Bir kapıyı açmak için anahtarcı olmamız gerekmiyor, bir anahtarımızın olması yeterli.
Önce açmak istediğimiz kapının anahtarını edinelim ve anahtarın açıp açmadığını kontrol edelim, ne olur ne olmaz, fabrika hatası, anahtarcı dalgınlığı, kandırıkçı adamlar vs. açtıysa kilidi, tamamdır vesselam. Mümkünse bir anahtarlığa takalım, neme lazım demeyin, aranınca kolay bulunur ve çabucak ele geçiverir. Sonra anahtarınızı elinizde gezdirmeyi âdet edinmeyin, ya kemere, ya cebe. Çantanız mı var daha iyisiniz ya.
Benim bir arkadaşım var her oturduğu yerde anahtarını bırakıverir, sonra kalkar gider, sonra tekrar gelip anahtarını alır, bir gün de ucuz olsun diye otobüse tercih ettiği trenden indikten 15 dakika sonra taksi tutup 60 km. uzaktaki istasyonda trene yetişmişti de trende unuttuğu anahtarın yerinde yeller esiyordu ve galiba şeytan almış götürmüş bir daha da getirmemişti.. Sonra silgisini kaybettiğinde annesinin bulduğu çözümü uygulayıp, anahtarını boynunda gezdirmeye başladı.
Efendim şimdilerde âdetten sayılır oldu boynu cevşenli bebeler, muskalı gençler, sanki Hrıstiyan’ın haçı olacak da Müslüman’ın boynu boş mu kalacak der gibi…
Boynumuza asardık ama silgiyle yanlışı silerdik, boynumuzun borcu bu.
Haçlının boynundaki çarmıha gerilmiş İsa putunun bir işe yaramaması gibi Müslüman’ın boynundaki muskanın da bir işe yaramayacağını bilmeyen var mı?
Gelelim boyundaki anahtara ya da gelmeyelim, bir selam verip geçelim. Efendim nasılsınız? Haliniz, keyfiniz, sıhhatiniz iyi mi? İşte yalan dünya geldik gidiyoruz, hakikaten gidiyoruz haa şaka maka değil. Amma sıkı mı on dakika öldüğümüz anı, ölüm şeklimizi, kabre konuluşumuzu düşünelim. Hadi var mısınız bırakın okumayı, dalın gidin tefekküre ve dünya tiyatrosunda oynayacağınız son sahneyi gözünüzde canlandırın ve bedeninizde yaşarken ölün.
Bırak kardeşim okuma sonra devam edersin.
Aaa lütfen!
—İmdaaat! Durun götürmeyin! Daha neler yapacaktık. Yav bu nasıl iş! Cidden öldüm mü ben! Abdestli ölseydim bari namazım eksik olmasaydı, az evvelde bir sürü yalan söyledik tüh. Yav essahtan öldüm mü ben şimdi? Yanıma bir şeyler… La havle… Kur’an, seccade şeeyy…
—Şeeyy değil anahtar kardeşim anahtar, var mı anahtarın?
—Ne anahtarı yav? Bu ses de ne?
—Cennetin anahtarı var mı sende?
– Iıı ?…….
—Ha şey mi? Anahtar mı? Iıııııı… Hım hıdı hım hım, hım hıdı hım hım, huuuuuu….Himmet siiydaaaaam!… Yitiş şiyyhıııııııııııımm!… Gavs Nirdesiiiiiiiiiiiinn!…. Beni duyan yok muuuuuuuuuu? Öldümuşaaaaah!….
—Men Rabbuke?
—Annamadım.
—Men Rabbuke?
—Siyada diyom siyydâ, tükce bilmiyon mu?
—Men Rabbuke?
—Gavs yav bizim gavs, böyük şıyh. Beemm de şiyhım olur da az sona himmet idecek. Şefaat da ider. Biraz soona gutuplar nîler hep gelir, yalınız bellemiyin adamı, beem dedemin dedesi de şîyyhıdı, tanıyonuz dee mi? (!)
– …………………………..
Görüyorsunuz ya adam dipsiz kuyuya düşmüş gibi sahipsiz, kimsesiz. Kendisini neyin kurtaracağını şaşırmış vallahi.
Allah’tan başka ilahların ismini geveleyip duruyor, hayattayken yaptığı gibi.
Dili her ne kadar yüz kere, bin kere Allah demeye şartlanmış olsa da, kabir de sorulunca kalbindekilerden cevap veriyor.
Efendim bu yazıyı kendi haline bıraktım ve satır aralarından kitap yazmam için beni çağıran cümlelere kulak tıkadım. Her şey anlaşılıyor zaten, kafa şişirmeyelim dedim. Siz ne dersiniz?