Türk ve Türkiye Kavramına İlişkin Değerlendirmeler

Türk ve Türkiye Adı

Türk ve Türkiye adı etrafında bazı çevrelerde inanılmaz bir bilgi yanlışlığı görülmektedir. Yanlışlık dedi isem elbette bu durum sadece yanlışlıkla açıklanacak gibi değildir. Daha çok taammüden yapılan yanlışlıkla karşı karşıyayız. Bundan dolayı öncelikle Türk ve Türkiye adı hakkındaki bilgilerimizi yeniden hatırlamakta fayda var.

Türk kelimesi ilk defa nerede ve hangi anlamda kullanılmıştır? Genel kabul gören görüşe göre ilk defa Göktürk kitabelerinde (M.S. 628/635) kullanılmıştır. Kitabelerde doğrudan Türk şeklinde değil, Türük biçiminde kullanıldığı da bilinmektedir. Ancak zamanda içinde Türük, Türk şeklini almıştır.

Türk kelimesinin anlamı hakkında da farklı görüşlere rastlanmaktadır. Çin kaynaklarında miğfer, İbn’ül-Fakih ve Gerdizi gibi İslam kaynaklarında terk edilmiş, Kaşgarlı Mahmut’a göre olgunluk çağı, A. Vambery’e türemek, Z. Gökalp’e göre ise
Türk kelimesi türeli/töreli (kanun nizam sahibi) anlamındadır.

Türk kelimesi, bir topluluk adı olarak veya etnik bir grubun adı olarak, Mesudi, İbn’ül-Esir, İbn’i-Hurdabih, Gerdizi, Kaşgarlı Mahmut, İbn’i Haldun gibi İslami dönem kaynaklarında yer almıştır.
Türk kelimesi coğrafi bir ad olarak ta kullanılmıştır. İran kaynaklarında Türklerin ülkesi, yeri olarak daha çok “Turan” yer almıştır. Buna karşılık 1. Göktürk Devleti zamanında (Vl. Yy) Bizans kaynaklarında “Türkiye” adı Orta Asya için yine aynı anlamda kullanılmışken lX. Ve X. Yy da ise yine Batı kaynaklarında Batı Türkiye (Macaristan) ve Doğu Türkiye (Hazarların Ülkesi) olarak kullanılmıştır. Bu günkü Türkiye toprakları için “Türkiye” adı ilk defa Xll. Yy da yine Batı kaynaklarında yer almıştır.

Batı Avrupalılar, Haçlı Seferleri döneminden beri (1096-1270), Selçuklu Türkleri tarafından idare edilen bölgeleri İtalyanca Turchia, Fransızca Turquie yani Türkiye diye isimlendirmiştir.
Buna karşılık Selçuklu ve Osmanlı döneminde Türkiye adı kullanılmamıştır. İlk defa Namık Kemal ve Ali Suavi’nin yazılarında “Türkiye, Türkistan, Türkland” şeklinde Türkiye adı kullanılmıştır. 2. Meşrutiyetle birlikte yeniden, Türkiye ve Türkistan şeklinde isimlerdirmelerde bir artış olmuştur. Ziya Gökalp’te ünlü Turan şiirini bu dönemde yazmıştır.

Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan,

Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.

Yine Farsça yer, ülkenin karşılığı olan İstan ile birlikte Türkistan kavramı, Farslar için Türklerin yeri veya Türklerin ülkesi anlamındadır. M.S. Vl. Yy’da Sasanilerin doğu komşuları Türkler, onların ülkesi ise Farsların söylemesi ile Amuderya nehrinden başlayarak doğuya uzanan Türkistan idi. lX. Ve X. Yy’da Arap Coğrafyacıları da aynı bölgeyi Türkistan diye isimlendirmiştir. Nitekim değinilen İslam kaynaklarında Türk ve Türkistan adının yer alması da bu sebeple olmalıdır. Afgan ve İran halkları da kuzey ve kuzeydoğu komşularını Türkistan, oranın halkını ise Türkler diye adlandırmıştır. Türkistan, XVlll. Ve XlX. Yy’da Afgan-Çin ve Ruslar tarafından işgal edildikleri için, her birinin işgali altındaki bölgede, Afgan Türkistan’ı, Çin Türkistan’ı ve Rus Türkistan’ı diye bilinmektedir. Bazen de bunun yerine Garbi ve Şarki Türkistan da denilmiştir. Nitekim Ruslar tarafından merkezi Taşkent olan Türkistan Umumi Valiliği 1867’de kurulmuştur.

W. Barthold’a göre 1886’da 1. Muşketov, “Türkistan adının idari değişikliğe bağlı olmaksızın, sabit coğrafi bir ad olarak Rus ve Afgan Türkistan’ını içine alacak şekilde” kullanılmasını teklif etmiştir. SSCB’nin başlangıcında merkezi Taşkent olan bir Türkistan Cumhuriyeti varken, 1924’te siyasal sebeplerle ortadan kaldırılarak Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan diye dört ayrı ülkeye bölünmüştür ki SSCB’nin dağılmasından sonra da bu SSCB mahsulü isimler ve sınırlar ile dört ayrı ülke olarak bağımsız olmuşlardır.

