duyup, milletten, Müslümanlardan ’’Estağfurullah ben peygamber değilim’’ demesini beklediğini sözlerine ekledi.
Durmuş’ un sözleri üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sataşma olduğu gerekçesiyle söz aldı.
Kürsüde, bu tür iftiraya yönelik cevap için bulunmak istemediğini dile getiren Erdoğan, ’’Her şeyden önce arkadaşımız peygamberlik zincirinin bittiğini bilmiyor. Son peygamberin, peygamberimizle beraber son bulduğunu bilmiyor ve şecaat arz ederken sirkatin söylüyor. Önce izan sahibi olacaksın’’ dedi.
Erdoğan, internet sitelerinde nelerin dolaştığını, ne tür belden aşağı vurmaların olduğunu çok iyi bildiklerini belirterek, partisinde, bu şekilde bir yakıştırmayı yapanın barınamayacağını söyledi.
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın elindeki CD’yi göstermesi ve MHP’lilerin laf atması üzerine Erdoğan, “Susmayı öğren, önce susmayı öğren, dinlemeyi öğren. Kaldı ki benimle ilgili bu tür yakıştırmayı yapan siz, ayrıca eşime laf atamazsınız. Bu edepsizliktir, izansızlıktır, ahlaksızlıktır. Sen başörtülüler üzerinden oy toplamak isteyeceksin; eşimin başörtüsü sebebiyle… Eşimi başörtüsü sebebiyle GATA’ ya sokmayanları müdafaa edecek kadar da izansızsın’’ diye karşılık verdi.
Her siyasi partide genel başkanın arkasında duran kraldan çok kralcılar elbette vardır. Bu AKP’ye has bir durum değildir. Zira iğneleme Emine Erdoğan’ın şahsı üzerinden bütün başörtülülere yapılmıştır.
Hele hele bütün Müslümanların en kutsalı olan Peygamber’i tahrik unsuru olarak kullanması tamamen çirkinliktir ve mesnetsiz birçok iftiraya sabır gösteren insanlar burada patlama noktasına gelmişlerdir. Ortaya çıkan kavga görüntüleri ise tüm dünya kamuoyuna sunulmuş, ülkemizin acı gerçeğidir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in gensoru önergesi konuşulurken kim bu milletvekilini dürtmüştür de birden aklına laf arasında böyle bir şey söylemek gelmiştir, bilinmez. Siyasi rantı önüne gelene laf atıp azarlayarak sağlamaya çalışan eski bakan, sanırım bu sefer sert kayaya çarptı ki, Başbakan’dan bir sürü laf yedi. Koskoca adamın millet karşısında böyle küçük düşmesi üzücü tabi.
AKP’ye din üzerinden ayar vermek sadece gerginlik yaratmak, ortalığı karıştırmak içindir. Buna günümüzde trollük deniyor halk arasında. Trollük denen şey, başkasının haklarını ihlal etmediği sürece kişinin istediği şeyi, istediği zaman, istediği şekilde yapabilme özgürlüğü/haddi olsa da düşünce özgürlüğü başkalarının hassasiyetlerine, kutsallarına dil uzatma hakkı vermez. Hele ki kurumlar ya da cemiyetler hakkında cüretkarlık fikir özgürlüğü olarak kabul görmez ve her zaman tahammül götürmez. Trollerin trollük yapabilmesini savunduğu ölçüde insan kendi özgürlüğünü de savunmuş olmaz. (Burada lafım Durmuş’un sözlerine fikir özgürlüğü diyenlere) Zaten bu tür durumlarda niyet ideolojileri veya troll’ün inandığı karşıt ideolojileri tartışmak değildir. Amaç ego tatminidir, bir anda bütün gözlerin öfkeyle bile olsa trolle çevrilmesi ve troll’ün insanların duygularının incindiğini görüp tatmin olmasıdır.
Hatırlayacak olursak Osman Durmuş bakanlığı süresince birçok habere konu olmuş, dünyadaki şarbonlu mektup vakaları artınca, tv’de “aha böyle açın, hiçbir şey olmaz” diye zarf açmayı göstermiş, kardeşim mektubu alınca bi bakın, inceleyin, yoklayın şöyle uzaktan açın. (elindeki zarfı burnuna değdirerek) getirip de burnunuzun dibinde açmayın. burnunuzun dibinde açarsanız n’olur şarbon bulaşır diyerek olayı fevkalade tasfir etmiş, Bolu’da açılışını yaptığı hastanede hasta muayene ederek, ‘senin bir şeyin yok.’ dediği hastaya bağırsak kanseri teşhisi konularak ameliyat edilmiş ama bağırsaktaki urun büyüklüğü sebebiyle alınamamış olmasına rağmen, sonrasında tekrar gittiği hastanede ameliyat olan o kişiye ‘al eline serumunu dolaş, bir şeyin yok senin’ tanısını koymuş, teftişe gittiği hastanede ameliyatta olduğu için kendisini karşılamaya çıkmayan başhekimi bütün kameralar önünde azarlamış, deprem zamanında yurt dışından gelen yardımları tamamen milliyetçi ruhuyla reddetmiştir. Son golü de dün mecliste yaptığı son konuşmayla peygamberliği alaya alarak, başörtüyü malzeme olarak kullanıp başbakanın eşini hiç gereği yokken gündeme getirerek atmıştır. Ve MHP’nin neden muhafazakar bölgelerden oy alamadığının son örneği olmuştur. Belden aşağı vurmak sadece kendisine ve partisine oy kaybettirecektir.
Osman Durmuş dünkü hadiseyle kaba üslubunun yanına provokatörlüğünü de eklemiştir böylelikle. İnsanların hassas karınlarından prim elde etmeye çalışmak bazen böyle beklenmedik tepkilere sebep olabiliyor işte.
Erdoğan’ın konuşma esnasında Koca Mehmet Ragıp Paşa’nın “Çingene erkeği yiğitliğini anlatırken hırsızlığını söyler ” manasına gelen aslı “merd-i kıpti şecaatin arz ederken sirkatin söyler” sözünü sarf etmesi de yapılan bu terbiyesizliği özetlemektedir kanımca.
Yalnız bu kavgalar olup biterken olaylara hiç müdahale etmeyen ve sessizliğini muhafaza eden Devlet Bahçeli çok dikkatimi çekmiş ve susup en azından parti mensuplarının saçmalamasına ortak olmayarak ilerideki oy potansiyelini az da olsa korumuştur.
Vel hasılı kelam, milletin vekili olarak herkes o kürsüde istediğini söylemekte serbesttir ama insanların kutsal değerlerine hakaret vari atıflarda bulunmak demokrasi değildir.