Bazı gazetelerin bazı köşe yazarları bazı köşe yazılarında Türkiye’nin muhafazakar gibi gözüken bazı kararlarının tıpkı İran’da alınmış bazı kararlar gibi olduğunu yazıp, “ne oluyor? Yoksa ufak ufak İran’laşıyormuyuz?” diye söyleniyorlar.
Günaydın bayler bayanlar !
Bunu böyle olacağını, gelişeceğini ve özellikle de geliştirileceğini gören insanlar, gördükleri tehlikeyi önce ima etmeye çalıştılar, anlamadınız, sonra daha belirgin şeyler yapmaya çalıştılar, yine anlamadınız, en son bağırmaya başladıklarında ise kendi ülkelerinin sayın savcıları, emniyet birimleri ve istihbaratları tarafından gözaltına alındılar.Hayattta kalanlar şanslıydı çünkü birsürüsü işkencede öldü ama intihar etti gibi gösterildi. Yurt dışına kaçanlar oldu. Hayatta kalanlar şanslıydı diyorum çünkü işkencede ölenler ve yurtdışına kaçanların dışında çapulcu solcu örgütlere ve ülkücü mafyaya kıydırılanlar da çok.
En belirgin örneğidir; Uğur Mumcu !
Fikrine, bakış açısına, yaşam anlayışına, duruşuna katılmayabilirsiniz ama adam gibi adam, gazeteci gibi gazeteciydi. Şimdikiler gibi ciğeri beş para etmez sütü bozuk paçavralardan değildi. Neyi neden yaptığını gayet iyi bilen ve kanıtsız hiçbirşey yapmayan bir aydındı O. Ve taa o zamanlar söylemişti bu günleri, yüksek olasılıkla da öldürülmesinde en önemli gerekçelerden biri buydu.. İlk Mumcu bulmuştu Necmettin Erbakan’ın Türkiye için nasıl bir tehlike olduğunu çünü Erbakan – İran – Aramko bağlantısını Mumcu çözmüştü. Daha sonra işin içine mafya nasıl girdi, siyasi mafya nasıl oluştu, din nasıl ticaert aracı oldu, Allah nasıl bir ticari mal haline geldi, hepsini o zaman görmüş ve göstermişti veya göstermeye çalışmıştı. Ne koruması vardı ne özel bilmemnesi. Ölüverdi işte usulcacık.
Türkiye’nin şu anki “muhafazakar” oluşumuaslında kocaman bir yalandır. İşin aslı –dünya yüzünde binlerce örneği var değişik toplum ve kültürler altında – çıkar çevreleri oluşturmak, onları belli bir doygunluğa ulaştırıp, bu doygunluğa alıştırmak ve sağlam durmalarını sağlayabilmek için de önemli bir gerekçe vermek. Türkiye’de Adnan Menderes’ten bu yana işte bu yapılmaktadır.
Muhafazakarlar kimdir, ne iş yapar, ne yer, ne içer, nereden gelir, nereye gider ayrı bir yazının konusu. Şu an konuştuğumuz şey bu oluşumun artaya çıkışı ve gelişimi. Aslında fazla söze gerek yok çünkü sözcük kendini –kısmen- anlatıyor.
Muhaf – aza – kar , ama ben bu sözcüğü daha çok muaf – aza – kar olarak algılıyorum
Çünkü
MUAF – AZA – KAR !
Yani;
Herşeyden muaf.Toplumsal sorumluluk almayan, çağdaşlık, doğru insan olma konusunda korkmadan binlerce soru sorması gerekirken sadece kendisine dikte ettirilen şeyleri bilen ve beyninde, yüreğinde keskkin çizgilerle dost – düşman, iyi – kötü, siyah – beyaz gibi ayırımlar olu asla sebep – sonuç bağıntısı araştırmayan, hoşgörünün asla uğramadığı, kızdığında kan dökmekten asla ve asla geri durmayan, bilgisiz, bilgisiz olduğundan çok bilinçsiz, kullanılan am kullanıldığının farkında olmayan kişi veya grup.
Aza; eh tabiki aza. Sadece onunn dediğinin doğru olduğu, sadece onun Allah’ının geçerli olduğu, ona ait bir kadın ( yani araba, buzdolabı gibi), çocuklar ve sadece kendi ve kendi gibilerin yaşama şansının olduğuna inanan, tüm bunlara rağmen hala ve hala birileri tarafından ezildiğini söyleyecek kadar yüzsüz, birçok güçlü İslami mason örgütünün azası.
Kar sözcüğünü açıklamama gerek varmı bilmiyorum. Allah yolunda herşey ama herşey mübah. Artık Türkiye yok! Sadece Müslüman var. O yüzden ülkeye ihanet diye birşey de yok ev bu yüzden ülkeyi son kuruşuna kadar sat, senin kendine ait bir evin vs olsun gerisini salla gitsin. Para gelsin de nasıl gelirse gelsin. Kendilerine Müslüman diyen ama İslamiyet ile uzaktan yakından alakası olduğuna inamadığım cemaatler, dernekler, vakıflar, cami gruplarının ana amacı ne Allah’a ibadet ne “doğru insan” olma kaygısı değil; PARA !
“Minareyi çalan kılıfını hazırlar” derler. Doğrudur. Hele ki çaldığın minare sattığında iyi para edeckse, daha da doğrudur !
Mavi Günler