Osmanlı Mebusan Meclisi Ankara’ya 23 Nisan 1920’de taşındıktan sonra Büyük Millet Meclisi adıyla çalışmıştır. 20 Ocak 1921’de Teşkilatı esasiye adıyla hazırlanan anayasa yürürlüğe girmiştir. Bu anayasanın 3. ve 10. maddelerinde “Türkiye” adına yer verildiği için o tarihten başlayarak ülke ve devlet adı olarak Türkiye Devleti ve Meclisin adı da Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kullanılmıştır. Aynı anayasanın 7. maddesinde TBMM’nin görevi: “Ahkam-ı Şer’iyyenin icrası” olarak açıklanmış ve
TBMM’nin İslam’a aykırı yasa çıkaramayacağı hükmü yer almıştır.

Türkiye adının resmi olarak kullanılmasını iftiharla dönemin Sağlık Bakanı olan Rıza Nur kendisinin teklif ettiğine anılarında yer vermiştir. 1921 Anayasası ile birlikte resmi olarak kullanılan Türkiye adına hiçbir siyasi görüş adına o dönemde bir itiraz olmamıştır.

1921 Anayasası önce 29 Ekim 1923’te sonra 1924’te esaslı bir şekilde değiştirilir. Ama 1924 Anayasasında bile [Madde 2] “Devletin resmi dini İslam’dır” maddesi yer aldığı gibi, Türk tanımı da [Madde 88] “Türkiye ahalisi din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle [Türk] ıtlak olunur” diye tarif edilmiştir.

Sözlükte, Türk adı, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse” açıklanmıştır.
Türkmen ise, Türkistan’ın batı bölgesinde yaşayan, Batı Türkleri, İslam’ı ilk kabul eden Karluklar ve daha sonra Müslüman olan Oğuz boyları için kullanılan bir isimdir. Bu yüzden çoğu kere İran, Irak, Suriye, Türkiye ve Türkmenistan’da yaşayan Türkler için kullanılmaktadır.

Değinilen bu bilgiler elbette her hangi bir siyasi bakış açısının etkisi olmaksızın hemen her yerde rastlanacak, görülecek bilgilerdir. Buna rağmen İslami kesimin ileri giden bazı şahsiyetleri adeta, Türk adının geçtiği hemen her türlü bilgiyi reddetmeyi, şüpheli ve güvenilmez bulmayı bir çeşit görev anlayışı ile tekrarlamaktadırlar.

Tarihte, “Türk adının olmadığı ancak sıfat olarak olduğu, Türk adının Batılılar tarafından icat edildiği ve İTC’liler tarafından sahiplenilerek siyasal bir içerik kazandırıldığı, yine Türkiye adının Batlılar tarafından verildiği, Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunun Ermenilerden ve Rumlardan oluştuğu, Osmanlıları 600 çadırdan oluşan bir topluluğun kurduğu, bütün Türk nüfusunun bunlardan ibaret bulunduğu” inanılmaz yanlışlıklar tekrarlanmaktadır.

Arabistan, Çeçenistan, Gürcistan, Kürdistan gibi isimlerin doğal karşılanmasının yanında Türkiye ismi son derece zorlama ve suni sayılmaktadır. İslamcık giderek bazı çevrelerde, Türk ve Türkiye adına muhalefetle sınırlandırılmaya çalışılmaktadır. Yine tarihte Hıristiyan azınlıklarla bilinen olaylar sebebiyle, azınlıklar sürekli haklı ve mağdur görülmekte buna karşılık Türk ve Türkiye tarafı ise aynı ölçüde saldırgan zalim ve işgalci diye nitelendirilmektedir.

Ancak azınlık ırkçılarının tevessül edeceği türden ve her bakımdan içeriği cehalet kokan, taammüden yapıldığı izlenimi veren bilgi yanlışlarının olduğu bu tür değerlendirmeler maalesef İslam diye İslami mücadele diye takdim edilmektedir. Bölücü ve ayrılıkçı grupların bile varlıkları meşru ve mazur görülürken İslam Ümmetinin çok önemli unsurlarından birisi hakkında inanılmaz bilgi yanlışlarının Türkiye topraklarında giderek tekrarlanması üzüntü vericidir. Oysa Müslümanlar davetlerini hikmetle ve güzel sözlerle yapmak zorunda iken maalesef şimdi hikmetin yerini tahrif/iftira güzel sözün yerini ise saldırganlık almış bulunmaktadır.

K A Y N A K Ç A

1-Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK, Ankara 1996.

2-Celaleddin Vatandaş, Ulusal Kimlik ve Türk Ulusçuluğunun Doğuşu, İstanbul 2004.

3-D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, İz Yayıncılık, 11. Baskı, İstanbul 1996.

4-Hamza Türkmen, Ulusçuluk Çıkmazı, Kürtler ve Çözüm Arayışı, Ekin Yayınları, İstanbul 2009.

5-İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2007.

6-Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB, İstanbul 1993.

7-Sevan Nişanyan, Türk, Türkiye, Taraf Gazetesi, 28-01-2009 / 28-11-2009.

8-Suna Kili, Türk Anayasaları, Tekin Yayınevi, İstanbul 1982.

9-Şükrü Haluk Akalın vd, Türkçe Sözlük, TDK, Ankara 2005.

10-W. Barthold, Türkistan Maddesi, MEB, C.12/ll, MEB, İstanbul 1988.

11-W.Barthold / F. Köprülü, İslam Medeniyeti Tarihi, DİB, Ankara 1984.

print

Bir cevap yazın