Mor Dağların Ardında mı Yaşıyorum Ne?

Son günlerde aynı rüyayı görüyorum. Aslında pek de rüya sayılmaz. Bir düş benimkisi. Herkes inanırsa gerçekleşecek bir düş üstelik.

Gecenin en görkemli yerinde birdenbire mor dağların ardında bir ülkede görüyorum kendimi.

Dağların eteğinde, özgür olan kelebekleri ve çiçekleri görüyorum. Standart olmaktan uzak öz-gürlüğü görüyorum.

Kendi gücümle, yaşamın kıyısında durarak… Evimin masasında duran sayılı süs bitkisi gibi donmak yerine… İçine girip onun sunduğu her fırsatı değerlendirerek, kendi özgür kişiliğimin tomurcuklarıyla tanışıyorum.

Yaşamın içinde kanat çırparken, ömrümün kelebeklerin ki kadar kısa ve kıymetli olduğunu bilerek nefes alıyorum. Her günümü, standartların, reklâmların sınırladığı rahatlık yerine, aklımın ve duygularımın coşkunluğuyla daha iyiye, daha güzele kanat açıyorum.

Hayatın kıyısında ömrümün mesai saatini sınırlı nefeslemek yerine, her günü sahneye çıkan tiyatrocuların yürek atışları gibi soluyarak yaşamı tazeliyorum.

Ne standarttı? Bunları kim uydurmuş diye düşünmüyorum bile. Yaşamın, düşünmenin, duyarak hissetmenin keyfini yaşıyorum özgürce.

Güzel bir dünya burası… Mor dağları olan… Rengi gerçekten mor mu derseniz? Ne fark eder ki ben mor görüyorum. Güzel bir dünya burası…

Burada tüm insanlar birbirlerini seviyor ve sayıyorlar… Aynı özden, Yaratanın sevgi özünden yaratılmış kardeş olduklarını biliyorlar…

Kimse dilinden, dininden, ırkından dolayı dışlanmıyor, horlanmıyor… Herkes birbirini oldukları gibi, kardeş olarak kabul etmişler… Herkes herkese hakkını vermeye, hatta kendi hakkından feda etmeye çalışıyor.

Aç, yoksul, sürünen, kaderine terkedilmiş, kimsesiz bırakılmış bir tek kişi kalmamış… Herkes birbirine sahip çıkıyor… Hizmet yarışı, verme yarışı, güzel eserler ortaya koyma yarışı içindele.

Okullarda üstün insan eğitimi veriliyor… Dünyada yükselmenin, arınmanın, olgunlaşmanın yolları öğretiliyor…

Sinema, tiyatro ve televizyonlarda düşmanlığı, haksızlığı, kötülüğü, çalmayı, öldürmeyi marifet gibi gösteren eserler ASLA gösterilmiyor. Bunlar için yasak da konulmuş değil üstelik.

Burada insanlar bu tip eserleri, gerginliğin, ilkelliliğin simgesi olarak görüyorlar…

O tip eserleri koyan TV kanalları, tiyatro, sinema adeta boykot ediliyor… Hiç kimse onları görmek, seyretmek istemiyor. Her TV kanalında yapılan iyi işler, yenilikler, atılımlar gösteriliyor.

TV kanalları insanları iyiliğe, üstünlüğe, gerçek insanlığa özendirecek filmleri ve konuşmaları sık sık veriyorlar… Bu arada ilkel devirlerden itibaren insanların geçirdiği safhalar, birer İBRET belgesi olarak sunuluyor.

Buradaki güzel dünyada kadın ve erkek her yönden eşitler… Her ikisine de serbestlik, aynı haklar tanınmış durumda.

Kimse kimseye hükmetmeye ve zulmetmeye kalkmıyor… Yalnız kadının kadınca, erkeğin de erkekçe davranması bekleniyor.

Yaratanın koyduğu düzene saygı gösteriliyor. Yaratanın insandan beklediği iyi davranışlar her yerde teşvik ediliyor. O’nun istemediği şeyleri yapanlar kınanıyor.

” Orada herkes serbest, her kes özgür, ama insanlar başkalarının özgürlüklerine de saygı gösteriyorlar.”

Mor dağların eteğinde hayal ettiğim bu mutluluk dolu dünyanın güzelliklerini burada anlatsam sayfalar yetmez.

Acaba böyle bir dünya gerçekleşebilir mi? diye soracaksınız biliyorum.

Ben de size soruyorum.

Böyle bir dünyanın gerçekleşmesini istemez misiniz? Her gün yapılan vahşetlerin kınandığı ve onarılmaya çalışıldığında ki alkışı görüyoruz.

Beyni yıkanıp ruhsuzlaştırılan ne yaptığını bilemeyen ne yazık ki bizim, hepimizin de “KARDEŞİ ” olan bu ruhsuzların KENDİ KARDEŞLERİNİ ÖLDÜRÜRKEN Kİ DUYGUSUZLUĞUNUN YOK OLUŞUNU görmeyi istemez miydiniz?

Giden kardeşlerimizin arkasından gözyaşı dökerken şu sıralar, artık böyle bir dünyanın yok olup; benim gibi çoğunun da hayalinde olan güzel dünyanın var olmasını istemez miydiniz?

“İsterim” diyorsanız, çoğunluk “istiyoruz” derlerse, bilin ki bu bir gün gerçekleşecektir.

Mor dağların ardındaki bu dünya da yaşamak isteği, yalnız benim değil herkesin, gerçeği olacak bir gün, inanıyorum.

print

Bir cevap yazın