Meslek Liselerinde Eksen Kayması

Meslek Liselerinde Eksen Kayması

Mesut KAYMAKÇI

Meslek Liseleri daha önceleri sanat okulları olarak biliniyordu. Yani sanat öğrenmek isteyen öğrenciler bu okullara alınıp eğitim verilirdi. Daha sonra bu okulların kapsamı genişletildi ve adları da değiştirildi. Bu meslek liseleri diye bilinen bu okullar dünyanın birçok yerinde işlerliğini korumaktadır. Çünkü sanayiye topluma ara elemanı yetiştirme ihtiyacı bütün toplumlarda vardır.

Meslek liselerinin genel amaçları, iş yerlerinin çeşitli alanlarda ihtiyaç duyduğu ara elemanları yetiştirmek, bunun yanında bir üst yükseköğretim kurumları için öğrencileri hazırlamaktır. Öğrenci yerleştirme sisteminde yapılan değişikliklerle meslek liselerinin, mesleki alanlarda öğrenci yetiştirdikleri vurgulanmış bu nedenle de üniversiteye yerleştirmede bazı kıstaslar konulmuştur.

Öğrencilerimizin bu durumla ilgili bilgi edinmesi ve üniversiteye hazırlıkta kendine bu yönde bir yol çizmesi faydalarına olacaktı. Fakat günümüz Türkiye’sinde meslek liseleri bugün belli oranda kuruluş amacına hizmet etmesine rağmen liseleri asıl amacından sapmış durumdadır. Mesela, bugün meslek liseleri işyerlerinin bütün çeşitliliğiyle bütün ihtiyacını karşılayabiliyor mu? Yani bütün mesleklerin öğretildiği liseler var mı? Meslek liseleri en azından kendi alanları ile ilgili olarak üniversiteye yerleştirilebiliyor mu? Meslek liselerine öğrenci seçilirken hangi kıstaslar ön planda tutuluyor. Meslek lisesine seçilen öğrencilerin branşlaşması sürecinde öğrencilerin istidat ve kabiliyetleri göz önünde tutuluyor mu? Bu soruların cevabını günümüz toplumundan bakarak cevaplandırabiliriz.

Meslek Liselerine yönelik velilerin, öğrencilerin, öğretmenlerin ve en önemlisi MEB’in aldığı tavır diğer okullara nazaran daha farklıdır. Bu okulların asıl açılış amacı topluma, sisteme ve ekonomiye ara eleman yetiştirmek iken az önceki yaklaşım tarzlarından dolayı bu okullar “başka okullarda dikiş tutturamayanların” yeri haline gelmiştir. Ben hatırlıyorum bu okullara öğrenciler önceden sınavla alınırdı. Bu sınava göre öğrenciler yerleştirilirdi. Şimdi, bu sınav sistemi kaldırıldı yani seçme – eleme yapılmaz oldu. Dolayısıyla her türlü öğrenci bu okullarda barınmaya başladı. Dolayısıyla buradaki kalite tamamen düştü. Doğal olarak amacından saptı.

Bugün çeşitli meslekler var ve topluma hizmet veriyorlar. Bu meslek sahiplerinin bu mesleği edinirken aldıkları eğitime baktığımızda devletin bir kefaletini göremiyoruz. Yani, bu meslek sahipleri sanatlarını bilgi ve tecrübelerini ya bir akrabalarından ya da çok iyi bir ustadan almışlardır.

Bu işi öğrenirken yıllarını veren bu meslek sahipleri kendi tecrübelerini de ekleyerek bu işin uzmanı olmuşlardır. Fakat devletin kontrolündeki herhangi bir eğitim organından eğitim almamışlardır.

