Mescid-i Haram Kolektivizmi (I)

Tahakküm Teologları ve Sürü

İnsanlarla yaşamak güçtür, Çünkü susmak zordur… (Nietzsche)

Kalabalık, karanlıktır. Çünkü tarihin her sayfasında kalabalığın ürettiği ‘’sürü’’ psikolojisinin dehşet verici neticeleri bulunmaktadır. İnsanlık tarihinin en vahşi katliamları, Kalabalık = Karanlık denklemini doğrulayıcı etkiler bırakmışlardır. Üretilen değerlerin neredeyse tamamı ‘’sürü’’nün parçası olabilme psikozuna endeksli, yargı ve sorgu metabolizmaların işlevselliğini yitirdiği ibretlik enstantaneler içermektedir.

Toplumların ürettiği tüm değerler, tarihin tekerrür gerçeğini anımsatacak nitelikte vahim bir benzerlik taşıyan sabit metodolojiler ile imha edilmiş, toplumlar deforme edilen fikir ve değerlere bağlı yargılar üretmeye hapsedilmiştir. Bunu biz en iyi ‘’İslam Tarihi’’nde görmekteyiz. Tahakküm Teologlarınca deforme edilen, özünden saptırılarak ‘’Melek Kanatlarına’’ hapsedilen İslam, tarih sayfalarındaki en vahim ‘’sürü katliamı’’ olarak yer edinmiştir. Yine belirttiğim gibi, tamamen deforme edilen anlayış, geldiği nokta itibari ile yargılar üreterek toplum vicdanını tamamen kör ederek, vahşet-talan psikolojisini öngören bir çelişkiler yumağı haline getirilmiştir.

İstanbul Fethi esnasında Ayasofya’da Melek Kanadı saydığı iddia edilen Papazların eleştirisi, tahakkümün geldiği noktayı Müslüman halklara göstermekte iken, üretilen Ruhbancılık ve anti-sekülerizm, rekat sayısınca cennete girme metamorfozunu doğurmuş, toplum hayata ve insanlık ırkına karşı tüm duyarlılığını yitirmiştir.

İşin özüne baktığımızda, bu fikir katliamı sürece yayılarak ilmek ilmek işlenerek hayata geçirilmiştir. Vahşetin Allah adına sergilendiği insanlıkdışı katliamlara bakarsak ki, Hallac-ı Mansur bunun en tipik örneğidir;

Tek gerekçe, ‘’Din elden gidiyor’’ üzerine inşa edilmiş, Allah adına hüküm koyan Ruhbanların azgınlığı doruk noktaya ulaşmıştır. Buna karşılık, Emevilerin ürettiği masalları din adı altında tek lokmada yutan halk, tarihte toplumculuğu,eşitlikçi yaklaşımı ve sosyal adaleti savunan bireylerin vahşi katledilişine seyirci kalmış, hatta bir taş ta kendisi atmıştır.

İşin en vahim boyutu ise, tüm bunların Allah adına yapıldığının iddia edilişidir…

Emevilerin yarattığı konjonktür, Peygamber adına konuşanların tüm söylemlerini ‘’Hadisleştirerek’’, Resulün ‘’Ben sadece Kuran’a uyarım’’ beyanınca oluşması gereken ‘’Kuran odaklı dindarlık’’ yerine, ‘’Hurafe odaklı Dincilik’’ yaklaşımını toplumsallaştırmıştır.

Büyük düşünür Mevlana Celaleddin Rumi, bu düşünce mensuplarına ‘’Eşek Sürüsü’’ derken, vicdanlarına zerkedilen sürü psikolojisinin ulaştığı vahim noktaya önemle temas etmektedir.

Kuran’ın tarif ettiği bazı meselelere işaret etmeden önce şunu da net biçimde belirtmek gerekmektedir ki, bahsettiğim gibi ‘’Tarihin Tekerrür hakikati’’ kendisini apaçık biçimde günümüzde de göstermektedir. Yapılan işlerin çoğu Allah’a fatura edilerek, asırların mirası olan ‘’sürü psikolojisi’’ tetiklenmekte ve toplumlar üretilen çobanların ardından sürüklenmektedir. Bunun en vahim örneği İslam anlayışının tamamen karşısında yer alan Küresel Kapitalizm’in işbirlikçilerine gösterilen bağlılıktır. Neo-Liberal ekonominin sadık kullarının toplumdan kopartılan Kuran ile arasındaki DEV çelişkiye rağmen, üretilen DİNCİ SEKTÖR’ün büyük sadakati, Mevlana’yı doğrular niteliktedir.

