O Ban(m)a Mı Geliyor?

Çok şükür büyük kurtarıcımız mehdimiz velinimetimiz “geldi gitti gelecek” derken vakit buldu da geliyor.

Bu Amerika tuhaf bir ülke. Bir o kadar da akıllı.

Niye mi? Nasıl mı?

1970’lerde Medeniyetler Çatışması diye bir tez geliştirdiler ve aynı tezi bize Medeniyetler İttifakı diye yutturdular.

Bu tezin önermelerine bağlı olarak Sovyet sonrası dünyayı, Hıristiyan Batı ve Müslüman Doğu şeklinde iki cephe halinde tasavvur ederken ötekilerin iç çatışmalarından beslenerek kendi sancılarını da ötelemeyi becerdiler. Daha sonra Müslüman kampı kendi içinde ılımlı ve ılımsız (radikal) olarak ikiye bölerek yıllarca çatıştırdılar. İran – Irak Savaşı bu projenin önemli bir ayağıdır. Ki Amerika’nın doğudaki kalbinde İslam Devrimi’nin gerçekleşmesi kanımca hiç de tesadüfi değildir. Biraz da “yarın ki düşmanı şimdiden yaratmak gerekir” mantığı ile olaya bakmak lazım. Aksini düşünenler İran – ABD geriliminden kimin kazanıp kimin kaybettiğini analiz etsin.

İran’dan bir yıl sonra Türkiye dönüştürülme sürecine sokuldu. İhtilal ile tüm toplumsal refleksler politika dışına hapsedilirken nasıl oldu ise bir kişi unutuldu. Sağcılarla solcuların sehpalarda sallandırıldığı günlerde salya sümük ortaya çıkan biri hem mürit sayısını çoğalttı hem de yarattığı aidiyet alanının servetine servet kattı. Aynı ekol gün geldi medeniyetlere çatışmayı öngören projenin medeniyetler ittifakı ayağını sahiplendi. Bu arada, 1980 ihtilali ile doğan sivil iktidarın (Özal) bırakınız Türkiye’yi Sovyet sonrası boşlukta doğan devletleri de birbir dolaşarak aynı ekole referans ve kefil olduğunu hatırlamak gerekir.

Türkiye için bunlar olurken, İran-Irak zaten birbirini yemekle meşguldü. Daha sonra savaş sona erdi ve Irak bölgesel güç olma heveslerini ortaya koydu. Arkasından 1990 ve 1991 Körfez olayları meydana geldi. Ne hikmetse Bağdat düşmek üzere iken de ABD saldırısı durdu ve düşman (eğer düşmansa) yok edilmedi.

Aynı yıllarda (1989) Sovyetlere karşı Afganistan’da sürdürülen direnişi örgütleyen ABD, ülkenin General Raşit Dostum ve diğer mücahit gruplar arasında pay edilmesine göz yumdu ve mücahitlerin adım adım Talibanlaşmasının önünü açarak bir sonraki düşmanını yarattı. Daha sonra ise yaşananlar hepimizin malumu.

ABD, bütün bunları yapabilecek kadar akıllı ve güçlü müydü? Yoksa bizler çok mu komplocu olduk?

1-Komplo teorileri üretmekten zevk almıyorum.
2- ABD’nin bu kadar akıllı olup olmadığını bilemiyorum.
3- Ama ABD’nin sanıldığı kadar güçlü olmadığı kesindi.

Çünkü olayların merkezindeki tezin ya da teorinin ortaya çıkışı ABD hegemonyasının ikinci ayağının çöküşüne denk gelir.

Bu hegemonyanın söz konusu ikinci ayağı 1974’te krize giren kapitalizmdir. 1960–1975 arasını Kapitalizmin Altın Çağı olarak adlandıran fikir adamlarının görüşüne göre 1975’ler kapitalizm için geri dönüşü olmayan kriz yıllarıdır. Gerçekten de üretim alanındaki genişlemesini mali genişleme ile besleyen kapitalizm refah bakımından bu yıllarda zirveye ulaşmıştır. Daha sonraları merkezdeki üretim üslerini kendi çevre kuşağına taşıyan kapitalist ülkeler sanayi toplumu ötesi toplum olan bilgi toplumu aşamasına geçerken bir yandan da dünyanın toplam üretimi nitelikli üretim anlamında hızla inişe geçmiştir. Bir de 1975’lerdeki refah zirvesinin kapitalizme özgü sistemik birikim dalgasının en üst seviyesi olduğunu göz önüne alırsak 1975 yılı sistemik bir geri dönüşü de işaret eder. Her ne kadar 1980’de kapitalizmin iki yıldızını (Reagan ve Demir Leydi Theatcher) ipleri ele almasıyla işler yoluna girmiş gibi görünse de artık kapitalizm, Japonya için yapılan yakıştırmada olduğu gibi kâğıt kaplandan başka bir şey değildir. (1)

Japonya için kâğıttan kaplan yakıştırmasını 1970’li yıllarda yapan kişi yine ne hikmetse Samuel Huntington’dur.

Sonuç olarak ABD sanıldığı kadar asla güçlü değildir. Belki bir dönem ötekilerin zayıflığı karşısında öldürücü bir güce sahiptir ancak 1965’lerden itibaren diğer ülkelerin ayağa kalkmaya başlamasıyla o orantısız gücünde göreli de olsa gerilemeler vardır.

Görüldüğü gibi gücü konusunda önemli zayıflıkları vardır. Fakat aklı konusunda emin olamasak da çok önemli düzeyde akıl işaretlerine de sahiptir.

Devamı Yarın…

print

Bir cevap yazın