Okudukça Cahil Olan İnsanlar…

Kitaplarımızı çalmışlar…
Hem de biz uyurken çalmışlar.
Bir kısmını ise tamamen yok etmişler.
Tarih kitaplarında kalmış, istediğiniz Türk bilim adamının yazdığı eserlerin listesine bir bakın… Göreceksiniz ki, ya günümüze kadar gelebilmiş bir kitapları yok. Ya da bir – iki tanesi kalmış, fakat onlar da muhtemelen, ya Paris’te, ya Roma’da, ya Londra’da ya da Vashington’da bir müzenin deposunda bulunuyor…O çok bilinen ve dini yayınlar arasında satılan kitapların dahi ne yazık ki, çoğunun orijinal nüshaları yurt dışında…
Bize; kendilerince (!) tercüme edip edip, gönderiyorlar…
Ya da yakın tarihimizde baskısı yapılmış, bir dönem piyasada satılmış ve tükenmiş Türk Milleti için önemli anahtarlar içeren kitaplar var. Yazarları son yüzyıl içinde vefat etmiş mesela…

Onların ‘yok satan’ kitaplarının niçin yeni baskısı yapılmaz sizce?
Hatta hatta devletimizin kurucusu, Atatürk’ün dahi yazdığı onca eserden bugün kaç tanesini piyasa da bulabilirsiniz?

‘Nutuk’ dışında piyasada satılmakta olan bir kitabı var mı?
Nerde tarih kitabı, nerede yurttaşlık bilgileri? Geçen yıllarda bir yayınevinin hazırlayıp ciltlerle piyasaya sürdüğü ansiklopedik çalışma dışında Atatürk’e ait hiç kitap gördünüz mü?

Göremezsiniz, çünkü yoktur!
Bugün internette dolaşan birkaç şiiri hariç bu ülkenin kurucusunun kendi iç dünyasına ait tek bir satır okudunuz mu?

Ya da Batılıların ‘Muhteşem Süleyman’ dedikleri Kanuni Sultan Süleyman’a ait, “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” mısrasını içeren bölümü hariç hiçbir şiirini ya da kitabını alıp okuyan var mı?

Ama Batılı bilmem hangi düşünürün, yazarın, devlet adamının, bilmem neyin; kitaplarını belki de defalarca okumuşuzdur değil mi?
Onların gözüyle dünyayı görmeye başlamışızdır…
Kolejde iken bize sık sık tekrarladıkları bir söz vardı:
“İngiliz gibi düşünün!” ya da “İngilizce düşünün!”
Ki İngilizce’yi daha kolay öğrenebilesiniz…
‘İngiliz gibi düşünmek’ nasıl olur?

Bence esas üzerinde düşünülmesi gereken mevzu bu!
Dünyaya bir İngiliz’in, Rus’un, Fransız’ın, İtalyan’ın ve hatta Yahudi’nin gözüyle bakmak…

Ama Türk gibi düşünememek!
Zaten bütün sıkıntımız da bu değil mi?
Bakın kaçaklar nasıl da ortaya çıkıyor!
Türk dış politikasına bakarken, Amerikalı gibi düşünen.
Ekonomide İngiliz gibi düşünen.
Hukukta Fransız gibi düşünen.
Sanayide Alman gibi düşünen.
Kültürde İtalyan gibi düşünen.

Dini konularda İranlı, Amerikalı ya da Mısırlı gibi düşünen.
Hatta eğlence sektöründe Yunanlı gibi düşünen bu millet; merak ediyorum, ne zaman fırsat bulup da hayata ‘Türk gibi düşünerek’ bakıyor!
Bir ara birileri bir slogan çıkartması yapıp İstanbul’da arabalara yapıştırmak üzere satıyordu: “Vatandaş, Türkçe konuş, Türkçe düşün!” diye…
Ne kadar da doğruymuş!
Bundan yaklaşık on yıl evvel bir Amerikan kamuoyu araştırma şirketi Türkiye’de bir anket düzenlemişti…
O yıllarda gazetelerde de konu olduydu, muhtemelen hatırlarsınız…
Anketörler Türkiye’nin muhtelif vilayetlerinde vatandaşlara soruyorlar:
“Günde ne kadar kendinizi Türk hissediyorsunuz” diye.
Cevap şıklarını yanlış hatırlamıyorsam, 5-6 saat, 1-2 saat, 15-20 dakika, birkaç dakika, bazen ve hiçbir zaman gibi ifadeler oluşturuyordu.
Sonuçta günde 1-2 saat çıkmıştı da, Amerikan firması ‘Türkler aşırı milliyetçi’ diye açıklama yapmıştı. O dönemi hatırlayanlar bilir…
Kendimizi bilmiyoruz!

Bu sözü öyle ezberik olarak okumayın lütfen.
Gerçekten bilmiyoruz.

En çok okuyanımız, eskinin tabiri ile tahsil yapanımız, en çok cahilimiz oluyor ne yazık ki…
Çünkü artık Türk gibi düşünemiyor. Kendi toplumuna yabancılaşıyor. İşte üniversitelerimiz ve mezunlarımızın hali ortada.

Kendi milletine güvenmiyor. Devletine güvenmiyor. Ordusuna güvenmiyor. Hatta hatta kendisine bile güvenmiyor…

Kendine yabancı, milletine yabancı bir toplum olduk çıktık!
Osmanlı tarihini sadece savaş tarihi olarak, o da yarım yamalak okuyoruz. Selçuklu dönemi ise nerede ise hiç yok! Ya ondan öncesi…

Ya medeniyetimiz, insanlığımız, sanatımız, icatlarımız, dinimiz, kültürümüz kısacası her şeyimiz nerede?

Kendimize Batılı gözle bakıp, onların değer yargıları ile kendimizi ölçtüğümüz müddetçe de bu yabancılık devam edecek.

Çünkü ölçümüz yanlış. Ortada ‘bir metre’ yok. Binlerce metre var. Ama bir metre yok. Metre diye elimize aldıklarımız ya 99 cm, ya 101, ya 98… Ama 100 cm’lik metre yok!
Olmayınca da dünyadaki olayları, toplumumuzdaki olayları, çevremizdeki insanlarla olan ilişkilerimizi hep yanlış ölçüyoruz. Hep yanlış sonuçlar çıkıyor.
Önce ‘Türk’ olduğumuzun bilincine varalım, gerisi kolay…

print

Bir cevap yazın