O Ban(m)a Mı Geliyor?-II

Kapitalizm o büyük krizini bir emtia krizi gibi göstererek atlatmışsa da özellikle ABD için iş içinden çıkılmaz bir hal almıştır. ABD’de ülke içindeki tasarrufların ülke içinde kalabilmesinin tek yolu olarak, tasarrufların uzun vadede ipotek altına alınmasını öngören bir sistemin uygulamaya konmasına gerek duyulmuştur. Bu sistem bugünkü krizimize adını veren Mortgage Sistemidir. Reagan Döneminde uygulamaya konan ve Monetarist iktisat teorileriyle beslenen bir geri dönüşüm sistemidir.

Yani ABD’nin içselleştirdiği ve putlaştırdığı kapitalist sistem, şu sıralar, 30 yıldır gizlediği çöküşünün ve çürümüşlüğünün bir anda kendi üstüne boca olmasının sıkıntısını yaşıyor. Her ne kadar bu krizi yöneten ve yönlendiren Amerika içi odaklar mevcutsa da sonuç olarak bu kriz; bir sistem krizi ve buna bağlı olarak ucu ABD’ye dokunan bir hegemonya krizidir.

Fakat söylemeye çalıştığımız şu:

Güçlü olmasa da ABD’nin akıllı olduğuna ilişkin güçlü emareler de mevcuttur. Çünkü dünyadaki ekonomik ve askeri bölünmüşlüğe rağmen ABD bir sistem olarak en kusursuz işlediği varsayılan bir sisteme sahiptir. Bu sistem gerek içerde tartışılmaz bir otoriteye sahiptir gerekse dışarıda Amerikan menfaatleri için devasa bir şebekeye (IMF, Dünya Bankası, Küresel Şirketler, CIA, Pentagon, Düşünce Kuruluşları vs. hepsi bir arada güçlü şebekedir) sahiptir.

Bu şebeke gerek duyduğunda -ülkelerin hangisi söz konusu olursa olsun- bir anda yönetimleri değiştirebilmekte gerekirse ekonomik düzenleri altüst edebilmektedir.

Bu sistem kendi yükünü taşıyamaz olduğu bir noktada, olağanüstü fırsatların da önüne çıkmasıyla (11 Eylül 2001) safrasını bir anda eskiden beri yaratmaya çalıştığı çöplüklere boşalttı.

Amerika’nın Afganistan ve Irak Operasyonları bir safra atma operasyonudur ve aynı zamanda Amerika’nın kendi kendini bir cerrah hüneriyle ameliyat ettiği operasyonlardır.

Çünkü özellikle Avrupa’nın göbeğindeki trajedi karşısında felsefesi çuvallayan batı, Çin ve Rusya’nın korkutucu yükselişi karşısında ertelenmiş projelerini gerçekleştirebilmek için hem içerde güçlü bir onarıma ihtiyaç duymaktaydı hem de dışarıda önemli bir meşruiyet gerekçesine gerek vardı. Bu krizle dizlerinin üstüne ilk çöken ülkenin de Rusya olduğu unutulmamalıdır.

Bu bir ameliyattır, çünkü refahı gitgide düşen ve sefaleti gün güne artan Amerikan halkı artık sistemi sorgulamanın eşiğine gelmişti. Bir ameliyattır, çünkü 1990’ların teknoloji odaklı üretim döneminde yerli yersiz büyüyen ve sisteme ortak olmaya çalışan çok sayıda yeni yetme vardı. Bir ameliyattır, çünkü ABD’nin küresel hard power’ı dünyanın geri kalanında olduğu gibi Amerika’da da sorgulanır olmaya başlamıştı. Artık Amerika’yı kınamanın âlemi yok. Ne de olsa şimdiye kadar olanları beyazlar yapmıştı ama şimdi Amerika artık siyahların ülkesi. Bundan sonra olacaklardan beyazları kimse suçlayamaz.

Evet, bu bir ameliyattır, çünkü Amerika beyaz renginden sıkılmaya (WASP) başlamıştı. Aslında bunu şu şekilde ifade etmek daha yerinde olur: Neoconların aşırı beyazlığı her şeyi kirletmişti. Bir ameliyattır, çünkü bunca kirlenmişliği siyahın gizemli örtücülüğü ile perdelemek gerekiyordu. Bir ameliyattır, çünkü Amerika hem günah çıkarmak istiyordu hem de kendi içindeki siyah dalgayı da kendi günahına ortak etmek istiyordu. Bir ameliyattır, çünkü ilk taşı bir günahsızın atması gerekiyordu. Bir ameliyattır, çünkü hedefte belirgin bir şekilde kara derililer (illaki zenci olması gerekmez, WASP olmayan herkes kara derilidir, özellikle hedeftekiler müslümansa onların derileri daha siyahtır) vardı ve bunu beyazların yapması öteki beyazları da riske atardı.

İşte bu yüzden sistem, çöküşüne tam da kara derililere dünyayı dar edecek radikal Mac Caine’nin başkanlığa bir adım daha yaklaştığı günlerde başladı. İşte tam da o günlerde sistem, tarihinin yeni bir ilkine imza atarak kurtarıcı olarak bir siyah deriliyi seçti. Tıpkı İsa’nınki gibi onun derisi de gri idi. Gerçi İsa hep beyaz tasvir edilir ya sonuçta beyaz değildi.

Aslında kara çocuk tam da Neoconların aradığı biriydi. Allah’ı var yumurta gibi çocuk. Kusursuz bir civciv ancak böyle güzel bir yumurtadan çıkabilirdi.

İşte bütün bunlardan dolayı ABD’de sistemin güçlü bir akla sahip olduğu fikrine yakınım. Her ne kadar emin olamasam da bunlar benim için önemli işaretlerdir.

Kara çocuk dedik ya alınmasın. O bizden biri diye böylesine bir ifade kullandık. O da tıpkı bizim gibi, biz biraz Akdeniz yanığı beyazız o ise birazcık Afrika yanığı Amerikan beyazı. Sonuçta ademe kadar varmasa da kardeşiz. Dileriz alınmaz.

Benim bu konudaki korkum şu ki; bu sefer işlenecek olan günah hepsinden büyük olacak. Bu bir kehanet mi derseniz değil. Bir öngörü demek daha doğru olur.

Öteden beri savunduğum şu:

Medeniyetler Çatışması bir kıyamet senaryosuna dayanan bir siyaset bilimi belgesidir. Bu proje önemli ölçüde dinsel dinamiklere sırtını verse de Weber’in Beyaz Protestanlarının, tahtını kaybetmesine tahammülü olmayan bir projedir. Bu yüzden fikrimce bu projenin temel amacı beyazın hayat alanını genişletmektir.

Günümüzün dünya haritasına ve ekonomik güç dağılımına şöyle bir bakarsak beyazların çok önemli bir güç kaybı yaşadığını görürüz. Her ne kadar dünya askeri bakımdan hala Rusya ve ABD’nin liderliğinde ikili bir görünüm sergilese de ekonomik manzara pentarşik (2) bir görünüme sahiptir. Washington, Moskova, Brüksel, Tokyo, Hong Kong’dan oluşan beşli ekonomik yapı Amerika’nın tek hâkimli ekonomik hegemonyasının geride kalmasına yol açmıştır.

(2) Bu tanımlama 1973 yılında Henri Kissinger ve Samuel Huntington tarafından yapılmış bir tanımlamadır.

print

Bir cevap yazın