MİLLİ DEVLET VE MİLLİ EĞİTİM
2009 yılı “24 Kasım-Öğretmenler Günü” münasebetiyle ele alınacak, işlenecek en önemli ve gerekli konusu; Bence, “milli devlet ve milli eğitim”. Bu vesileyle, madden ve manen kendilerini kuşatan müzmin çile, derin azap, yolsuzluk, yoksulluk, fak’r-u zaruret, sefalet ve ıstırap sarmalında sürüklenircesine yaşam mücadelesi verirken; Diğer taraftan da “Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli, namuskâr ve dürüst, yüksek ahlâklı, zeki, faziletli, erdemli, seciyeli ve seviyeli muhafızlarını, diğer bir deyişle “yurdu ve milleti özünden çok seven kadim nesilleri”ni yetiştirmekteler!…
BUNU “BÖYLECE” YAPANLARA,
MİNNETTAR VE MÜTEŞEKKİRİZ!..
Lâkin bu açılımların Türkçe ilim, aksiyon, “beka ve basiret” değeri nedir?
Tarih, diyalektik, etik, “TC dava ve misyon”u bağlamında bir bakalım!..
Türk eğitim ve öğretim (talim ve terbiye) sisteminin temeli ‘milli devlet” esası üzerine kuruludur. Zira milli devlet, milleti meydana getiren unsurların tam bir huzur, emniyet ve güven içinde, geleceğe emin adımlarla yürüyebilecekleri tek ve yegâne idari ve siyasi, medeni sistemdir.
Eğer dikkatli olunursa, günümüzde çok çeşitli etnik kök, dil, kültür, din, mezhep ve inancı (çok dil’li ve çok kültürlü kombinasyonları) toplulukları “imtizaçla” (karşılıklı saygı, barış, demokrasi, uzlaşma kültürü ve anlayışla) bir arada tutan bütün devletler; Üniter değil, aksine milli’dir.
Özellikle ve bilhassa 1960’a kadar bu, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Türkçe düşünmesi, Türkçe konuşması ve Türkçe yaşaması” amacına yönelik olmakla beraber; Ülkemizde mevcut hiçbir “anadil”, “etnik kök” Müslim veya gayrimüslim hiçbir unsur olumsuz istikamette etkilenmek istenmemiştir.
Kaldı ki, 1926, 1927 yıllarında, Lozan Antlaşmasına göre “azınlık” statüsünde olan gayrimüslimlerin bile; Lozan Antlaşmasının sağladığı hak ve avantajlarından hür iradeleriyle feragat ederek, sade ve sıradan Türk Vatandaşı olmaları, bu siyasetteki isabeti, çok belirgin biçimde ortaya koymaktadır.
GENEL OLARAK BİR BAKIŞ
İlerde çok değerli Hocamız Prof. Dr. Ramazan Demir’in de isabetle belirterek işleyeceği gibi; Atatürk ve Cumhuriyet, Türk Milletinin belki en çok ihtiyaç duyduğu bir hususa çok büyük ölçüde önem verdi. “Eğitime..”
Osmanlının daha çok aristokratik bir eğitim anlayışını benimsemesi sonucu (bu, Osmanlının yaşadığı dönemin bir özelliği olarak belki de), halkın büyük çoğunluğu eğitim imkânlarından yararlanamadı. O dönem 19.yy’ın sonlarına kadar çoğunluğu İstanbul ve Rumeli’de olmak üzere çok az sayıda ilköğretim düzeyinde okul vardı.
Özellikle Anadolu’da yaşayan halkın çoğunluğu okuma dahi bilmiyordu.
Bu da halka dayalı aydınlanma ve kalkınmanın gerçekleşmesini engellemişti.
Mustafa Kemal’in komutanlığında kazanılan Kurtuluş Savaşı sonucu kurulan büyük TC, yaşamın hemen her alanında olduğu gibi eğitim alanında da seferberlik ilan etti.
Günümüzde pek de itibar sahibi olmayan öğretmenlik mesleği, Cumhuriyetin ilk yıllarında el üstünde tutulan çok muteber bir meslekti.
ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ
Bu nedenle, Mustafa Kemal Atatürk, her vesileyle bu mesleğin kutsallığından bahseder, bir milletin kalkınmasında en önemli rolü öğretmenlerin oynadığına inanırdı.
Cumhuriyetin ilk eğitim kurumlarından birisi 1926 yılında Atatürk’ün emriyle kurulan “Orta Muallim Mektebi’dir”. 1926-27 öğretim yılında Konya’da eğitime başlayan Öğretmen Okul’u, daha sonra Ankara’ya taşınarak “Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü” adını almıştır.