Mevlana, Eşek misalini verirken önemli bir hususa da değinmektedir;

  Eğer yolunu kaybedersen Eşeği takip et! Nereye giderse zıttını izle. Bil ki o yol doğrudur

Bu tarihi yaklaşım, üfürük kitabı yapılan ve toplumun içeriği hakkında hiçbir fikri olmadığı(kaldı ki buna rağmen Müslüman olduklarını iddia edebilmektedirler) Kuran’ın sayfaları arasında bolca mevcuttur.

Toplum, günahkarlık psikozuna entegre edilerek, ŞEFFAT ya Resulullah zikrine tabii tutulurken, Kuran’da Kıyamet sahnelerinde çok  feci biçimde vurgulanan bir gerçeği göremeyecek kadar KÖRLEŞTİRİLMİŞTİR;

Resul derki : Rabbim, benim ümmetim Kuran’ı devreden çıkarttılar ( Furkan 30)

Öte taraftan bilimsel geriliğin mübah sayılması,  ilim adı altında ticarileştirilen dindışı uydurmaların toplumda muteber olması da şu ayeti hatırlatmaktadır;

Aklını kullanmayanların üzerine Allah pislik yağdırır ( Yunus 100)

Tahakküm teologlarının en büyük işbirliği firavun iledir. Firavun’u tarihsel bir kişilik olarak ele almak, Allah ile Resul’ü dedikoducu ilan etmek demektir. Tarihin tekerrür gerçeği diye bahsettiğim bu gerçeği adeta gözler önüne seren bu yaklaşım dahilinde, Firavun’un evrenselliği ve buna karşı yapılması gerekenlere dikkat çekilmiştir. Dilerseniz Firavun’un tarifine hep birlikte bakalım;

Firavun için Kuran’da ifade edilen özellikler ;

 

1-     Cani, sadist ( Bakara 49)

2-     Medeniyetlerin Gerçeklerini kabul etmeyen ( Ali İmran 11)

3-     Apaçık delil ve kanıtlara rağmen bildiğini okuyan bir DİKTATÖR ( Araf 106 )

4-     Toplumun gözünü boyayan aracı güçleri olan (Ali İmran 116)

5-     Yalancı – Sahtekar ( Araf 116)

6-     Halkının inanç ve düşünce özgürlüklerini sonuna kadar kısıtlayan ve onlara karşı DESPOT bir tutum sergileyen.(Araf 123-124)

7-     GELENEKÇİ, Atalar Kültüne aşırı BAĞLI (Yunus 78)

8-     Haddi aşmış/toplumuna ekonomik-sosyal-politik anlamlarda ambargo koymuş ve onların tüm özgürlüklerini elinden almış. (Ta-Ha 24)

9-     Kullandığı metod : Halkı SINIFLARA ayırıp birbirine kırdırmak! Farklı görüşler yaratıp, bu görüşleri çatıştırmak. ( Kasas 4)

10- Halkı kayıtsız şartsız egemenliği altına alan (Kasas 28)

Gördüğünüz gibi, nitelemeler ve Kuran’ın dipnotları dediğim teferruatları veren ayetler ile ortaya çıkan tablo, günümüzde farklı versiyonlarda cereyan etmektedir. Yaşadığımız coğrafyada tahakküm teologlarının ürettiği ‘’sürü’’, yukarıda nitelenen firavuna karşı büyük mücadele vererek, Mescid-i Haram Kolektivizmini inşa eden önderlere FİRAVUN demişse de, biz vahyin neyi kastettiğini algılayacak ilmi yeterliliğe sahip olduğumuz kanaati ile bu görüşlere aldırış etmemekteyiz. Netice itibari ile, Ruhban-Firavun işbirliğinde katl-i vacib kılınacak yegane unsur, bu ilişkiyi imha edecek HAK güçleridir.

Günümüzde, yukarıdaki tablonun tezahürü boyutuna varan Küresel Kapitalizm ve bu tezahürden türeyen Emperyalizm ile, Tahakküm teologlarının işbirliği neticesinde üretilen DİNCİ sınıfı, yaşadığı Dünya’ya aldırmaksızın Cennet hayalleri ile meşgul oladursun, biz hiçbirinin yapamadığı temel açılımı ortaya koyalım.

print

Bir cevap yazın