Dolayısıyla bu sanatkârların bilgi ve tecrübelerinin bir standardı yoktur. Devletin de bu ustalar hakkında tam bir bilgisi yoktur. Diğer bir sorun sanatı öğrendikleri ustalar arasında da koordinasyon yoktur. Birbirlerinden tecrübe alış verişi yoktur. Hatta birinin edindiği tecrübeyi bir diğeri yıllar sonra edinebilir. Çünkü belli bir eğitim yok deneme yanılma yoluyla öğrenmektedirler. Halbuki bugün A’dan Z’ye bütün mesleklerin hepsinin bir eğitim kurumu olmalı. Yani, bütün mesleklerin lisesi olmalı. Çünkü, bir etkinlik topluma hizmet veriyorsa toplumun bir ihtiyacını karşılıyorsa yani bir meslek çeşidi ise onun muhakkak devlet kontrolünde öğretilmiş olması gerekir. Bu gelişmiş ülkelerde bu şekilde yapılıyor. Örneğin bazı Avrupa ülkelerinde garsonluğun bile devam etmeleri gereken bir okul var. Gelişmekte olan ülkeler topluma hizmet veren bu meslekleri kontrol altına alarak kendi sistemlerinin altındaki eğitim süreçlerinden geçirmektedirler. Yani eğitim alan öğrencinin eğitim sürecini takip etmektedir. Belki şu şekilde düşünebilir. Bu eğitim sisteminin belli bir masrafı olacak ve bu masrafları kim ödeyecek? Peki ben soruyorum: Bu ahbap çavuş modeliyle meslek öğrenen kişilerinin hatalarını kim ödeyecek ya da ödüyor? Devletin kontrolünün dışında öğretilen mesleklerin garantisi nedir? Topluma hizmet veren bir mesleğin tekniklerinin devlet tarafından kontrol edilmesi gerekirdi. Yani bu meslekleri yürüten kişiler MEB tarafından eğitim verilmiş ve “ehliyetli kimseler” olarak nitelendirilmiş olması gerekirdi. Şimdi bu noktada şöyle denebilir: “ Ben bu işi değerli bir ustamın yanında öğrendim ve diploması olan çoğu insandan daha çok “işin uzmanı”yım.” Evet. Doğru olabilir yeteneklidir, ustası iyidir ya da imkânları geniştir gerçekten çok iyi olabilir. Peki bu şekilde kaç kişi var? Ya da bu “işin uzmanı” olmanın garantisi nedir?

Bugün toplumumuza baktığımızda “diplomalı işsiz”in olduğunu görürüz. Buna karşılık da birçok “diplomasız usta”nın da olduğunu görürüz. Bu bir çelişki değil mi? Bir tarafta eğitim almış ama istihdam bekleyen insanlar varken diğer tarafta diploması olmadığı halde istihdam süreci içerisinde yerini almış birçok kişinin olduğunu görürüz. Buradaki çelişkiyi nasıl düzeltmemiz gerekiyor?

Sorunu biraz incelersek şu durum ortaya çıkıyor: İstihdam ihtiyacından fazla öğrenci mezun edilmiş dolayısıyla mezun öğrenciler “diplomalı işsiz” durumuna düşmüş. Diğer bir sorun ise zamanında istihdam ihtiyacı görülen mesleklerin bölümleri açılmamış. Dolayısıyla toplumun ihtiyacı eski sistem geleneksel metotlarla uzman olmuş kişiler tarafından karşılanmış. Üniversitedeki bölümler hangi kriterlere göre açılıyor? Yani bu bölümler açılırken neler göz önünde tutuluyor, neler belirleyici oluyor? Dahası bu bölümlerin kontenjanı neye göre belirleniyor? “Devlet mezun eder, gerisine karışmaz.” Mantığını ben sosyal devlet açısından pek ilkeli bulmuyorum. Sosyal devlet geleceğini düşündüğü “elinin altındaki bireyleri” de yani vatandaşını düşünmek zorundadır. Zaten toplumun geleceğini de bu bireyler belirliyor. Burada bireyin zararından çok sosyal devletin zararları daha büyüktür. Çünkü, birey bir şekilde kendi hayatını idame ettirir. Yani diploması ile aldığı eğitimle bir iş bulamazsa kendi piyasasının altında ucuza bir işte çalışır. Dolayısıyla gününü kurtarır.

Ya da daha kötüsü yurtdışına gidip kendine göre bireysel çözümler bulabilir. Fakat devlet öyle değildir. Devlette süreklilik esastır. Düzenli plan yapmadığı için çok gereksiz faturalar ödemek zorunda kalabilir.

print

Bir cevap yazın