Mimar Kemalettin Bey’in yaptığı bu muhteşem binada 1929-30 öğretim yılında Ankara’da öğretime başlayan mektep, sonraları “Gazi Eğitim Enstitüsü” adını almış ve 1982 yılında yapılan yüksek öğretimin düzenlemesiyle ilgili kanunla “Gazi Üniversitesi” olmuş ve misyonunu bu onurlu isimle sürdürmeyi başarabilmiştir.
Dolayısıyla, Cumhuriyet döneminde benimsenen ve uygulamaya konan eğitim felsefeleri, eğitim sistem ve politikaları bütünüyle milli ve buna mümasil bir ilmi temel üzerine inşa edilmiş, üstün insan (seviyeli ve seciyeli insan) yetişmesine büyük katkıda bulunulmuş ve bu politika 1971’lere kadar korunarak istikrarla sürdürülmüştür.
Cumhuriyetin esas olarak yetiştirmeyi hedeflediği insan tipi çağdaş, bilimsel, ilmi ve akılcı düşünen, milli değerlere sadakat ve samimiyetle bağlı, namuslu, dürüst, onurlu, sorumlu, çalışan, üreten, kendini geliştiren ve gerçekleştiren ve kendine güven duyan, “vatan, millet ve birlik (birlikte yaşama) sevgisi ile mücehhez bir insan tipidir.
Bunu gerçekleştirebilmek için Atatürk harf inkılâbını gerçekleştirmiş;
Anadolu’nun hemen her yerinde ilkokul ve ortaokullar açmış;
Sadece azınlıkların veya belli bir kesimin değil;
Tüm Türk çocuklarının eğitim ve öğretim görmesi için gerekli her tedbiri almıştı.
KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİ’DİR
Özellikle, kalkınma hamlesine halkın % 80’ninin yaşadığı köylerden itibaren başlamasını sağlayan ve bu amaçla köy okullarını açtıran Atatürk, günümüzün köylü ve çiftçisini hor gören popülist siyasetçilerinin aksine, bu ülkenin temelini ve öz dokusunu oluşturan köylüsüne milletin efendisi tabirini layık görmüştür.
Sonuç olarak, Cumhuriyetin kuruluşundan 70’li yıllara kadar Türk eğitim-öğretim sistemi, eğitim felsefesi ve eğitim hareketleri ve gelişmeleri derinlemesine ele alınıp-incelenip değerlendirildiğinde; zihinlerimizde büyük bir ufuk açacak kadar önemli, özgün, bütün veçheleri ile milli ve dikkate değerdir.
AÇILIM SÜRECİ IŞIĞINDA BAKIŞ
Oysa günümüzde durum çok farklıdır. Eğitim ve öğretim paralelliği terk edilmiştir. Bundan dolayı eğitim kısırlaşmış, yozlaşmış ve milli mizansen üzerinde tartışma yapılabilecek kadar, boynuz kulağı aşmıştır. Günümüz açılımları ve işbu açılımlar çerçevesinde söz konusu edilenler bunun çok önemli bir kanıtı ve göstergesidir.
Mesela, Türkiye’de AKP karşısında ciddi muhalefet yapan en etkili isim olan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, son günlerde en çok konuşulan konu olan “Kürt açılımı” ile peşi sıra gelen açılımlar konusunda partisinin “Kırmızı Çizgilerini”, konumuz olan “milli devlet ve milli eğitim” miğferi dâhilinde açıkladı.
Baykal açıklamasında, hükümetin açılımlar konusunda artık somut bir öneri ortaya koymasını istedi, Kürt açılımıyla ilgili hükümete iki noktada uyarıda bulunan Baykal, “Milli devlet anlayışı zarar görmesin”, “etnisite Milli Eğitim’e taşınmasın” dedi. Hatırlarsanız, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Kayseri’den Hatay’a geçerken uçakta Kürt açılımı ile ilgili olarak NTV’nin sorularını yanıtladı..
“Artık muhalefetin değil iktidarın konuşmasına ihtiyaç var” diyen Baykal, Cumhuriyeti kuran ve demokratik gelişimini önemseyen bir parti olarak kendilerini sorumlu hissettiklerini ve belli değerlendirmeler yaptıklarını söyledi.
MİLLİ DEVLET ANLAYIŞI
Baykal’ın hükümete yönelik iki uyarısından ilki milli devlet anlayışına yönelikti:
“Türkiye şu ana kadar ki gelişimini milli devlet çerçevesi içinde Gerçekleştirmiş olup; Önümüzdeki dönemde de Türkiye’nin buna ihtiyacı vardır. Yerel yönetimlerin hizmet gücünün takviye edilmesi önemlidir ama Türkiye’nin yerel yöresel öyküleri değil milli ve evrensel ölçüleri bütün coğrafyasında etkin kılmaya ihtiyaç vardır.”