“Sınıfa girdiğin zaman bütün dertlerini unutuyorsun.” diyorlardı ilkokuldaki öğretmenlerimiz. Ben de düşünüyordum nasıl oluyor bu acaba diye. Bir insan başka bir mekâna gidince düşüncelerini de götürmüyor mu acaba oraya? Yoksa kendileri mi öyle zannediyorlar diye hep bunun cevabını bilmek isterdim. Gün geçti devir döndü. Şimdi ben o cümleleri kurmaya başladım. Evet, şimdi hak vermeye başlamıştım ilkokul öğretmenlerime. Gerçekten de sınıfa girince ne dert kalıyordu ne tasa. Bu durumu şimdilerde anlayabiliyordum. O zamanlar anlatıyorlardı ama dinlemek yetmiyormuş bazı şeyleri anlamak için. Yaşamak gerekiyormuş.
İnsan ders anlatırken kendinden geçebiliyormuş demek ki. O öğrencilerin seviyesine inip onlarla iletişim kurmanın verdiği zevk dünyalara değiyormuş bazı zamanlar. O kadar genç ve yaratıcı düşüncelerle karşılaşabiliyordum ki benim bile düşünemediğim fikirleri duyabiliyordum öğrencilerin ağzından. Sanki ben değil de onlar bana bir şeyler öğretiyormuş gibi geliyordu hayata dair bazı şeyleri. Büyümüş de küçülmüşlerdi. Onların söylediklerini kendi hayatıma uyguladığım zamanlar oluyordu. Evet, ben bazı şeyleri yanlış düşünüyor olabilirim diyordum.
Onların öğretmenim deyişlerinde bir saygı bir sevgi belirtisi vardı. Onların bana göstermiş oldukları ilgi gerçekten insanın gururunu kabartacak cinsten olabiliyordu bazı zamanlar. Moralinin en bozuk olduğu zamanlarda bile bir çıkış yoluydu onlar bana. Kısa süre için de olsa beni rahatlatıyorlardı o ders. Bu bir bakıma karşılıklı alış veriş gibiydi. Ben onlara bir şeyler öğretiyordum onlar da -bana karşı olan saygı ve sevgileriyle- beni mutlu ediyorlardı. Dersin sonunda da söyledikleri birkaç cümle bir insan için sanırım dünyalara değer bir şeydi: “Öğretmenim bundan sonra bütün derslerimize siz girin.” Bu gerçekten tarifi imkânsız bir mutluluktu.
Eskiden bir mesleğim olsun da hangi meslek olursa olsun derdim. Şimdilerde ise iyi ki öğretmen olmaya karar vermişim diyorum. Bu cümleden başka anlamlar çıkartılmamasının altını da çizerek söylemek isterim. ‘Bir öğretmene müfettiş sormuş öğretmenlik mesleğinin birkaç artı yönünü söyler misiniz diye. Öğretmen de sıralamış: “Haziran, Temmuz Ağustos.” ’ Eskiden ben de böyle diyordum. Tatili bol en azından 3 ay tatilim var. Ama şimdilerde öğretmenlik mesleğini icra etmenin tatil yapmaktan daha büyük bir keyif ve mutluluk verdiğini düşünüyorum.
***
“Dünyada her şeye kıymet biçilebilir. Ama öğretmenin eserine kıymet biçilemez” diyor Socrates. Bir insan profilini inşa etmek, dünya da olup biten her şeyin nedeni ve sonucudur bir bakıma. Temel sağlam ise inşaat başlar. Düşünce sisteminin elverdiği ölçüde ve öğretmenin gösterdiği emek ölçüsünde çıkar ortaya kıymet biçilemeyen o enerji. Bugüne kadar yapılmış ve yapılacak olan her şeyin kısmen de olsa sorumlusudur öğretmenler. Dünyanın öbür tarafında olmuş olan olayda bile biz öğretmenler olarak sorgulamamız gereken bazı durumların olacağını düşünmemiz gerekir.
Her ne kadar yapılmış olan mimari bir yapının az çok bir karşılığı olsa da karşılığı olmayan cevherlerin eğiticisi konumundadır vazgeçilmez öğreticilerimiz. Bu durumun ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığını fark etmek de biz öğretmenlerin görevidir. Çatısı gökyüzünden ibaret olan sınıflarda işlenen dersleri dinlemek için gelen öğrencilerin gözlerindeki o ışıltıyı fark etmek de bir nevi görülmesi gereken ayrıntılardan biridir. Bütün bunların yanında bir insanın yeniden doğmasını sağlamak kadar gurur verici bir meslektir öğretmenlik. Buna nasıl bir paha biçilir bilinmez ama bilinen bir gerçek vardır ki o da bütün mesleklerin altında yatan temel yapı taşlarının öğretmenlik mesleğinin meyvesinde gizli olduğudur.
Öğretmenler günümüz kutlu olsun..