Önce Biz İnanmalıyız

Engelli hizmetleri adlı makaleme çok olumlu tepkiler aldım. Bir taraftan da bu kadar güzel olan düşüncelerimizin hem sosyal açıdan hem de ekonomik açıdan gerçekleşemeyeceği tarzında umutsuz yazılara da rastladım.

Neden umutsuz durumdasınız biliyorum. Bu kadar ilgisizlik, bu kadar istismar edilmişlik ve haklarınızın dahi size birazını sanki büyük lütufmuş gibi gözünüze soka çıkara verilmesinden dolayı sizler bu kadar umutsuz projeler gözüyle baktınız makaleme.

Ama makalemde yazdıklarım hayali boş şeyler değil bizlerin başarabileceği şeyler.

Yeter ki inanalım.

Diğer taraftan bu engelli hizmetlerinin ekonomik olmadığından dolayı özel teşebbüsün sıcak davranmadığı fikrine de karşıyım. Eğer bu işten para kazanılmaz diyen varsa ben şunu söylerim ona, eğer eskiler o mantıkla hareket etselerdi şimdi günümüzde LOKANTAÇILIK, AŞÇILIK, TERZİLİK, FIRINCILIK BERBERLİK vs vs vs bir çok meslek icad olmazdı.

Neden icad olmazdı peki ?

Herkes evinde ekmekte yapıyor yemekte yapıyor bundan para kazanılmaz denmemiş değil mi ?

Herkes sakal traşını evinde olabiliyor denmemiş.

Ticaret zeka ve akla dayanan bir faaliyettir. Yapılmayan bir işi bulup o hizmetten para kazanmak ticari bir zeka gerektirir.5 tane market olan bir sokakta altıncı marketi açmanın neresi akıllılıktır ?

RIZKIN ONDA DOKUZU TİCARETTEDİR Resul tavsiyesini toplumca pek anlayamamışız demek ki.

Zeka, iki tarafı da keskin bir bıçağa benzer. İyiliğe de kullanılabilir, kötülüğe de.. Zeka, olayın iç yüzünü kavrama becerisidir. Fırsatı görme veya fırsat yakalama becerisidir. Zekaya imayı fark etme, anlama gücü dersek pek yanlış olmaz.

Rızkın onda dokuzunun ticarette olduğunu belirtmenin ardındaki gerçek zekanın kavrama gücüyle de alakalıdır. Almanlar ve Japonları düşünürsek bunu anlarız sanırım. Toprağı az bir ada da Japonların bu kadar başarılı olmalarının ardında ne var? Hem de yılda onlarca defa 6-7 şiddetinde depremler yaşayan bir ülke burası. Bizim ibret almamız gereken bir örnektir Japonlar.

Biz ise kaç yıldır beklenen bir İstanbul depreminden dolayı neredeyse korkudan altımıza bez bağlatacağız.

Engelliler olarak da, ülke olarak da önce kendimiz inanmalıyız BAŞARIYA. Kendimizin inanmadığı bir hedefe kimse bizi kucağında veya sırtında taşımaz. Fırıncılar sırtlarında odun taşırlar ateşe atmak için, şehvetli kişilerde kucaklarında hanım taşır yatağa atmak için.

Bence en güzeli sırtlara da, kucaklara da pek meraklı olmamak gerekli. Ayaklarımız üzerinde kendimiz durmalı yürümeliyiz

print

Bir cevap yazın