Sıcak günlerde başlayan Ramazan yolculuğumuz sarı yapraklar ve yağmurlarla bayrama giriyor.Bayram, bir neşe ve sevinç topudur kültürümüzde. Birbirimize bu topu atarak neşeye katkıda bulunur, umutsuzlara umut veririz.
Üzgün ve acı çekenlere mehlem gibi dostluk, tatsız ağızlara bir parça şeker sunarız.Tatlı yer,tatlı söyleşir ve adını “şeker bayramı” koyarız Ramazan ardındaki sevincimizin.
Bu kültürü kaybetmek acı veriyor yüreğime.Batılı medeniyetle ayni seviyede olma yerine batılı olma kolaycılığına kaçan herkesin yarattığı bozulma hüzünlü bir geline dönüştü sanki.
Kültürümüzü gelin gibi süslediğimizi,övdüğümüzü ve muhafazakar kutularda sunduğumuzu sanırken nasıl Batılı kültürden şırınga değerlerle yoğurduğumuzu görüyorum.
Kendini “en uçta,her bikesten dindar” gören biri şundan bundan nasıl nefret ettiğini anlatıyor. Bazı insanları neden hiç sevmediğini anlatamıyor da sevmediğini söylüyor alenen.
Dürüstlük adına konuşanlar, alenen ifşa ettikleri tatmin edilemez egolarını bir kalkana çeviriyor. Hep başı dönüyor yüksekten ama asla karada yürüyemiyor.
Anneyim elbette en “bitaneyim” diyenler, çocuklarının arkasına saklanarak gizli duygularını,
Hırslarını tatmin ederken gülüyorlar dolu dolu. Şımarık erkek çocuk yetiştiren analar kaçıyor yurt dışına yelip yepelek.
Zenginliği parayla banyo yapmak ve geceleri yatmadan önünde mumlar yakmak sananlar gerim gerim televizyonlarda geriniyor. Güç budur diye çocukların, gençlerin gözüne sokuluyor.Güç kurtların dansıdır geçilmez vadilerde. Güç parayla satın alınan gelecektir, tatminsiz egolara işlemez kremdir, adam kesmelere doyamama, en az cezayı nasıl alırım diye medya şaklabanlığı. Bilinmeyen gelecekleri satın alan silah, para ve güç nasıl oyunlar oynar hiç ders almamacasına koşup gitmektir peşinden. Yarlardan yuvarlanarak, bilgisayar oyunu bir dünyada gerçekleri yalan, yalanları gerçek sanma halidir.
Gerçekdışı yaşayan gençleri “saldım çayıra Mevlam kayıra” diyen ebeveynlerin sonsuz koşusudur bu değersiz koşu.
Hedefi, değerleri, kültürü, ailesi ve paylaştıkları olmayan insanlar bayram edebilir bizim kültürümüzde. Yalan söylemeyen ve sıfatı “emin” olan peygambere salatlar gönderebilir.
İnsanları ayırmadan sevenler bayram edebilir bu topraklarda binlerce yıldır. Yumurta tokuştururken baklava ikram eden komşularla, ne düşünürse düşünsün insan olmanın erdemine şapka çıkaranlar bayram edebilir o sokaklarda. Şerefli yaşamayı hedef sayanların bayramıdır şekerli günler. Ramazanda ağzını yemeğe içmeye kapatanların değil, yalana/ dolana/iftiraya/dedikoduya/sahtekarlığa/riyaya/ikiyüzlülüğe ağzını kapatanların bayramıdır bu bayram. Küfreden ağızların bayramı yoktur buralarda.
““Senin gönül kuşun fazla yemeden ve hastalığından ötürü bu yumurtayı delip çıkamamıştır. Bu daracık yumurta hapishanesinde kalmıştır. Sen nefis esaretinin yumurtasından çık ki kanatların açılsın, mana göklerinde uçabilesin.”*
İnsanı döven dövdüğü ellerle şeker tutanlara kimse bakmaz kültürümde. Bu bayram gönlünü karalar bağlamış, nefsine kırbaçla yol aldırmış azgın atların bayramı değil. Nefsi kudururken göz önünde yalancı tevazulara aslan muamelesi yapanlara bayram namazı mekruhtur. Herkesi aldattığı için gece sevinenlerin bayram sabahı yoktur. Gözleri olduğu halde görmemiş gibi yapan, ağzı olduğu halde söylemeyen ve savunmayan, kulakları olduğu halde işitmemezlikten gelenler adaleti, doğruluktan nasipsizlere bayram maryam yok buralarda. Memleketi yağmalayıp sonra vatanseverlik taslayanlar, makamlarını suiistimal ederek devletin gücünü kendi gücü sananlar, görevlerini yapmadığı halde ölenlerin cenazesine bile gitmeyenler, makam için her şeyi yalayıp yutanların, yüzsüzlerin, onursuzların bayramı yoktur bin yıllık kültürümüzde.
Bu kültürü ve değerleri yüceltmek değil, varlığını hatırlatmak içindir. Her yerde iyi kötü vardır. Bu iyi ve kötü ayrımı değildir.
Bu farktır. Bu farkın bilincinde olmaktır. Farkındalıktır. Bugün kültürel yeniden yapılanma için bugünün şartlarıyla yeniden düşünmektir. Eski kumaşı alıp harika bir tasarımla yepyeni giysiler dikme sanatıdır.
Bayram bayram olsun diye insan olmanın şekilden ibaret olmadığını kabullenmektir.
(Divan-ı Kebir, c.III, nr. 1535)
“Gel, gel de birbirimizin kadrini, kıymetini bilelim. Çünkü belli olmaz, birbirimizden ansızın ayrılabiliriz. Mademki peygamber efendimiz “Mümin, müminin aynasıdır” diye buyurdu, ne diye aynadan yüz çeviriyoruz? Garazlar, kinler dostluğu karartır, gönlü yaralar. Ne diye garazları gönlümüzden söküp atmıyoruz?”*
Nice bayramlara………………
*Mevlana Celaleddin-i Rumi