Türkiye’de döviz ve faiz politikasında dengeli bir politikanın olmadığı çeşitli defalar kamuoyunda işlenmişti. 2008 yılında dolarda görülen düşmelerin cari piyasaların altında gerçekleştiği hep eleştirilmişti. Özellikle dış ticaret işlemlerinde döviz girdisi olan sektörler düşük kurdan şikâyet ederken; bunun serbest piyasanın bir sonucu olduğu ifade edilmekteydi.
Merkez Bankası çok gerekli olmadıkça piyasaya müdahale etme girişiminde bulunmadığını açıklamaktadır. Ancak ülkelerin ekonomilerindeki hassas dengelerin döviz piyasalarındaki aşırı oynaklığın bir sonucu olarak bozulduğu, buna bağlı olarak faizlerde de denge kurulamadığı ortadadır. Son iki üç senelik dönemde dövizdeki düşük kurlar yaşanmışken Merkez Bankası faiz politikasını fiyat istikrarı üzerine kurmuş faizlerde aşırı düşme yaşanmamıştı. Oysa döziv piyasasındaki durgunluk döneminde bu fırsat değerlendirilmeli, faizler ekonomi araçlarının özümseyeceği şekilde uzun dönemde düşüşler gerçekleştirilmeliydi.
Son aylarda Merkez Bankası gelişmekte olan piyasalar içindeki en hızlı faiz indirimini yaptı. Bunun sonucu oluşan döviz hareketliliği, zamanlamanın uygun olmadığını ortaya çıkardı. TL geçen hafta %8.3 oranında değer kaybı yaşadı. Aşırı yükselişe müdahalede yine zamanlama hatası yapılmış, dolar kurunun 1.80 seçmesi seyredilmiştir. Oysa dolar kurundaki aşırı hararetlilik piyasada deprem yaratmaktadır. Nasıl ki aşırı düşmesi olumsuz bir etki bırakıyorsa, aşırı yükselmesi de piyasalar için olumsuzdur.
Daha önce yüksek faiz-düşük kur politikası doğrultusunda hareket edildiğini beyan eden Merkez Bankası yetkilileri, büyüme ve istihdam politikalarını göz ardı etmekte iken tek hedefin fiyat istikrarı olduğunu açıklamaktaydı. Son dönemde ise politika değişikliği yapılarak fiyat istikrarı hedefi göz ardı edilmiş oldu. Oysa bu dengelerin iyi izlenmesi gerekmektedir.
19 Mart’ta gerçekleştirilecek olan Para Politikası Kurulu toplantısında, faiz indirimin devam edeceği kararı çıkması halinde bu kararın, piyasalar için olumlu bir gelişme olup olmayacağı şüpheli olacaktır.
Diğer yandan doların yükselişine bankaların sendikasyon arayışları ve şirketlerin borçlarını ödemek için döviz toplanması neden olduğu yolundaki görüşlerin ortaya çıktığı bu dönemde, Merkez Bankasının gerekli tedbiri alması gerekirdi. Görüşlere göre:
Sendikasyon arayışları ve şirketlerin borç ödeme gayesiyle döviz talepleri devam edeceği için dolardaki yükseliş de devam edecek.
Borsadan ve sabit getirili menkul kıymetlerden çıkış hızlanıyor, artık esas hareketi belirleyen, banka ve döviz kredisi almış büyük şirketlerin borçlarının itfa konusudur.” 18’inci ayını tamamlayan dünya finans krizinden önce yaşanan bol ve ucuz kredi döneminde, Türk bankaları ve şirketleri kolay ve ucuz borçlanabiliyorlardı. Vadesi geldiğinde borçlar uzatılıyordu. Bu devir kapandı. Borçlar ya hiç uzatılmıyor ya da kısmen uzatılıyor.
Geçen sene bazı bankalar borçlarını kapatıp sendikasyon piyasasının dışına çıktılar. Diğerleri vadesi gelen borçlarının ortalama yüzde 75’ini uzatabildi.
Bu görüşler azımsanacak gibi değil. Merkez Bankasının döviz hareketliliğine neden olacak gelişmeleri takip edip, faiz politikasını buna göre belirlemeli iken bu dönemde aşırı faiz düşüşü politikasını uygulaması dövizdeki hareketliliği tetikleyecektir.