Yeşilçam, genel olarak çevirdiği saçma sapan, bağrından çıktığı milletin değerlerinden uzak filmler nedeniyle; Türk Milleti’nden uzak bir çizgi çizmiştir.
Kâh sosyal içerikli film furyasına takılmış, kâh kovboy filmlerinin peşinden gitmiştir. Millî değerleri ön plâna çıkarma gayesiyle çekilen filmlerde bile ne hikmetse kahramanlar zapt edilemez derecede çapkın ve kadın düşkünü olarak karşımıza çıkar…
Yine ne hikmetse üstelik hepsi de gönlünü, bir gayrimüslim prensese kaptırırlar(!)
Son 25-30 yılda nispeten millî hislere biraz değinebilmiş filmler çevrilmeye başlasa da ekseriyet hâlâ eski kafayla devam etmektedir…
Ancak Yeşilçam’ın bunca özünden kopukluğuna ve; adına medya denilen cahil-cühela takımının (tabi ki istisnalar mevcut) milletin kafasına vura vura yozlaştırma çalışmalarına rağmen; bu asil millet damarına basıldığında tepkisini net bir şekilde vermeyi bilmektedir.
Ki tarihimiz bunun şahididir!
* * *
Kıbrıs olaylarında Akdeniz’in ortasında Türkler soykırıma tabi tutulurken iktidarı-muhalefetiyle tek vücut olan Türk Milleti, aynı kararlı tutumu; Bosna-Hersek’de de Çeçenistan’da da, Kosova’da da, Azerbaycan’ın Ermenistan’ca işgalinde de, Irak’ta da ve tabii ki Filistin’de de göstermiştir…
Doğulusu batılısı, kuzeylisi güneylisi ile bir ve bütün olduğunu dünyaya defalarca ispatlamıştır…
Tek yürek ve tek yumruk olan Türkiye, Bosna’daki kardeşleri katledilirken yaptığı yardımları, gönderdiği ilacı, gıdayı, Azerbaycan’a da, Filistin’e de yollamayı bilmiştir.
Daha dün Filistin’de İsrail hükümeti tarafından gerçekleştirilen devlet terörüne “one minute” deyip noktayı koyduran Türk Milleti ve devleti, aynı tepkiyi bugün Doğu Türkistan’da soykırıma tabi tutulan Uygur Türkleri için de gösterecektir ve göstermelidir!
* * *
Tabi bu özveriyi ve sahip çıkmayı gerçekleştirdiğimiz Filistinli kardeşlerimizden de aynı samimiyetle davranış bekleriz…
Kıbrıs Rum kesimine gidip, Türk Hükümeti’ni kalleşçe hançerlemeleri asla kabul edilemez!
Yozlaşmış Yeşilçam’ın yıllar evvel çevirdiği “Çiçek Abbas”ı kadar dahi, kişilik ve karakter ortaya koymaktan aciz, zavallı, haysiyetsiz ve nankör Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın, derhal Türk Devleti ve Milleti’nden özür dileyerek, o oturduğu koltuğu terk etmesi ve istifa etmesi gereklidir!
Bölgede teröre karşı öyle veya böyle, bir şekilde en sıkı destek aldığı müttefikini sırf Filistin’deki Müslüman kardeşleri eziyet görüyor diye bir kalemde silen Türkiye’nin, teşekkür inceliğini gösteremeseler bile; en azından saygı beklemeye hakkı vardır!
Ne demek, “Kıbrıs Rum tarafının tezlerini aynen kabul ediyoruz” demek?
Ne demek, “Üstelik de Türkiye’nin başkanı olduğu İslâm Konferansı Örgütü’nde Kıbrıslı Rumların haklarını savunmak?”
Sana ne yav!
Sen önce kendini savun!
Çoluk çocuğu İsrail tanklarının önüne dizeceğine, Türkistan’daki Müslüman kardeşlerin gibi şerefinle ölmeyi bil!
Bunu bil ki, Filistin’e “vatan” demeye hakkın olsun!
Kıbrıs’ta 1974 öncesi katledilen binlerce Müslüman Türk’ün hakları nerede?
Onlar insan değil miydi?
Filistin Devlet Başkanı ABBAS EFENDİ, Türk Milleti’ne karşı nankör davranarak, Filistin davasına ve kendi milletine karşı en büyük ihaneti etmiştir!
Ve bunu tarih yazacaktır!
Türk Milleti; üstelik ekonomik krize rağmen, dünyaca meşhur Yahudi lobisini karşısına alarak dişinden tırnağından ayırdığı lokmasını Filistinli kardeşi ile paylaşmış, Kızılay’ın düzenlediği kan bağışı kampanyası ile din kardeşliğine bir de kan kardeşliği eklemiştir!
Ama bu ihanet af edilir şey değildir. Dedelerinin yaptığı hatadan hâlâ ders almadıklarının ispatıdır bu!
Artık yapılması gereken şey, izzet-i nefis sahibi bir insan gibi Abbas Efendi’nin o makamı derhal terk etmesidir…
Türkiye’nin bunu istemeye hakkı vardır.
* * *
Diğer yandan Türkiye, Doğu Türkistan’da yarım asırdan fazla bir zamandır, sistematik bir şekilde soykırıma tabi tutulan kardeşlerine de dost elini uzatmak zorundadır.
Büyük Türkistan Hanlığı’nın Rus ve Çin İmparatorlukları arasında taksim edilmesinden bu yana Orta Asya’da kan ve göz yaşı dinmemiştir. Komünizmin çöküşü ile birlikte Batı Türkistan nispeten bağımsızlığına kavuşurken, doğusunda ise baskı ve şiddet artarak devam eder hale gelmiştir.
Birleşmiş Milletler dönem başkanlığı ve güvenlik konseyi geçici üyeliği hazır elimizdeyken bu imkânı sonuna kadar kullanmak zorundayız.
BM’den sonra en büyük uluslar arası organizasyon olan İslâm Konferansı Örgütü Başkanlığı da Türkiye’dedir. Bu iki önemli görev aynı zamanda Ankara’ya çok önemli sorumluluklar da yüklemektedir…
Peki bizler, bireysel olarak ise ne yapabiliriz?…
Ey vatandaş, kalitesiz Çin malı alacak kadar zenginsen, sana sözüm yok zaten!
Ama unutma ki, aldığın her kıytırık Çin malı, bil ki Doğu Türkistan’da seninle aynı dili konuşan, aynı dine inanan öz kardeşine sıkılan bir kurşun olarak geri dönüyor!…
Bugün kardeşine yardım etmezsen, yarın yardıma sen muhtaç olursun, sakın unutma!
One Minute, Çiçek Abbas!
Bir Cevap Yazın